Edebiyatımıza bakın, o da samimiyet ve ciddiyetten mahrum. Ruhumuzun değil, fikrimizin mahsulü. Yani kaçak olarak sokulmuş efkâr ve hissiyattan mürekkeb,
sun'î bir muhassala.
Gördüm aşkın koyu rengini
Bilsen buralar toz duman
Beceremedim adam gibi unutmayı
Ve şimdi ıssız sokaklar
Yağmur artık sen kokmuyor
Kalbim eskisi gibi heyecanla atmıyor
Bir sızı yüreği yakıyor
Bir efkar çöküyor
Ertesine bir sigara daha sönüyor
Anladım yoksun hiç olmamışsın
Bilmem şimdi hangi yerde
Kimlerle mutlusun
Sonra genç adam yine söz aldı: ''Neşesizliği günah olarak nitelerken sanırım abarttınız," dedi. "Hiç de değil," diye yanıt verdim. "Eğer günah sözcüğünü, yakınlarımıza zarar vermek olarak anlıyorsak tabii. Birbirimizi mutlu edemememiz yetmiyormuş gibi, yüreğimizin bize zaman zaman bağışladığı sevinci de birbirimizden esirgememiz mi gerekiyor? Efkârlı olduğu halde mutsuzluğunu gizleyebilecek, yakınlarının neşesini yok etmeden onu kendi başına üstlenebilecek kadar kişilik sahibi olan tek bir insan gösterin bana! Bu efkâr, daha çok, kendi kişiliksizliğimizle ilgili içsel bir kaygı, kıskançlıkla iç içe, aptalca bir kendini beğenmişliğin kışkırttığı bir aşağılık duygusu değil midir? Mutlu edemediğimiz insanların mutlu olduklarını görüyoruz ve buna dayanamıyoruz.
Çürüksulu Mahmut Paşa'nın 31 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesinde de yayımlanan demecini, 17 gün sonra Sivas'ta okudum. "Ermenilerin aşırı isteklerine hak vermeksizin, sınırlarda birtakım düzeltmeler yapılmasına razı oluruz.", sözleri dikkatimi çekti. Doğu Anadolu'da Ermenistan lehine toprak bırakılacağına söz verme anlamına gelen bu cümlenin, barış komisyonu üyelerinden bir devlet büyüğü tarafından söylenmesi gerçekten düşünülecek ve şaşılacak şeydi. Bu yüzden 17 Kasım 1919 tarihinde, Çürüksulu Mahmut Paşa Hazretleri'ne yazmayı faydalı saydığım bir telgrafta, demecindeki belirttiğim cümleden dolayı, "Doğu Anadolu halkının çok haklı olarak son derece üzgün ve kırgın," olduğunu söyledikten sonra, "Erzurum ve Sivas kongreleri kararları uyarınca milletin Ermenistan'a bir karış toprak bırakmayacağını ve hükümet bu yolda acı bir mecburiyete boyun eğse bile, milletin kendi haklarını kendi savunmaya kesin karar verdiğini ve bunun dünyaya ilan edilmiş olduğunu" yazdım ve bu ulusun kesin kararlılığının, herkesten önce Barış Hazırlıkları Komisyonu'nun asıl üyelerince bilinmesi ve buna uymaları gerektiğini bildirdim.