Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Sadece söylüyorsunuz. Bunun için bir nedeniniz olması da gerekmiyor. Koroya katılmak için bu kadarı yetiyor. Var olacağınız başka bir alan kalmadı. Zaten iki dakika sonra siz de, sözünüzü dinleyenler de hiçbir şey anımsamıyor. Gerçi siz sözünüze muhatap aramıyorsunuz, konuştuğunuz kişi de kimseden bir söz beklemiyor ama olsun, ne gam. Çağ, yeni bir varoluş kaidesi yarattı. Siz neden alçakta kalasınız değil mi? Bir şimşek çakımı boşlukta, siz de iki saniye göründünüz. Yeter! şimşek çakımı da değil, aptal bir tekrarın ruhsuz, kimliksiz gölgesi. Ne diyordu, hepimizden yapılmış bir bulantı fotoğrafının altındaki dizeler: Herkesle bir olurum / kişiliksiz kalırım. Kimsenin kendine ait bir zamanı yok. Kimsenin kendi acısı yok, anısı yok, rüyası yok, arzusu yok. Herkes koronun en ortasında en yüksek sesi çıkarmak için çırpınıyor. Oraya nasıl geldiğini bilmiyor. Oradan nereye gideceğini bilmiyor. Kalabalıkla birlikte o da bağırıyor. Tek zamana indirgenmiş bir bellek. Yapıştırma bir gülümseme. Eğreti. anlamsız.
İnsanın Anlamını Tüketmek
Zamanın ruhu deselerdi, hiç düşünmeden, bellek yitimi, derdim. Tuhaf bir bilgi edindik sonunda. Her şeyin bir cümlelik anlamı olduğu bir bilgi. Bir saat sonra kimsenin aklında kalmayan; derdi, duygusu, sesi, soluğu olmayan bir zavallı bilgi. İçinde hayatın olmadığı bir bilgi. Ne acısı var, ne sevinci. Sadece söylüyorsunuz. Bunun için bir nedeniniz olması da gerekmiyor. Koroya katılmak için bu kadarı yetiyor. Var olacağınız başka bir alan kalmadı. Zaten iki dakika sonra siz de, sözünüzü dinleyenler de hiçbir şey anımsamıyor. Gerçi siz sözünüze muhatap aramıyorsunuz, konuştuğunuz kişi de kimseden bir söz beklemiyor ama olsun, ne gam. Çağ, yeni bir varoluş kaidesi yarattı. Siz neden alçakta kalasınız değil mi? Bir şimşek çakımı boşlukta, siz de iki saniye göründünüz. Yeter! Şimşek çakımı da değil, aptal bir tekrarın ruhsuz, kimliksiz gölgesi. Ne diyordu, hepimizden yapılmış bir bulantı fotoğrafının altındaki dizeler: Herkesle bir olurum / kişiliksiz kalırım.' Kimsenin kendine ait bir zamanı yok. Kimsenin kendi acısı yok, anısı yok, rüyası yok, arzusu yok. Herkes koronun en ortasında en yüksek sesi çıkarmak için çırpınıyor. Oraya nasıl geldiğini bilmiyor. Oradan nereye gideceğini bilmiyor. Kalabalıkla birlikte o da bağırıyor. Tek zamana indirgenmiş bir bellek. Yapıştırma bir gülümseme. Eğreti. Anlamsız.
Sayfa 7 - Kırmızı Kedi
Reklam
iNSANIN ANLAMINI TÜKETMEK Zamanın ruhu deselerdi, hiç düşünmeden, bellek yitimi, derdim. Tuhaf bir bilgi edindik sonunda. Her şeyin bir cümlelik anlamı olduğu bir bilgi. Bir saat sonra kimsenin aklında kalmayan: derdi, duygusu, sesi, soluğu olmayan bir zavallı bilgi. İçinde hayatın olmadığı bir bilgi. Ne acısı var, ne sevinci. Sadece söylüyorsunuz. Bunun için bir nedeniniz olması da gerekmiyor. Koroya katılmak için bu kadarı yetiyor. Var olacağınız başka bir alan kalmadı. Zaten iki dakika sonra siz de, sözünüzü dinleyenler de hiçbir şey anımsamıyor. Gerçi siz sözünüze muhatap aramıyorsunuz, konuştuğunuz kişi de kimseden bir söz beklemiyor ama olsun, ne gam. Çağ, yeni bir varoluş kaidesi yarattı. Siz neden alçakta kalasınız değil mi? Bir şimşek çakımı boşlukta, siz de iki saniye göründünüz. Yeter! Simşek çakımı da değil, aptal bir tekrarın ruhsuz, kimliksiz gölgesi. Ne diyordu, hepimizden yapılmış bir bulantı fotoğrafın altındaki dizeler: Herkesle bir olurum| kişiliksiz kalırım. * Kimsenin kendine ait bir zamanı yok. Kimsenin kendi acısı yok, anısı yok, rüyası yok, arzusu yok. Herkes koronun en ortasında en yüksek sesi çıkarmak için çırpınıyor. Oraya nasıl geldiğini bilmiyor. Oradan nereye gideceğini bilmiyor. Kalabalıkla birlikte o da bağırıyor. Tek zamana indirgenmiş bir bellek. Yapıştırma bir gülümseme. Eğreti. Anlamsız. Güvenlik içinde ama yalnız değil. Bütün korkularını yendi. Daha doğrusu korkuyu saklayacak, öfkeyi, itirazı, hevesi saklayacak bir geçmişi yok. *Edip Cansever
İNSANIN ANLAMINI TÜKETMEK Zamanın ruhu deselerdi, hiç düşünmeden, bellek yitimi, derdim. Tuhaf bir bilgi edindik sonunda. Her şeyin bir cümlelik anlamı olduğu bir bilgi. Bir saat sonra kimsenin aklında kalmayan; derdi, duygusu, sesi, soluğu olmayan bir zavallı bilgi. İçinde hayatın olmadığı bir bilgi. Ne acısı var, ne sevinci. Sadece söylüyorsunuz. Bunun için bir nedeniniz olması da gerekmiyor. Koroya katılmak için bu kadarı yetiyor. Var olacağınız başka bir alan kalmadı. Zaten iki dakika sonra siz de, sözünüzü dinleyenler de hiçbir şey anımsamıyor. Gerçi siz sözünüze muhatap aramıyorsunuz, konuştuğunuz kişi de kimseden bir söz beklemiyor ama olsun, ne gam. Çağ, yeni bir varoluş kaidesi yarattı. Siz neden alçakta kalasınız değil mi? Bir şimşek çakımı boşlukta, siz de iki saniye göründünüz. Yeter! Şimşek çakımı da değil, aptal bir tekrarın ruhsuz, kimliksiz gölgesi. Ne diyordu, hepimizden yapılmış bir bulantı fotoğrafının altındaki dizeler: Herkesle bir olurum / kişiliksiz kalırım. Kimsenin kendine ait bir zamanı yok. Kimsenin kendi acısı yok, anısı yok, rüyası yok, arzusu yok. Herkes koronun en ortasında en yüksek sesi çıkarmak için çırpınıyor. Oraya nasıl geldiğini bilmiyor. Oradan nereye gideceğini bilmiyor. Kalabalıkla birlikte o da bağırıyor. Tek zamana indirgenmiş bir bellek. Yapıştırma bir gülümseme.
Şair Esma'nin katledilmesi
Hz. Muhammed'i eleştiren en sivri dilli kelime ustalarından birisi de Esma'ydı ve bu dizeler bir kadının ağzından çıktığı için daha da aşağılayıcı geliyordu. Kafiyelerindeki ince nüktedanlık tercüme edildiğinde kaybolsa dahi bire bir tercüme bile onun aşağılamasını anlatmaya yetiyor: "Hazrec’in düzülmüş erkekleri / Boynuzlu mu dolanacaksınız / Bu yabancının yuvanızı almasına izin verip / Sıcak bir tas arpa çorbasına aşerir gibi / Bütün umutlarınızı ona bağlayan siz / Aranızda bir erkek yok mu / Şunun boynuzunu kesecek." Mekke'deyken Hz. Muhammed'in tüm bu alay ve aşağılamayı sineye çekmekten başka çaresi yoktu. Ama daha fazla değil. Yüksek sesle, "Kimse yok mu beni bu kadından kurtaracak?" diye dert yandı. Onun arzusunu kendisi için emir sayan Esma’nın akrabası olan bir mümin vardı. Aynı gece kadının evine gitti, kollarında en küçük kızıyla uyur halde buldu ve kılıcını göğsüne soktu. Ertesi sabah Hz. Muhammed'e, "Onun için herhangi bir ceza ödemem gerekir mi?" Aldığı cevap kabaydı, "Onun için iki keçi bile toslaşmaz."