Hayatım, sen bütün insanları beğenip sevmeye eğilimlisin. Kimsede kusur aramazsın. Senin nazarında bütün dünya iyi, herkes sevimlidir. Senin biri hakkında kötü konuştuğunu hiç duymadım.
Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı ve yüzüm
İnsan,tanıdığı bildiği yerlerde ölmek istiyor.Yere düşerken, gözlerini yumarken, toprağa başını yaslarken, etrafında bildik yerler tanıdık yüzler olsun istiyor. Hangi kapıyı çalsa mütebessim, müşfik bakışlarla içeriye buyur edecek bir bardak su, bir bardak çay ikram edecek ve hiç yabancılamayacak yüzler. Çok uzak yerlerden eve dönmenin tatlı telaşı gibi olsun istiyor ölüme yürürken ki telaşı. Gidiş değil de dönüş bavulunu hazırlar gibi düşünmek istiyor. İnsan aşina olduğu sesleri duymak istiyor ölüme yakın; teselli veren tanıdık sesler.
İnsana en büyük zararı en yakınındakiler veriyor.
İçten gelen bir gülümseyişi tek yumrukla yüzünün ortasına gömüyorlar...
Nereye kaçacağımı bilmiyorum...
Bu sefer gerçekten bilmiyorum...
Çünkü çok denedim...
En sonunda, yalnızca kokusu tanıdık olan bir yabancının omzunda sonsuza kadar kaybolmak istedim olmadı...
Ama birine ''Lütfen, kırmayın göğsümün etrafındaki hassas camı'' diye yalvarırken bulmak istemiyorum kendimi.
Cam parçalarını göğsümden tek tek toplamayı göze alırım ama yalvaramam...
Çünkü mevsimler değişirken uzay boşluğunda duran ama dünyanın göğünde parlamayan bir yıldızım ben...
Büyük ama yalnız ,
parlak ama görünmez.
Görünür olmayı bekleyemem....
"Üstelik nasıl aldanarak seviliyorum zannetmişti ve ilk fırsatta bunun nasıl gülünç olduğunu ne üzücü bir şekilde anlamış, ne acı, ne değersizce, ne kadar küçük düşürülerek anlamıştı..."