Hiç ummazdım oldu
Sonbaharda hediye gibi geldin
Hoş geldin
Seyirlik değil, ömürlük olsun
Dilerim bu defa bu son olsun
Seyirlik değil ömürlük olsun
Bir yastıkta nasip olsun
Gel, koynuma gel
Oyunuma gel
Akşam gözlü esmer
Safa geldin son ihtimalim
Bi sana kalmış halim
Hoş geldin
Ne dersen de değdi yandığıma
Bir anı daha yaptım, attım sandığıma
Acı da giyinir, süslenir zamanla
Değerlenir demlendikçe her hatıra
Sen istesen de istemesen de geçtim hayatından
İzim var duvarlarında
Çatının altı, kapının ardı
Yastığında, yorganında, yatağında
Gittim ama neden gittim düşündün mü hiç
Düşünmediysen düşün, belki bulacaksın
Gözünle görmen, elinle tutman şart değil
Ama illa ki vicdanına bir soracaksın
Duydum ki el koynundan çok çabuk sıkılmışsın
Dönmek için bin çare bin yol arıyormuşsun
Gel gör ki bende rüzgâr en sert poyrazdan esti
Taze çiçeklenmiş bahar ayaza kesti
Bir duru sözle gönül alana
Bir kuru dalla çiçekle gelene
Gitti gidiyor yaralı yüreğim
Gitti gidiyor kanadından tut
A benim gözleri görmeyenim
A benim kadrimi bilmeyenim
A benim hasreti dinmeyenim
Beni elinle ellere gönderme
Ah anam garip anam...
Ne sarayda ne handa
Bir zalim ocağında sevdam ağlıyor
Ne gam ölsem uğrunda
Beni zehir zemberek diller dağlıyor
Giderek insanla makine arası varlıklara dönüşüyoruz. Makinesiz olamayan adeta ancak ekranlar vasıtasıyla var olabilen eksik varlıklar haline geliyoruz. Sıcak insan teması azalıyor ve bu da bizim en temel duygumuz olan anlaşılma ihtiyacımızı eksik bırakıyor; yoksunluk çekiyoruz. Anlaşılmadan kalıyoruz. Bu dünyada pek çok insan, yeterince anlaşılmadığını, yeterince hisseldimediğini düşünerek geçip gidiyor.