İnsanlar delidir ! dedim. Neyi niçin yaptıklarını bilmezler. Beyinlerinde bir diktatör vardır, onları hormonları yönetir ama bunun farkında olmazlar, kendi iradeleriyle davrandıklarını sanırlar.
Atatürk, ne rejimi, ne mizacı, ne de ideali (ülküsü) bakımından diktatördü. Gerçi bazı yabancı yazarlar, ondan ve idaresinden bahsederken “Diktatörlük, Diktatör” sözlerini biraz çok ve kolay kullanırlar.
Elverişli bir barış sağlamak için Padişah ve hükümetinin ateşkes ile birlikte yürüttüğü siyaset şu noktalarda toplanabilirdi:
müttefiklerin yakınlığını kazanmak amacıyla memleketi savaşa sokmanın bütün sorumluluğunu İttihad ve Terakki'nin diktatör idaresine maletmek, savaşa girmemizi kötülemek.
MÖ Beş Milyon: Bilinen en eski insan benzeri maymun cinsi olan Australopithe- cus Afrika'da ortaya çıktı.
MÖ İki Milyon: Homo habilis ve dişisi ellerini kullanarak yonttukları taşlarla aletler yapıyordu ve hâlâ Afrika'dan çıkmamışlardı.
MÖ 1,5 Milyon: Meşaleyi homo erectus ve femina erecta devraldı. Gerçekten de ateşi keşfeden ilk
İnsan doğasında armağanları doğal saymak gibi bir zaaf vardır; sıkıntı anında bizzat çaba göstermek yerine, bunlar üzerinde hak iddia eder. Her şeyi devletten bekleme eğilimi maalesef bunun en belirgin örneğidir, oysa en nihayetinde devlet de bu talepkâr bireylerden oluşur. Bu eğilimin doğal sonucu, her bir bireyin toplumu köleleştirdiği, toplumun ise bir diktatör, bir köle sahibi tarafindan temsil edildiği komünizmdir.
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'nı kazandıktan sonra elinde kalan Türkiye hakikaten bir enkazdı. Trakya'yı belki bir ölçüde bu iddianın dışında tutabiliriz ama Anadolu'nun taş devrinde olduğu bir metafor değildir. Anadolu'da hakikaten hiçbir şey yoktur.
Şu seviyeye düşmüş bir insanlık düşünelim; aşağı yukarı sekiz milyonluk bir nüfus, sürekli harp kaybederek morali sıfıra inmiş, moralini düzeltmek için de bilmediği bir dinden başka sarıla- bilecek hiçbir şeyi yok. Bilmediği dini de ona empoze edenler bizim halk tabiriyle "hacı-hoca takımı" dediğimiz, kendileri de cahil olan Anadolu'nun. Hiç kimse diyemez ki Anadolu'da ne cevherler vardı da sonra kayboldu. Böyle birşey yoktu. sözde din adamları. Bunun dışında hiçbir şeyi yok
Atatürk savaşı adım adım takip etmiştir. Askerliğe bir bilim olarak ilgisi vardır. Bu muharebeyi nasıl kazandık, onlar neden kaybetti vs. birçok sorunun cevabını arar. Yunanlıların yaptıkları hatalara bakar. Mesela, taarruz sürerken bir telgraf gelir, bizim- kiler telgraf karşı tarafın eline ulaşmadan kesip alır. Telgrafta Trikopis'in başkomutan olduğunu bildirilir, ama haber Trikopis'e ulaşmaz. Trikopis ancak Dumlupınar'da esir düşünce bundan haberdar olur.
İyi biliniz ki Turkiye Cumhuriyeti peyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz.
En doğru, en hakiki tarikat (yollar), tarikat-s medeniyettir (wygar lik yollarıdır).
Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için käfi dir
Memleketimizin en laaif, en mämur en güzel yerlerini 3.5 une kol ayaklarryla çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sure needed bilir misiniz? Onduların sevk ve idaresinde ilim ve fon düsturlarn rehber ittihaz etmektedir. Milletimizi yetiştirmek için anl olan, m seplerimizin, darúlfununlarımızın (universitelerimizin) (kurulmannda, temellendirilmesinde) aynı in mesleği (yolu) nakip eder fiz. Evet, milletimizin sipari, içtimai (snyal) beya fikri terbiyesinde rehberimiz ilim ve fon olacakur. (Burns Nacken 17 Ekim 1922)
Mustafa Kemal Paşa, tekliflerinin kabulünden sonra, Millet Meclisi için nutkunu hazırlamaya başladı. Meclis, 23 Nisan 1920’de açılacaktı. Bu nutku odasında, Hakkı Behiç ile bana baştan başa okudu. Her ne olursa olsun, Mustafa Kemal Paşa’nın, kudreti milletin eline bırakmak isteği, herhangi bir diktatör veya sultan istemediği görünüyordu. Bana, o günlerde, Mustafa Kemal Paşa, George Washington gibi bir kimse görünüyordu.
O aralık, Ankara’ya Chicago Tribune’ün muhabiri William adında biri gelmişti. Bizim resimlerimizi aldı. Bunlar muhtelif Amerikan gazetelerinde basıldı.
Aynı gün, öğleden sonra, İstanbul’dan Saffet Bey isminde ve Anadolu’ya silâh kaçıran bir adam geldi, beni görmek istedi. Dedi ki:
— Size büyük bir haberim var. Türk tarihinde tek mevki işgal eden bir kadın oldunuz. Aynı zamanda, İstanbul’da, Nakiye Hanım’ı görüp ailemden de haber getirdi. Elime uzattığı Peyam-ı Sabah gazetesinde Kürt Mustafa Paşa mahkemesinin verdiği idam ilâmı ile fetva vardı. İdama mahkûm olan yedi kişi arasında sıra ile Mustafa Kemal Paşa, Bekir Sami Bey, Dr. Adnan, Ali Fuad, Ahmed Rüstem, Kara Vasıf ve Halide Edib vardı.
Ankara' da Almanya imparatorunun Anadolu hastalıklarını incelemek üzere gönderdiği bit tıp heyetinin bazı büyük rütbeli üyeleri ile görüştüm... Anlamışlar ki, Anadolu Türkleri' nin karınları kurtla yüklü ve kanları bu kurtların salgıladığı parazitlerle dolu bulunuyor. Cinsi yakın bir yok olma ile tehdit eden bu halin sebebi nedir bilirmisin? Beslenme eksikliği. Her ne kadar garip görünse de Anadolu Türkleri henüz ekmek yapımından bile habersizdirler. Yedikleri mayasız bir yufkadır ki, ne olduğunu yiyenlerin midesine bir sormalı!...
BECKETT: Diktatör, diktatör! Konuşun bakalım, Genet. Siz ki ip cambazınıza, Abdullah'ınıza, kusursuzluk adına eziyet etmeye hiç ara vermediniz. Onu ne yapacaktınız? Sizden alıntı yapıyorum: "[Sizin] başyapıt[ınız]." Gerçekten de güzel başyapıt!... Sonunda intihar etti.
Kendilerini bunaltan bir lider ya da bir diktatör tarafından yönetilen bir ülkede yaşayanlar mutsuz olur, başka ülkelere yerleşmek ister, hatta kimi zaman devrimi yaparlar.