“Laiklik elden gidiyor” gibi kışkırtıcı sloganlara sarılanların gerçekte “bu memleket nereye gidiyor” diye sormaları gerekir.
Oysa onlar laiklik nereye gidiyor derdindeler.
Demokrasinin elden gittiğini dolayısıyla halkın devre dışı bırakıldığını iddia edenler, demokrasi içinde vaz geçmeyecekleri ne türden gerçek taleplerinin olduğunu, ne türden hayati talepleri karşılamak üzere orada bulunduklarını doğrusu merak etmekteyim…
İktidar kavgasında taraf olan siyasi aktörler, farklı gerekçelerle de olsa varlık nedenlerini rol çalmakta anlamlandırdıkları sürece tarihte rol almaları mümkün değil.
Hiç bir şey yok ırmakta, hiç bir şey,
eğilmiş yüzümden başka,
yüzümde hiç bir şey yok
iki gözden başka ...
Keder yüklü iki insan gözü
bütün bir ırmağa yetti gitti ...
Üniversitelerde solcular, Fikir Kulüpleri Federasyonu (sonradan adı Dev-Genç'e dönüşmüştür) ve Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu adı altında toplanmışlardır. Sağcıların ise Hür Düşünce Kulübü ve Ülkü Ocakları Birliği adı altında toplandıklarını görüyoruz. O günlerin bir başka gençlik kuruluşu olan Genç Ülkücüler Teşkilatı'nın Kurucu Genel Başkanı Salih Dilek ise şunları anlatmaktadır: "...Orta öğretim talebeleri olarak kendi idaremizde bir kuruluşumuz olması gerekliliği ile çalışmaya başlamıştık. Mensubu olduğumuz partinin adı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi olduğu için ilk aklımıza gelen isim Genç Köylüler Derneği, Köye Hizmet Derneği gibi isimler olmuştu. Biz kuruluş faaliyetlerini yaparken CKMP Genel Sekreter Yardımcısı Kayserili Lütfi Önsoy ve Dündar Taşer bizi ziyarete geldiler. Türkeş Bey'in 1960 İhtilali'nden sonra ‘Ülkü Birlikleri' diye bir teşkilat kurmak istediğini, bu isimden çok hoşlandığını, dolayısıyla 'Ülkücü' ismiyle bir dernek kurmamızı tavsiye ettiler. Bu ismi biz de benimsemiş ve Genç Ülkücüler Teşkilatı isminde mutabık kalmıştık..."
"Hayvanlar, yaşadıkları ülke hakkındaki gerçekleri gösterir," dedim. "Hayvanlara olan yaklaşım yani. İnsanlar hayvanlara vahşice davrandıklarında, hiçbir demokrasi biçimi onlara yardımcı olmaz, aslında hiçbir şey yardımcı olmaz."
Sınırları olmayan özgürlük, demokrasi değil;anarşidir.Anarşi ile eğitilen çocuklar kurallara yada otoriteye saygı duymayı ve özgürlüklerini sorumluluk içinde yaşamayı öğrenemezler.Önceliği hep kendilerine verirler.Kendi güçlerini ve kontrollerini abartırlar.
George W. Bush'un savaş kabinesini oluşturan savunma stratejistleri çevresi ilişkin bir incelemenin yazarı olan James Mann, Wolfowitz hakkın'da şöyle der:
Irak işgaliyle en yakından ilişkili yönetim görevlisi oldu. İşgalin ortasında savaş bölgesinde çalışan Amerikalılar savunma bakanı yardımcısı için Arabistanlı Wolfowitz lakabını ortaya attılar; bu adlandırma Saddam Hüseyin'i devirme ve Ortadoğu'ya demokrasi getirme amacını ne büyük bir yoğunluk, tutku, dahası, görünüşe bakılırsa kimi zaman romantik bir hevesle güttüğünün ifadesidir.
❝
Demokritus kadın, çocuk ve cinsel ilişkiden fazla hoşlanmazdı. Biraz da zamanını alıyorlar diye onlardan kaçınırdı. Fakat dostluğa değer verir, neşenin hayatın amacı olduğu görüşünü savunur ve heyecanın asıl kaynaklarını bulmaya yönelik felsefi araştırmalara girişirdi. Atina’ya Sokrates’i görmeye gider, fakat kendini tanıtmaya çekinirdi. Hipokrat’ın yakın dostuydu. Doğanın güzelliği ve görkemi karşısında ağzı açık kalacak derecede hayranlık duyardı. Demokrasi düzeninde yoksulluğu, baskı yönetimindeki zenginliğe yeğ tutardı. Zamanında geçerli olan dinlerin kötülüğüne inanır ve, «ölümsüz ruh ya da ölümsüz tanrılar diye bir şey olmadığını,» söylerdi.
❞
Ortadoğu'daki her ülkeyi, kendi iç şartları çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Türkiye'de bizim algıladığımız ve alıştığımız birçok kavram, yapılanma veya süreç, farklı ülkelerde farklı biçimlerde karşımıza çıkabilir. Bu sadece tasavvuf bağlamında böyle değildir; "sekülerlik", "demokrasi", "askerî darbe" gibi birçok şey de, ülkeden ülkeye çeşitli manalar kazanabilir. İşte bu nedenle, Ortadoğu'yu anlamaya çalışırken, her türlü ezberden ve olumlu-olumsuz önyargılardan kaçınmak en doğrusudur.