Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
.... Bir işçi ölümünün “dayanılmaz hafifliği” Zincirlerle çekiyor işçiler Güneşi yatağımın başına Ben nasıl çıkarım bu kirli yüzle Güneşin karşısına? Celal Sılay Milan Kundera’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği romanındaki “dayanılmaz hafiflik” ifadesinin, birçok yazıya başlık olmasının artık sinir bozucu hale geldiğini kabul ediyorum. İnsan
Tövbekar ol, gönül tarikttan çıkma, Namertten şefaat şifadar olmaz, Eylik eyle sakın, bir gönül yıkma, Görüşme kötüyle, onda ar olmaz. Dinleme dünyanın kıyl-ü kalini, Gözetle kamilin pür kemâlini, Düşürme üstüne el vebalini,
Reklam
Kendi Kendimize Sorular
Belki de en büyük savaşları kendi içimizde yaşıyoruz, arzularımız korkularımızla çarpışıyor, özlemlerimiz kuşkularımızla vuruşuyor, hayallerimiz acı tecrübelerimizin bize kurduğu pusulara düşüyor, mutluluğa doğru coşkulu bir koşu tutturma isteği en olmadık anda kaçıp gidecek huzurun ihanetinden endişeleniyor. Özgürlüğe kendimizi bir boşluğa bırakır gibi bırakma dürtüsü, bizim özgürlüğümüzün bir başkasının esaretine yol açacağı tedirginliğiyle bıçaklanıyor, başkasının esaretiyle kuşatılmışken biz özgür olabilir miyiz sorusu büyüyor içimizde. Geçmişe olan borcumuz geleceği yaratma gücümüzü zayıflatıyor. Alışkanlıklarımız heyecanlarımızla boğuşuyor. Kendi kendimizle savaşıp cevaplarını bilmediğimiz sorularla allak bullak oluyoruz. Bizim isteklerimiz başkalarına acı verecekse, isteklerimizden vaz mı geçmeliyiz, vazgeçmenin bize çektireceği acı, sevdiğimiz birinin çekeceği acıdan daha mı az yaralar bizi? Sevdiklerimize olan borcumuz ne, peki kendimize olan borcumuz?
Karanlıkta Sabah Kuşları
Karanlıkta Sabah Kuşları
Maniyerizm (Üslupçuluk) (1520 - 1580)
Maniyerizm (Üslupçuluk), yaklaşık 1520-1580 tarihleri arasında ortaya çıkmış olan bir sanat üslubudur. Rönesans'ın getirmiş olduğu yetkinliğe karşı bir çıkış olmuş, kendisinden sonra gelen üslup ve akımlara önayak olmuştur. Başlatıcısı ve en önemli temsilcisi Michelangelo Bounarotti'dir. Sistine Şapeli'ndeki mahşer freskleri bu resim tarzı için belirleyici olmuştur. Artık ideal görüntü yerine sanatsal niteliğin araştırıldığı, figürlerin deformasyonu ile kendini belli eder ve özgün tarzlara doğru bir adım olarak belirir. En önemli sanatçıları Tintoretto ve El Greco'dur.Maniyerizm'de her şey birbirine karışmıştır. Her şey bir devinim halindedir. Olayın net olarak anlaşılması biraz zordur. Bu hareketlilik sanatçının fırçasından kaynaklandığı gibi figürlerin uzaması ve çeşitli pozlarla resmedilişinden de kaynaklanır. Bu o döneme değin Rönesans'ın uyumlu formlarının karşısında bir hareketti. Klasik sanattan baroka geçiş olarak da bilinir. Bireysel yorumlamalar, serbest duruşlar bu üslubun önemli özelliğidir....
Ne olacak bu varoluşsal sancılar? Ne olacak bu hakikate ulaşmak için verdiğin çırpınışlar? Anlama ulaşmak için koştuğun her vakit ,anlamsızlığı düşünüp mahvoluşlar… sızlayan ruhun yakarışı , her an haykırışı? Sahi kimsin sen ? Cevabını arayıp bulman gereken binlerce soru varken, soruları yok sayarak anlamsız bir hayat yaşamaya devam edebilir misin? Var olmanın hakkını vererek yaşamazsan yaşamış sayılmazsın. Her insan potansiyel bir mucize ise bu değersiz yaşamaya olan arzumuz neden? bu herkesleşme çabası neden? Bugün düşüncelerin ağırlığı taşıyamayacağım kadar büyük bir yük olup omuzlarıma bindi . Cevaplarını bulmam gereken sorular ve Sorgulanacak doğru bilinen yanlışlar var. Hayat , anlamsız bir yaşam için çok kısaymış. Hayatı anlamlı kılan , anlam arayışıymış.
"Kim bilir ne gibi sebeplerle tesadüf bizi birleştirdi. Sen beni sevdiğini söyledin, ben buna inandım. Ben de seni seviyordum... Hem nasıl seviyordum... Hislerimde bugün de bir değişiklik yok. Fakat niçin seviyordum, işte bunu bulamadım ve beni düşündüren, seninle olan hayatımızın devamından şüphe ettiren bu oldu. Seni niçin sevdiğimi bir türlü bilmiyordum. Huylarını, yaptığın işleri, beğenmiyordum demeyeyim, fakat anlamıyordum. Sen de benim birçok şeylerimi anlamadığını inkâr edemezsin. Böyle olduğu halde nasıl garip bir kuvvet bizi birbirimize bu kadar sağlam bağlamıştı? İlk andan itibaren tamamıyla başka dünyaların insanları olduğumuzu anladığım halde beni burada tutan ve seni gördüğüm zaman içimi sevinçle dolduran neydi? Acaba şu senin her zaman bahsettiğin ve her hareketinin kabahatini kendisine yüklediğin şeytan mı? Son günlerde ben de bundan korkmaya başladım. Şimdiye kadar daima, düşünüp doğru bulduğum şeyleri yapmaya alışmıştım... Bu sefer hiçbir doğru ve akıllıca tarafını bulamadığım bu hayata beni bağlayan kuvvetin, içimde saklı bir şeytan olması sahiden mümkündü."
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki Şeytan
Reklam
Yaşamıma kırgınım. Samimiyetle yaklaştığım her şeyin beni hüzne geri döndürüşüne, tüm sevinçlerimin ödettiği bedellere, var oluşuma, hepsine. Hissettiğim eksikliklerin sebebi olan her şeyi gözyaşlarımla seyrediyor oluşuma kırgınım mesela. Gece olduğunda tek başına hiçbir anlam taşımayan odamın köşesi, düşüncelerimin etkisiyle beraber beni bunalıma sürüklüyor. Yaşadığım her anıma "neden?" diye sormaya devam ettikçe bitkinliğe doğru yol alıyorum, anladıkça da daha derine hapsoluyorum. Ben kendime yetemedim, bu yüzden şimdi de geçici umutlara bel bağlamanın bedelini ödüyorum. | Rumeysa Uysal
OKUR'UYUZ YAZAR'IN: AHMET HAMDİ TANPINAR
"Okur'uyuz Yazar'ın" serisinin ikinci yazarını
Ahmet Hamdi Tanpınar
Ahmet Hamdi Tanpınar
olarak seçtim. Tanpınar'ın muhteşem bir kalemi vardır, Türk edebiyatında çıtayı çok üste taşımış bir yazar bence. Her romanını hâlâ yeterince anladığımı düşünmüyorum. Bazılarını ikinci kez okumak bile yetmiyor gibi hissediyorum. Fakat anladığım kadarıyla
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.