Rumlar da bizim gibi meraklı millet! Bizi görünce hemen "Nedir, n'oluyor" deyip seğirtip geliyorlar. "Türkiye'den geliyoruz, çınarınızı çok beğendik, ölçüm yapıyoruz" deyince, haklı olarak pek normal karşılanmıyoruz. Biz zaten Türkiye'de bile anıt ağaçları ölçerken insanlarımızdan "defineci" damgası yemişiz. Ee hem yabancı hem de tarihî hasmımız olan bir milletin tarihî çınarını ölçmek de neyin nesi? İster istemez, "Ulan bu Türk istihbaratçıları Yunanistan'ın her tarafını incelediler, bitirdiler; işte en sonunda ağaçlarını bile ölçüp fişliyorlar." diyerek hakkımızda sû-i zan etmeleri gayet normal.
Badem ağacı diken haklı!
Çok ihtiyar, doksanlık bir adam badem ağacı dikiyordu. Ee , dede, dedim, badem ağacı mı dikiyorsun? O eğilmiş olduğu halde bana baktı ve Ben, oğlum, dedi, ölümsüzmüşüm gibi hareket ederim. Karşılık verdim: Bense, her an ölecekmişim gibi davranırım! İkimizden hangimiz haklıydık patron?
Reklam
Baskerville'lerin Köpeği'nin ilk sayfalarında Watson, Baker Sokağı 221B'den içeri girince oturma odasında, James Mortimer'ın unuttuğu bastonu buluyor. Holmes'un metotlarını uygulamaya geçirmek için bu anı fırsat bilip, bas­tonun tipinden doktorla ilgili ne gibi çıkarımlar yapabileceği­ne bakıyor ve tam kafasında bir şeyler düşünürken arkadaşı
'Herkes haklı ve herkes suçlu..'
Bak, bir gün, küçük bir köyden geçiyordum. Çok ihtiyar, doksanlık bir adam badem ağacı dikiyordu. «Ee, dede,» dedim, «badem ağacı mı dikiyorsun?» O, eğilmiş olduğu halde bana baktı ve : «Ben oğlum,» dedi, «ölümsüzmüşüm gibi hareket ederim,» dedi. Karşılık verdim: «Bense, her an ölecekmişim gibi davranırım!» İkimizden hangimiz haklıydık patron?
"Sen öyle davranıyorsun da ondan." "Nasıl davranıyorum?" diye soruyordum. "Yüzünde hep tuhaf bir gülümseme var. "Ee, ne olmuş yani? Sevincimi belirtiyorum!" "Hayır, sanki bizden gizlediğin bir şey düşünüyormuş gibisin." Arkadaşlar, benim davranışlarımın ve entelektüel bir havada olduğu yargisina (entelektüellik de o dönemde aşağılık bir sıfat olarak kullanılıyordu), sonunda onlara inanmak zorunda kaliyordum. Karşımdakilerin hatalı olabileceğini, o dönemin eğilimi olan devrimin bizzat kendisinin de yanıltıcı olabileceğini, buna karşın benim, yani bireyin haklı çıkabileceğini düşünmeyi hayal edemezdim. Bu benim cesare- timi aşan bir şeydi. Gülüşlerimi biraz denetlemeye başladım. Sonunda, gerçek kişiliğim ile olması gereken ve olmasını istediğim kişiliğim arasında ince bir yarık keşfetmekte gecikmedim.
"Neden Zorba?" dedim. "Çünkü kabahat sende. Aklını toparlayacak güçte değilsin." "Haklı olabilirsin, patron. Yoruma göre değişir bu. Öyle şeyler vardır ki, yaşlı bilge Solomon bile... Bak, bir gün, küçük bir köyden geçiyordum. Çok ihtiyar, doksanlık bir adam badem ağacı dikiyordu. 'Ee, dede,' dedim, 'badem ağacı mı dikiyorsun?' O, eğilmiş olduğu halde bana baktı ve: "Ben oğlum,' dedi, ölümsüzmüşüm gibi hareket ederim. Karşılık verdim: 'Bense, her an ölecekmişim gibi davranırım! İkimizden hangimiz haklıydık patron?" Zorba yenmiş yenmiş baktı bana: "Haydi söyle bakalım?" dedi. Susuyordum. İki yol da sarp ve çetindi; ikisi de insanı doruğa çıkarabilirdi. İnsanın ölüm yokmuş gibi hareket etmesiyle, aklında her an ölüm olduğu halde hareket etmesi, belki aynı şeydi, ama o zaman bunu bilmiyordum daha.
66 öğeden 51 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.