Bu hikâye suya yazılmıştır. Kuytu bir köşede nemden ve dahası it bağlasan durmaz denilen bir yerde dökülmüştür cümleler çatlayan dudaklardan. Takvimler Mart ayını gösterirken; kapı aralığından gazete parçasına sarılı öğün yemeğini uzattılar. Göz ucuyla baktı bırakılan gazeteye; karanlık, isli odaya vuran güneş ışıklarının tozları havada görünür
Divan Edebiyatına bir de başka bir pencereden bakmayı sağlayan bir kitaptı. Ele aldığı 3 mesnevi incelemesiyle 600 yıllık edebiyatımızın kalıplardan ibaret olmadığını, felsefesini eserler üzerinden ele alıyor. Divan Edebiyatına bakışımı değiştiren güçlü bir kitaptı. İlgililere mutlaka okumalarını tavsiye ediyorum.
Mem nelere gark olmadı Zin'in ateşi için
Ferhat dağlar delmedi mi Şirinin düşü için
Kusur ise her saniye her yerde seni anmak
Mecnun az mı yemin etti Leyla'nın başı için
Sesi yorgun gözlerinden uykusuzluk seçilir
Görkeminin zerresinden Ağrı Dağı küçülür
Gecelerin kollarında leblerinin bal suyu
Aydan dökülürcesine kana kana içilir
Uykularından
***
Gavs-ı Kasrevî diye bilinen mürşidim Seyyid Abdulhakim el-Bilvanisî (k.s.)Hazretleri'nin, Abdulcelil adında bir müridi vardı. Tövbe etmeden önce,eşkiyanın reisiymiş; daha sonra kunduracılığı meslek edinmişti. O, şöyle anlatmıştı:
- Siirt'in Kozluk ilçesinde "Seyda" adıyla tanınan bir hocamız vardı. Bizim yörede büyük
Hindistan’ın Surat kasabasında bir kahvehane vardı, dünyanın her tarafından yabancıların, seyyahların uğradığı ve hasbihale daldığı.
Günün birinde bilgin Acemin biri uğradı buraya. İlahiyatçıydı. Ömrünün çoğunu Tanrının doğasını anlamaya ve bu konuyla ilgili kitaplar okumaya harcamıştı. Öylesine çok tefekkür etmiş, okumuş ve yazmıştı ki Tanrı
Bu kitap hayranlık yolunun makamları mıdır, yoksa perişanlık divanı mıdır? Bu divana dert sahibi ol da gir. Canını siper et de bu meydana öyle gel! Bu meydan, öyle bir meydandır ki, burada can bile görünmez olur. Hatta meydan bile gözden kaybolur, görünmez! Böyle bir meydana dertsiz gidersen, sana o meydandan bir zerre toz bile yüz göstermez!
Dert düldülü adım attı mı, sen de yürü... adım atarsan, daima muradının üstüne ayak bas! Muratsızlık sana gıda olmadıkça, şaşkın gönlün nasıl dirilir ki?Dert sahibi ol ki, derdin sana dermandır. İki âlemde de can ilacın, derdindir. Ey yol eri, kitabıma şiir bakımından, yahut ululukla bakma! Defterime dertle bak da, hiç olmazsa bendeki yüz dertten birine inan! Devlet topunu bu kitaba dertle bakan kişi çeler, ta huzura ka- dar sürer götürür! Zahitlikten de vazgeç, saflıktan da. Dert lazımdır, dert. İş, düşkünlüktedir.
_Spinoza: Anlamak, sevmenin başlangıcıdır.
_Leonardo da Vinci: Anlamadığın bir şeyi, ne sever ne de nefret edersin.
_Marki de Sade: İnsanın anlamadığı ve bilmediği bir şeyden hoşlanmaması kadar doğal bir şey olamaz.
_Gazali: Bir şeyi sevecek ya da düşman olacaksan, onu bilmen gerekir.
_Freud: Sevmek için anlamaya gerek yok çünkü insan duygusal
Müthiş şaşkınlık içinde, nereden diye düşünüyordum, bu saf, uysal, bu az konuşan kız bunları nereden biliyordu? Nükte yeteneği güçlü bir gülmece yazarı bile, erdemlerin soylu biçimde küçümsendiği, böylesine alaycı, safdil kahkahaların olduğu bir sahne yaratamazdı. Kullandığı sözcükler ne kadar parlak, küçük sözcükler!.. Hiç duraksamadan verdiği