Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Seviyorum seni… Yaşıyoruz çok şükür! der gibi… - Nazım HİKMET
KALDIRIMLAR I Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık; Biri benim, biri de serseri
Reklam
"YıIIar günIer gibi geçti gider; Nerde o eski dertIer, sevinçIer? BeIaya aIdırmaz akIı oIan Bu da her şey gibi geçer, der."
"Hüzün ki en çok yakışandır bize Belki de en çok anladığımız Biz ki sessiz ve yağız Bir yazın yumağını çözerek ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze Ovayı köpürte köpürte akan küheylan Ve günleri hoyrat bir mahmuz Ya da atlastan bir çarkıfelek Gibi döndüre döndüre Bir mapustan bir mapusa yollandığımız Biz, ey sürgünlerin nâzım'ı derken Tutkulu, sevecen ve yalnız Gerek acının teleğinden ve gerek Lâcivert gergefinde gecelerin Şiiri bir kuş gibi örerek Halkımız, gülün sesini savurup Bir türkünün kekiğinden tüterken Der ki, böyle yazılır sevdamız Hüzün ki en çok yakışandır bize Belki de en çok anladığımız."
SEVİYORUM SENİ  Seviyorum seni  ekmeği tuza banıp yer gibi  Geceleyin ateşler içinde uyanarak  ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi  Ağır posta paketini  neyin nesi belirsiz  telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi  Seviyorum seni  denizi ilk defa uçakla geçer gibi  İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık  içimde kımıldayan birşeyler gibi  Seviyorum seni  Yaşıyoruz çok şükür der gibi.  NAZIM HİKMET 
Garson: Efendim,sizleri burada görmek büyük mutluluk! Cemal Süreya: Kim istemez ki mutlu olmayı? Ama mutsuzluğa da var mısın? Garson: Anlamadım efendim? Can Yücel: Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun ve sakın unutma; gittiğin kadar değil,hak ettiğin kadar unutulursun… Garson: Anlıyorum efendim…Neyse, ne alırdınız? Nilgün Marmara:
Reklam
Korku kültüründe çocuğu terbiye etmek için ''Elalem ne der'', ''Aman kimse görmesin'', ''Yapma yoksa seni çok ayıplarlar,'' gibi sözler çok sık kullanılır. Çocuk, davranışlarını dışarıda bir başkasının gözüyle değerlendirme durumunda bırakılır. Değerler kültüründe ise: ''Evladım, 'Başkası ne der?' önemli, ama en önemlisi 'senin ne diyeceğin'dir. Aynada gözlerinin içine rahat rahat bakarak söyleyemeyeceğin şeyleri söyleme ve yapma; çünkü en önemli gücün bu gözlere rahat rahat bakabilmekte saklıdır.'' Sorumluluk böylece, başkasının ne diyeceği vurgulu dışsal bir kaynaktan, çocuğun kendisinin ne diyeceği vurgulu içsel bir kaynağa dönüştürülmüştür. Bu iç kaynağın adı vicdandır. -Doğan Cüceloğlu / İletişim Donanımları -
En son ne zaman bir kadını sevdin? Ama öyle öptün, sarıldın, uyudun falan değil; En son ne zaman bir kadını gerçekten sevdin? Kaybetmekten korkarak, yanındayken bile özleyerek, deli gibi kıskanarak, koruyup kollayarak... Delikanlı adam korkmaz diye bir şey yok. Korkacaksın! Sevdiğin kadını kaybetmekten korkacaksın, kıskanacaksın da... Sokakta elinden tutacaksın, tanıdığın herkesle onu tanıştıracaksın. "İşte benim hayatım bu!" der gibi tanıştıracaksın. Güzel bir kadın sevmek istiyorsan onu gülümseteceksin. Çünkü dünyanın en güzel kadını mutlu bir kadındır. Bu yüzden kirpiklerini sev bir kadının, Avuç içlerini, Makyajsız yüzünü, Uyku sersemliğini... Saçlarını kesen bir kadının çektiği acıyı anlayabilecek kadar sev bir kadını. Ve asla bir kadının saçlarını kesmesine sebep olma... Nejat İşler
İnsan doğabilmek mi, insan kalabilmek mi? Oysa insan sayılabilmek için insan doğabilmek yetmez ki. İnsan olabilmek merhameti, vefayı, adaleti içinde barındırabilmekle mümkün. Kime sorsan herkes adil, herkes merhametli, herkes vefalı, herkes insan. Ta ki gerçekten adaletini, vefasını, merhametini göstereceği bir olay vuku bulana kadar. Sonra?
RAKINÂME İçmesini bilene Zevk-u sefâdır rakı İçmeyi bilmeyene Cevr-ü cefadır rakı. Bir münasip miktarı
Sayfa 192 - Necip MirkelamoğluKitabı okudu
Reklam
“Biz dev bir ağacın, ufacık bir yaprağı üzerindeki küçük küçük kurtçuklarız Zorba. Bu küçücük yaprak bizim yeryuvarlağımızdır; ötekiler de gecenin içinde sallandıklarını gördüğün yıldızlar. Biz küçücük yaprağımızın üstünde sürünüyor ve onu hırsla araştırıyoruz. Kokluyoruz; bize güzel kokuyor ya da kötü kokuyor. Tadına bakıyoruz; yenilebilir buluyoruz. Vuruyoruz, sanki canlı bir şeymiş gibi çığlıklar atıyor. En korkusuz olan insanlar yaprağın ucuna kadar varıyorlar, bu uçtan gözlerimizle kulaklarımız açık olduğu halde kaosa eğiliyoruz. Ürperiyoruz. Altımızdaki korkunç uçurumu görüyor, dev ağacın öteki yapraklarının çıkardığı gürültüyü uzaktan uzağa duyuyor, özsuyun köklerinden yükselip kalbimizi kabarttığını kavrıyoruz. Böyle, uçuruma eğilmiş bir halde de, bütün bedenimiz ve bütün ruhumuzla, korkunun içimizi kapladığını anlıyoruz. O andan sonra artık şey başlar...” Durdum. Demek istiyordum ki: O andan sonra artık şiir başlar. Ama Zorba anlamayacaktı, sustum. O hırsla sordu: “Ne başlar? Neden sustun?” “...büyük tehlike başlar Zorba. Bazılarının başı dönüp sayıklar, bazıları korkup yüreklerini sağlamlaştıracak bir karşılık bulmak için çırpınır ve buna Tanrı derler. Bazıları da yaprağın kenarından uçuruma sakin sakin, korkusuzca şöyle der: ‘Hoşuma gidiyor!’”
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.