(Habîbim!) Bir de o (Yahudi ola)nlara denize çok yakın bulunan o (Eyle) kasaba(sının sakinlerinin başına gelen azap)dan sor! Vaktâ ki onlar cumartesi (günün)de (yasaklanan balık avlama günahını işleyerek, Allâh-u Te`âlâ tarafından konmuş) haddi aşıyorlardı. Hani cumartesi günlerinde balıkları (akın akın ve su üzerinde) belirgin olarak onlara
Cuma, İslâmiyet’te büyük değer verilen haftalık toplu ibadetin yapıldığı gün ve o gün ifa edilen ibadetin (namazın) adıdır. İslâm’dan önce haftanın altıncı gününe arûbe denirdi. Bu günün Cuma adını alması bilhassa toplantı günü olmasından kaynaklanmaktadır. Aynı adı taşıyan surede “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır”1 buyurulması, Cuma namazının farz kılınmadan önce de günün bu adla anıldığına ve toplantı günü olduğuna işaret etmektedir. Hadis-i şeriflerden anlaşıldığına göre Cuma, haftalık ibadet günü olarak daha önce Yahudi ve Hıristiyanlar için tayin ve takdir edilmiş, fakat onlar bu konuda ayrılığa düşerek Yahudiler cumartesiyi, Hıristiyanlar pazarı haftalık toplantı ve ibadet günü olarak benimsemişler, Allah da Cuma gününü Müslümanlara nasip etmiş, onları bu konuda hakka ulaşmaya muvaffak kılmıştır. Böylece İslâm’da haftalık toplu ibadet günü olarak Cuma günü seçilmiş, bu günün bir bayram olduğu birçok rivayette açıkça belirtilmiştir
Allah Teala hazretleri, bizden öncekileri cum'ayı bulma işinde şaşırttı. Bu sebeple cumartesi yahudilerin, pazar günü de hıristiyanların oldu. Allah Teala hazretleri bizi yarattı ve bizlere cuma gününü bulma hususunda hidayet nasib etti: Cumayı da, cumartesiyi de, pazarıda (ibadet günleri) kıldı. Onlar Kıyamet günü de bize tabidirler. Biz, dünya
Cuma günü sevilir. Çünkü, cumartesiyi müjdelemektedir. Pazar günü ise o kadar sevilmez. Neden? Çünkü pazartesinin habercisidir. Halbuki cuma günü de pazartesi günü de iş günü olarak aynıdır. Halbuki sevilen cuma iş günüdür ve sevilmeyen pazar tatildir. İnsanın, yaşadığı çağıdaki Muaviye’ye tavır alması değil asıl zor olan. İnsanın yaşadığı çağdaki Muaviye’ye tavır almasından daha zoru, insanın yaşadığı çağda kimin Muaviye olup kimin Muaviye olmadığını bilemeyişi. 12 Eylül hakkında şimdi söz söylemek çok kolay. Muaviye’yi şimdi eleştirmek çok kolay. James Joyce’u, Oğuz Atay’ı, şimdi iyi bulmak çok kolay. Bu ülkede koskocaman yaya kaldırımları bile gerçek değil. Başka şeylerin gerçek olmasını nasıl bekliyorsunuz?
Ve çıkma teklifini reddeden bütün o güzel kadınlar, çıkma teklifimi reddettiklerinden beri daha da güzeller.
Gecem erken dur dur
Gözlerine bakmazsam uzun bakmazsam
Gecem erken inecek bitecek tükenecek gibi de değil
Dur bir sokak daha aydınlık edineyim
Gecem erken
Yağmuru güneşleri haziranı yürüsek
Diyelim saat 24 aşk dinler mi cumartesiyi geçmişiz
dinler mi
Akşamları alsak samanyolunu alsak Aksaray’a
götürsek bıraksak
Bir dalı kırdık diyelim şiirden başka nereye konur
Gecem erken inecek dur dur
Hangi gökyüzü ister yasak edilsin bakılmak bakılmak
Dur bir sokak daha aydınlık edineyim
Gecem erken, bitecek tükenecek gibi de değil
İstersen sonu yok diyelim istersen ırak ırak
Gecem erken inecek
Türkiye'de çok enteresan şeyler yaşanıyor sayın seyirciler!
Resmen yüzde 98'i Müslüman olan ülkede, en önde gelen üniversitelerden birinde, Müslümanlar gizli gizli cami yapmak çabası içine girmişler.
Bundan daha sarsıcı ve şaşkınlık verici olan şey, Ülkede etkin şekilde habercilik yapıp sürekli olarak "özgürlük", "eşitlik",
Bahar ne de güzel geldi. Bayram da geçti. İnsanlık yerinde saysa da, hayat bir şekilde yolumuzu bulduruyor bize. Yörükoğlu'nun başka bir kitabında geçer: "İyiydim. Baharın ikindi vakti nasılsa öyle serindim." Bir bahar serinliği gelsin yüreğinize sevgili okur. Çiçek gibi bir gün dileriz, iyi olduğumuz ve iyi kalabildiğimiz. Var
Bilmez miyim hiç bütün bu sözler ne der ona
Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar
Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok
Kıyılar da bomboş, kır yolları da
Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum
Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca
Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler
Yol kenarında bir kapı, tahta
Peki,