Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Din, insanların kalbinde dua etme arzusu, gerçeğe erişme ihtiyacı ve sevgi duygusu uyandırmalı. Basit ve kolay yoldan zengin olma heveslisi bir insan olan vergi tahsildarı din adamına dönüşebiliyor. Bizdeki durum içler acısı ve korkunç bir alay konusudur. Bizde havari rütbesine sahip insanlar vergi tahsildarına dönüşüyor. Para biriktirmek, daha çok gelir elde etmek, aylak, tembel ve karnı tok yaşamak dışında hiçbir şey kendilerini ilgilendirmiyor. Yaptıkları konuşmaların halkın hiç etkilememesine, hatta kendilerini kimsenin dinlemek istememesine şaşırmamak lazım. Onlar insanların kalbinde inanç ateşi yakmaya muktedir değiller. Bunu yapmak istemiyorlar ve yapmıyorlar. Onlar dini cansız dogmalar yığınına, yüzlerce kural, başlık ve önermelerden oluşan inanç gramerine dönüştürmüşler.
Sayfa 200Kitabı okudu
Min-el kalb-i ile-l kalb-i sebîlâ. Kalpten kalbe yol vardır. O sevgi sana bedava verilmez. Veren kime ne verdiğini biliyor. O sevgi hâsıl olduğu zaman iş biter. Önce hâsıl olması için çok dua etmek lazım. Gelince de kıymetini bilmek lazım. Kişi sevdiği ile beraberdir çünkü ve kişi sevdiğinden kıymet alır.
Sayfa 21
Reklam
O kadar ihtiyacımız var ki! O kadar çok şeylere muhtacız ki! O kadar çok dua etmeliyiz ki... Dua ibadettir; ibadetin hasıdır, özüdür, iliğidir. Çok şeylere dua etmemiz lazım. Duaların kabul olması çok önemli! Çünkü dua edilecek çok konu var. Ümmet-i Muhammed'in duaya çok ihtiyacı var. Türkiye'de, Türkiye'nin dışında gariban, mazlum, mağdur, ezilmiş, esir, hakkı gasp edilmiş, kendisine zulmedilen birçok kardeşimiz var. Mazlum, masum, bîçâre, güç yetiremiyor. Zalimler kuvvetli, mazlumlar da aciz; güç yetiremiyorlar. Cenâb-ı Mevlâ'nın lütfundan başka bir dayanakları yok! Mü'minin mü'mine duası makbuldür. Onun için çok dua etmek gerekiyor. Kendimize, annemize babamıza, ninelerimize, dedelerimize, geçmişlerimize, ecdâd ü ceddât, akrabâ u taallükâtımıza; nâdânlara, yârâna, bilene bilmeyene, bilip cahillik edene; dost olup kuyumuzu kazana, düşman olup mezarımızı kazana karşı; evlatlarımızın hayırlı evlat olmasına, memleketimizin hayırlara ermesine, berekete mazhar olmasına; iktisadi sıkıntılardan, siyasî bunalımlardan, diğer kötülüklerden korunmasına; düşmanların fırsat bulamaması, kötülük yapamaması hususunda yapılacak dualar çok... Böyle düşünüp gece gündüz Cenâb-ı Hakka yalvarıp dua etmek lazım! Çünkü duaların kabul olduğu bir ay!
Birisi gitmiş bir Hoca Efendiye; “Resûlullah’ı rüyamda görmek istiyorum. Çok dua ediyorum göremedim, bir türlü göremiyorum. Ne yapayım?” demiş. “Bu akşam tuzlu balık ye tuzlarını da ayıklama, su da içme öyle yat.” demiş. O da Resûlullah’ı bu gece göreceğim diye tuzlu balıktan bol bol yemiş, su da içmemiş. Sabah olmuş. Sabah olmuş ama Resûlullah’ı yine rüyada görmemiş. Gelmiş o hocaya; “Tam dediğin gibi yaptım hocam. Tuzlu balığı yedim, su da içmedim ama Resûlullah’ı da rüyamda görmedim.” demiş. Ne gördün? Çağlayanlar gördüm, bardak bardak güzel buzlu sular, meşrubatlar gördüm. Denizler, pınarlar, deryalar gördüm. Rüyada hep su içmekle ilgili şeylerle uğraştım. “Tuzlu balığı yiyince suyu nasıl canın çekiyor. Resûlullah’ı görmek için de işte için öyle yanacak.” demiş. Öyle yanmadan yarım yamalak sevgiyle, yarım yamalak bilgiyle, yarım yamalak bağlılıkla, tatsız tuzsuz taklit yollu bir şeyle olmuyor. Resûlullah’ı candan sevecek, çok sevecek ki o zaman gerçek Müslümanlığın ne olduğu anlaşılacak. Rüyada görecek, neler görecek... Evet Resûlullah sevgisinin içimizde çok kuvvetli olarak mevcut olması lazım.
Sayfa 220
İnsanlar bu manzarayı gördüklerinde bir an sustular ve sonra korkuyla merak arasındaki tüm duygularını ifade eden iki misli bir gürültüyle bağırmaya başladılar. Ondan sonra da birbirlerine akıl vermeye koyuldular: “Branda bezi açmak lazım, oraya atlayabilir…” “Ya bilinci yerinde değilse?” “Eve girip tahtayı pencereden geriye çekmek
Sayfa 317
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Reklam
Mü'minin mü'mine duası makbuldür. Onun için çok dua etmek gerekiyor. Kendimize, annemize babamıza, ninelerimize, dedelerimize, geçmişlerimize, ecdâd ü ceddât, akrabâ u taalükâtımıza; nâdânlara, yârâna, bilene bilmeyene, bilip cahillik edene; dost olup kuyumuzu kazana, düşman olup mezarımızı kazana karşı; evlatlarımızın hayırlı evlat olmasına, memleketimizin hayırlara ermesine, berekete mazhar olmasına; iktisadi sıkıntılardan, siyasî bunalımlardan, diğer kötülüklerden korunmasına; düşmanların fırsat bulamaması, kötülük yapamaması hususunda yapılacak dualar çok... Böyle düşünüp gece gündüz Cenâb-ı Hakk'a yalvarıp dua etmek lazım! Çünkü duaların kabul olduğu bir ay!
Sayfa 50
Bir müddet sonra karşılaştılar. “Ya benim işim iyi gidiyor, ticaretim güzel, şöhretim güzel, her şey yolunda, sen de peygambersin yalan söyleyecek değilsin. Hani ben tar dolduydum?” dedi. Peygamber sordu: “Dua eder misin?” “Hayır” “Ağlar mısın?” “Hayır.” “Bitmişsin, haberin yok,” dedi, “bundan büyük felaket olmaz; gözün yaşarmıyor, dua etmiyorsun ve diyorsun ki işim iyi. Ne iyi? Battıkça batıyorsun.” Ümidi olan ağlar, ümidi kesilmemiş insan ağlar. Bizde gözyaşı rahmet; nisan yağmuru müjde ve neşe; gözlerin ağlaması da ruhun gülmesidir. Modern çağda bu kavramı da kaybettik; ağlamayı olumsuzladık, negatif kodladık; ağlamamak lazım, ağlamak zayıflıktır gibi çok berbat bir anlayış bu. Olur mu hiç! Ağlamayan gülemez ki zaten. Gülmek ağlamanın ta kendisidir.
Sen kalk üç günlük dünyaya aldan, üç kuruş için ahiretini sat! İnsan bu kadar küçülmemeli, kendini bu kadar hafife, basite almamalıdır! Sen kendini dünyaya satarken Allah da sana cenneti satıyor. “Allah, mü’minlerden cennet karşılığında mallarını ve canlarını satın almıştır.” Bunu Allah söylüyor. Allah “sana emanet olarak verdiğim malı ve canı bana sat, karşılığında sana cennet ile cemalullah vardır; ama kendini bunun dışında bir şeye satarsan bedavaya satmış olursun; istersen bütün dünya, bütün mevkiler, makamlar, memleketler senin olsun hiç fark etmez. Sen ebedi cenneti ve cemalimi bırakıp kendini bedavaya, çok ucuza, geçici, fani bir şeye sattın, kendi kendine en büyük zulmü yaptın” buyuruyor. Mü’minin mü’mince bir duruşu olmalıdır, mü’min, Allah’a döndü mü artık başka tarafa dönmemelidir. Allah ayet-i kerimede mü’minleri anlatırken “mü’minler iman ettikten sonra asla şüpheye düşmeyen, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenlerdir” (Hucurat 15) buyurur. Bu nedenle Allah’a bir kere döndün mü başka tarafa dönmemen lazım. Hata, kusur, günah işlemek ve yanlış yapmak beşeri bir durumdur. Söylediklerim hata yapmakla ilgili değil imanla, Allah’ın hakkıyla ilgilidir. Sen Allah’ın hakkını teslim etmediysen istersen “ben hiç kimseye haksızlık etmedim, herkese hakkını teslim ettim” de, bu hiçbir mana ifade etmez; çünkü sen seni yaratan rabbine karşı nankörlük yaptıysan, onu kendinden perdelediysen, vahyini, peygamberini ciddiye almadıysan zaten kul olarak, bir insan olarak en büyük nankörlüğü yapmışsın demektir. Mesela:
“Yaratan (yarattığını) bilmez mi?” (Mülk 14) Elbette ki kulu en güzel, en iyi şekilde bilen ve onu en iyi tanıyan, gücünün neye yettiğini bilen; onu yaratandır. Kul için en faydalı, en hayırlı olan şeyleri en iyi bilen yine onu yaratandır. Kulun hem dünyası hem de ahireti için kendisine gereken her şeyi ikram eden, aynı şekilde onu herkesten
296 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.