Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Guguklu saatin öttüğünü net bir şekilde duyabiliyordum. Kuş on beş dakikada bir saatten çıkıp bir kez ötüyordu, ama saat başlarında öterek saati şöyle söylüyordu: bir: guguk iki: guguk, guguk üç: guguk, guguk, guguk öğlene ya da gece yarısına kadar böyle gidiyordu guguk, guguk, guguk, guguk, guguk, guguk, guguk, guguk, guguk, guguk, guguk, guguk Saatin içindeki guguk kuşu cidden çok çalışkan bir kuştu. İşini çok ciddiye alıyordu ve daima dakikti. Uyanık halde yatakta uzanmışken veya uyumaya ya da uyanmaya çalışırken guguk kuşları beynime hücum ediyordu.
Bazı insanlara çok güveniriz, bazılarına çok güvenmeyiz ama bu güvenmeyeceğimiz insanları hayatı- mızdan uzaklaştırmak anlamına da gelmesin. Kimiyle gezmek güzeldir, kimiyle sohbet etmek güzeldir, kimi de biliriz ki bizim sırrımızı tutar. Kimiyle alışveriş yapmak güzeldir, kimiyle ders çalışmak güzeldir, kimiyle sadece geyik yapmak güzeldir yani herkesle farklı bir güven çerçevesinde iletişim kurar, kendimizi açarız. Güven konusunda endişe duyduğunuz insanlara şöyle bir bakın. Basit bir gözlemle bu insanlarla nasıl bir sınır çizebi- leceğinizi kolaylıkla görebilirsiniz. Eğer biri başkası hakkında konuşuyorsa örneğin, bu kişi emin olun sizin hakkınızda da ko- nuşacaktır. Bu tip insanlara sırrınızı vermeyin. Unutmayın bi- rinin başkalarıyla ilgili yaptığı şeyler size yapacakları hakkında da büyük ipuçları verir. Başkasının dedikodusunu yapan başka bir gün sizin de dedikodunuzu yapacaktır. Birini tanımanın en net yolu o kişinin başkalarıyla ilgili yaptıklarına, söylediklerine bakmaktır. Elbette yanılgılar olabilir ama temkinli olmak adına tüm bunlar önemlidir.
Reklam
"Hanımım" dedi sessizce. "Gördüklerimi bir bilseniz... Ah bir görseydiniz! Sizinle kırk yıl ticaret yapsaydık, Onun yüzünden elde ettiğimiz şu kazançtan daha fazla bir kazanç sağlayamazdık!" Hatice'nin duymak istediği kâr ve kazanç değildi. Sözü asıl mecrasına çekti: "Tepenizde duran bulutu gördüm. Sedef renkli
Eğer nevrotiğin ketlemeleri kişiliğinin tamamına sızacak kadar yayılırsa sonuç, kendi ayak­ları üstünde durmaya yönelik genel bir yeti yokluğu olacak ve kişi başkaları tarafından desteklenmek zorunda kalacaktır. O zaman asalakça bir varoluş yolunu tutacak ve böylece kötüye kullanma eğilimlerini doyuracaktır. Bu asalakça tutumun, açıkça "dünyanın bana bir hayat borcu var" biçimini alması gerekmez, ancak insanlardan onun işlerini yapmalarını, ilk adımı atmaları­nı, işi için görüş vermelerini bekleme, kısaca yaşamının sorum­luluğunu başkalarının üstlenmesini bekleme doğrultusunda da­ha sinsi bir beklenti biçimini alabilir. Bunun sonucu, genelde yaşama yönelik olumsuz bir tutumdur: kişi, bunun kendi hayatı olduğu ve bundan yararlanmanın ya da bunu yıkmanın kendi yükümlülüğü olduğu konusunda net bir görüşe sahip değildir, ama sanki başına gelen şeyler onu ilgilendirmiyormuş, sanki iyi ya da kötü şeyler dışarıdan geliyormuş ve onun bu konuda ya­pacak bir şeyi yokmuş, sanki iyi şeyleri başkalarından bekleme ve bütün kötü şeylerin suçunu onların üstüne yıkma hakkına sahipmiş gibi yaşar. Bu olayda genellikle iyiden çok kötü şeyler üretildiği için, dünyaya karşı artan bir acı dolu içerleme nere­deyse kaçınılmazdır. Bu asalakça tutum, özellikle sevecenlik ihtiyacı nesnel bir ilgi özlemi biçimini aldığı zaman nevrotik seve­cenlik ihtiyacında da bulunabilir.
Sayfa 135Kitabı okudu
"Paranoyada da bir hezeyan mevcuttur ama bu çok canlıdır, kalıcıdır ve azaltılamaz. Asla başka ruhsal bozukluklarla birlikte ortaya çıkmaz. Paranoyak bir kişi çok net ve tutarlı düşünür, genellikle ortalamanın üstünde bir zekâya sahiptir, normal bir şekilde akıl yürütür ve davranır. Bu esnada hezeyan hâli özünde saklıdır tabii. Sıklıkla sosyal bir kişi olup normal bir çalışma hayatı sürdürür.."
Sayfa 277 - Sonsuz KitapKitabı okudu
İnsan ve Yeryüzü Gerçekliği Doğum, insan canlısı için sarsıcı bir deneyimdir. Çünkü her durumda prematüre doğar insan, hazırlıksız gelir dünyaya. Rahim, ihtiyaçların kesintisiz olarak karşılandığı, ılık, karanlık, korunaklı bir ortamdır fetüs için. Ama orada amniyotik sıvının içinde, dış dünyaya göre oldukça konforlu ve güvenli bir ortamda salınırken, bir gün aniden hiç bilmediği, tanımadığı yırtıcı uyaranlar evrenine düşer. Aşırı soğuk, aşırı aydınlık, aşırı gürültülü, belirsizliklerle dolu bir evrendir dışarısı. Ve bebek sırtından dünyaya yapışıktır dışarıda. Hareket edemez, diğer memeli türler gibi doğduktan birkaç saat sonra sürüye katılamaz, bütünüyle çaresizdir. Doğar doğmaz sürekli ihtiyaçlarla uyarıldığı, her şeyden korktuğu ve bu ikisinin verdiği huzursuzluğu dindirmek için muktedir ötekine vampir gibi yapıştığı bir yaşama düşer insan canlısı. Dehşet verici bir deneyimdir doğmak. Samuel Beckett’in net bir dille ifade ettiği gibi; yeryüzündesindir ve bunun tedavisi yoktur artık. Bebeğin yürüyüp konuşabilmesi, toplumun diğer bireyleriyle etkileşime geçebilmesi için ona bakım verenlerden oluşan sosyal bir küvözde yaklaşık üç yıl yoğun bakım alması gerekir. İnsan canlısındaki güvensizliğin, huzursuzluğun, çaresizliğin ve diğerlerine olan derin ihtiyacın kaynağı bu prematüre yani olgunlaşmamış doğumdur. Yetersiz ve zor başlamış olmaktır hayata. Bebek büyüyünce hafifler ama nitelikte çok da değişmez durum.
Reklam
Hepimiz bir sevgi potansiyeli ile mi doğuyoruz? Haset hissiyatının tam karşısında doğuştan bir sevgi ve şükran kutbumuz var mı dünyaya geldiğimizde? Bu soruları kesin biçimde cevaplamamıza imkân yok ama sevme becerisini ve ortaya çıkıp gelişmesine mâni olan hâlleri daha net biçimde gözlemleyebiliyoruz. Sevme becerisinin oluşup gelişmesinde yaşamın ilk yılı çok önemli Bebeğin çevresine temel güven içinde olabilmesi için öncelikle annesinin kucağında sevginin sıcaklığını, gözlerinde onaylanmanın, takdir edilmenin ışıltısını hissetmesi gerekli. Bir sevgi ve kabul edilme ortamında büyüyen, sevgi sayesinde çevresine güvenen bir bebek, kendini açabilir, karşılık beklemeden sevgi ışınlarını yayabilir. Sadece insanlara değil, tüm doğaya, hayvanlara, çiçeklere de sevgi verebilir; dün- yaya açabilir duyularını. Ama sadece onların istediği gibi olduğu takdirde ihtiyaçları karşılanan, sevgiden yoksun bırakılmakla tehdit edilen bir ortamda büyürse çevresi ne güvenmez, anne babasından korkarsa, kendini açmaya cesaret edemez, kendisini geri çeker, davranışlarında vefa değil hesapçılık egemen olur. Çaresizlikten, çevresinin sevgisini kazanabilmek için her şeyi yapabilecek hale gelir. Başkalarının onu yönlendirmesine ses çıkarmaz.
NET!
İnsan türünün ilerlemesi çok yavaş ama gerilemesi çok hızlı olur.Karakter bir kaybolursa insan yabani haline döner.
Gelişmekte olan dünyanın büyük bölümü yaşanmaz hale geldikçe ve işsizlik arttıkça, bu bölgelerin çok değerli nitelikli işgücünün önemli bir dilimi Birinci Dünya’nın iş piyasalarına kaymaya başlamıştır. Benim hesaplamalarıma göre, Üçüncü Dünya’nın ‘insan serveti kaçışı’ ile kaybettiği net ekonomik değer, 2006 yılı itibariyle 2.5 ila 3 trilyon dolar kadardır. Bu sınır ötesi işgücü yurda tahmini olarak yılda 250 milyar dolar işçi dövizi gönderir. Ama bu paranın büyük bölümü de yüksek transfer ücretleri ve yanlış kullanım nedeniyle ziyan olur.
Sayfa 337 - April YayıncılıkKitabı okudu
Düşünerek konuşmak diye, işte buna denir!
Çok kısa ve net konuşuyorlardı.Pek nazik kelimeler kullanmıyorlardı ama birbirlerine hep saygılı davranıyorlardı.Bunu ifade etmek için en iyi sıfat "dengeli"olmalı.Dengeli sözleri, mutlaka net düşüncelerinden kaynaklanıyor olmalıydı.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.