“Yapma Şehsuvar, senin mizacın siyasete uygun değil,” demiştin. Beni benden daha iyi tanıyormuşsun. Doğruymuş, hele fedailik, kahramanlık, hiçbiri bana göre değilmiş. Pişmanlıkla söylenmiş sözler değil bunlar, son yirmi yılın dökümü. Sakın yanlış anlama, yaptıklarımı küçümsemiyorum, dahası bağlı olduğum fikirlere hiçbir zaman ihanet etmedim. Ne arkadaşlarıma, ne cemiyete, ne de davama. Korktum, evet ölesiye korktum ama başa çıkmayı öğrendim o duyguyla. Benimkisi bir tür kendini bulma, bir tür içe dönüş, tefekkür. Fırtınalı okyanuslardan kurtulup, ölü bir denizde batmayı bekleyen yelkenli gibi çaresiz, öylece kalakalmışken, insan daha iyi değerlendiriyor kendini. İnkar etmiyorum, bu son yirmi yılda dünyanın serüveni geçti başımdan, suikastlar, hükümet darbeleri, harpler ama onlardan geriye pek bir iz kalmamış olmalı ki, sadece sen ve Selanik beliriyor olanca canlılığıyla gözlerimin önünde.
Bir gece bir denizde bir yelkenli yapyalnızdı yıldızlarla.
Reklam
Dışımızda bize bağlanmadan var olan varlığı inkar ediyorsun! Şu mavi deniz şu mavi denizde yüzen beyaz yelkenli gemi, kendi kendinden aldığın fikirlerdir, öyle mi? Madem ki kendi fikrindir yüzen gemi, madem ki kendi fikrindir umman, ne zaman var ne mekan! Ne senin haricinde bir vücut, bir sen ne senden evvel kimse mevcut, ne senden sonra kainat baki. bir de Allah hakiki. Lakin ey kara meyhanelerin sarhoş papazı !. Senin dışında değil miydi kıllı kollarında kıvranan meyhanecinin kızı? Yoksa kendi altında sen kendinle mi yattın? Diyelim ki senden evvel baban yok, İsa gibi. Yine fakat bacakları arasından çıktığın Meryem gibi bir anan da mı yok?
"Kuşu mutlaka gömmek mi gerekir?" diye sordu Zackarina. "Hayır" dedi Kumkurdu. "Mutlaka gömmek gerekmez." Zackarina düşündü, gökyüzüne ve ağaçlara baktı. Her tarafta uçuşup cıvıldayan kuşlar vardı, yaşayan kuşlar. "Gömmesek de ağaca assak, olmaz mı?" dedi Zackarina. "O zaman yalnız kalmaz.. Karanlıkta da." "Olur, tabii," dedi Kumkurdu, "ama o kuş karanlığı fark etmez artık. Yani ölmüşken." ''Ya da küçük bir gemi yapsak?" dedi Zackarina. ''Yelkenli bir gemi. Onunla denize bıraksak." Ardıç kuşunu o küçük yelkenlinin içinde düşündü; mavi, masmavi denizde usul usul salınarak uzaklara gidiyordu. Karanlık bir çukura gömülmekten çok daha iyiydi bu. Ama aklına fırtınalar geldi Zackarina'nın. Ya fırtına kopar da gemi batarsa! "O zaman belki boğulur," dedi Zackarina. "Ardıç kuşları yüzme bilmezler herhalde, değil mi?" "Bilmezler," dedi Kumkurdu. "Özellikle de ölü olanları." "Tabii ya!" dedi Zackarina. "Çok fena bir şey." "Boğulmaması mı?" dedi Kumkurdu. "Hayırrr! Nasıl bir şey istediğini söyleyememesi," dedi Zackarina. Kumkurdu başını salladı. Ölülerle yaşanan en büyük sorunlardan biri buydu.. Soruları cevapsız bırakırlardı.
Dolores Prımero/ Cantalicio Galante Aşk'ı.
KAÇIŞ SANATININ HİKÂYESİ Bak, Primero. Söyle, Segunda. Kadın ona dürbünü uzattı. Gözetleme yerinin yukarısından Tu- cuman'ın efendisi, uçsuz bucaksız kızıl toprakta kaybolmuşa benzeyen kıvıl kıvıl bir böceği seçti. Böcek gittikçe büyüyordu, dürbün bunun ta- lihsizliğine talihsizlik katarak gelen bir adamcağız olduğunu ayırt etmek- te
Sayfa 193
Doğa pırıl pırıl. Sanki kış değil de bahar. Denizden esen nemli bir rüzgâr saçlarımda, yüzümde geziniyor. Aşağıda Büyükçekmece kıyıları görünüyor. Denizde kıyıya yakın seyreden mavi bir yelkenli var. Bir süre bu mavi yelkenliyi izliyorum.
Reklam
157 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.