Gri divan ve seferi divan adında iki bölümden oluşur. 1988-1994 arasında yazdığı şiirlerden oluşur. Simgeler ve imgeler dünyasında anlaması ve okuması oldukça zor bir metin. Klasik ve modern edebiyat metinlerine göndermeler olduğundan geniş bir edebiyat dimağına ihtiyaç duyarsınız. Malumdur aynı başlık altında Goethe'nin bir kitabı var. Ancak doğrudan ilgisi olduğunu düşünmeyin. Metni notlar alarak daha sonra aldığınız notları inceleyerek ilerlerseniz daha iyi olur. Şiirler pek akılda kalmaz ama kastettiklerini anladığınızda mutlu olabilirsiniz.Tarihe ve edebiyata meraklı, inatçı okur için önerilir. Bir de şunu eklemek gerekir ki hiçbir metin anlaşılmaz değildir; şairin ve bazı insanların o kendini beğenmiş çok üst, ulaşılmaz edebiyat yaptığını dair sözlere kulak asmayın. Hiçbir edebiyat metni en basit gördüğünüz bir insanını iç dünyasından daha karmaşık, çetrefilli değildir. Ne olursa olsun metin karşısında kendi aklınızın büyüklüğünü unutmayın. İyi okumalar.
İNCİ ARAL
1 baba evi Orhan kemal
2 nazım hikmet memleketimden insan manzaları
3 mithat cemal Kuntay üç İstanbul
4 anna karenina leo Tolstoy
5 agustos ışığı wıllıam Faulkner
6 dalgalar Virginia woolf
7 altın defter dorıs lessıng
8 marguerıte yourcenar hadrianus un anıları
9 vladımır nabokov sebastıan knıghtın gerçek yaşamı
10 ıtalo
Size bir soru sorayım: Batı’da en çok tanınan şairimiz Mevlana. Buna karşılık Yunus Emre, Şeyh Galib, Baki hiç tanınmıyor. Acaba bunun sebebi ne? Mevlana ile Yunus Emre arasında kalite uçurumları mı var ki birini bütün dünya biliyor, ötekinden ise habersiz?
Bu sorunun çok basit bir cevabı var: Mevlana Farsça yazdığı için dünya dillerine çevrildi, Yunus Emre ise Türkçenin içine hapsoldu. Çünkü Farsça, özellikle Goethe’nin Fars şairlerini okumak için Farsça öğrenmesinden ve West-östlicher Divan yani Batı-Doğu Divanı kitabını yazmasından sonra, dünya çapında bir edebiyat dili oldu.
Bugün bazı yazarlarımızın kitapları çeşitli dillere çevriliyorsa, bunun nedeni önce New York’ta yayımlanmış olmalarıdır. Çünkü nasıl Anadolu’dan tüccarlar İstanbul’a gelip toptancıdan mal alır ve “kamyon yaparsa”, dünya yayıncıları da New York’a veya kitap fuarlarına gidip kitap seçiyor. İsterse yeni bir Tolstoy, yeni bir Shakespeare olsun, o parlak vitrinde yer almayan bir yazarla hiç kimse
ilgilenmiyor.
Muhammad Schemseddin, sage,
Warum hat dein Volk das hehre,
Hafis dich genannt?
Ich ehre,
Ich erwidre deine Frage.
Weil in glücklichem Gedächtnis
Des Korans geweiht Vermächtnis
Hafis, drum, so will mir scheinen,
Möchte ich dir nicht gerne weichen:
Denn, wenn wir wie andere meinen,
Werden wir denn andern gleiche.
Und so gleich ich dir vollkommen,
Der ich unsrer heil'gen Bücher
Herrlich Bild an mich genommen,
Wie auf jenes Tuch der Tücher
Sich des Herren Bildnis drückte,
Mich in stiller Brust erquickte
Trotz
(Goethe Dichter/Şâir adlı şiirinde şöyle demektedir:
Ben ki mukaddes kitaplarımızdaki
O ulvî simgeyi, örtülerin örtüsü üzerine,*
O ilâhî sûretin basılması gibi,
Üzerime aldım da, bağrıma bastım, )
(Hans Memling'in tablosu: