hala geleneksel toplumlar olarak yaşayan ya da yakın zamana kadar öyle yasamis olan halkların biyolojik olarak modern insanlardan farkları yoktur. yerleşik oldukları yerde evcillestirilebilir vahşi bitki ve hayvanların çok nadir bulunduğu bu insanların yaşam tarzları, diğer bir çok bakımdan bu kitabın okurlarinkine benzer.
“Celui qui tombe obstiné en son courage, qui, pour quelque danger de la mort voisine, ne relâche aucun point de son assurance, qui regarde encore, en rendant l'âme, son ennemi d’une vue ferme et dédaigneuse, il est battu, non pas de nous, mais de la fortune; il est tué, non pas vaincu: les plus vaillants sont parfois les plus infortunés. Aussi y a-t-il des pertes triomphantes à l’envi des victoires...”
(“Cesaretinde ayak direyen, ölüm kapıya dayanmışken dahi güvenliği hiçbir biçimde elden bırakmayan, ruhunu teslim ederken bile düşmanına kararlı ve küçümseyici gözlerle bakan kişi bize değil yazgısına mağlup olmuştur; öldürülmüştür, ama yenilmemiştir: En kahramanlar bazen en talihsiz olanlardır. Değerli zaferlerinkiyle yarışan muzaffer yenilgiler vardır.”)
Zaman ne kadar değişiyordu; göz açımından kısa, saçların, sakalların uzamasından uzun değişiyordu. İnsanlar da. Hatta aynı insanlar, dünü, bugünü aynı insanlar.. Bugün düne uymuyordu, yarın da bugüne uymayacaktı.
Bir gün öncesine korkak bir bezirganlıkla sarılmadan yaşayabilecek miyiz?
Yoksa, yarından korktuğumuz için, düne köle gibi bağlanacak mıyız?
Yaşarsak göreceğiz Olric. Yaşamaktansa korkmazsak göreceğiz. Ve bunu dünyaya göstereceğiz. Onlar görmese de göstereceğiz. Gösterdiğimizi bileceğiz.
Bu gün dün için gelecek, yarın için geçmiştir. Düne geri dönemeyeceğimiz kadar yarını da bilme şansımız yok. Geriye eldeki bu gün kalıyor. Kimbilir bizim yıllarca yaşıyoruz sandığımız belki de sadece bir gün, o da bu gündür.
19-07-2018
Uğur UKUT