Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Cami minberleri kimin elinde olursa, iktidar onundur.
Sayfa 91 - Beyan YayınlarıKitabı okudu
"Halife-Sultan içki içiyorsa, bunu söylemeyeceksin, çünkü o ecdâddır" zihniyeti, Müslümanları o derece pasifleştirip dinden uzaklaştırmıştır ki, düştükleri kuyudan bir türlü çıkamıyorlar. Tabii bu zavallılar bilmiyorlar ki sultanlar onların ecdâdi falanda değil... Hangi Sultan, halktan birisiyle evlenirdi ki, şimdi bu halk kalkmış, onlara ecdâd diyor, suçlarını örtbas ediyor, dini değiştirme pahasına...
Sayfa 36 - Beyan YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Emevîler gibi, tarihleri kendilerini yıkan devletler döneminde yazılan devletler, bu bakımdan birtakım haksız eleştiri ve isnatlara mâruz kalmışlardır. Yaptıkları iyi şeylerin pek çoğu görmezden gelinirken kötülükleri ön plana çıkarılmış ve Emevîler dönemi, daha çok, bu yönleriyle hatırlanır hale getirilmiştir.
Sayfa 16 - İsam YayınlarıKitabı okuyor
Emeviler dönemi zulüm hareketlerinde sahabe küstürülmüş ve göç ettikleri bu yeni coğrafyada yaşayan Türkleri, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (sas) yaşadığı İslamiyet ile tanıştırmışlardır.
Sayfa 44 - TİMAŞ TARİHKitabı okudu
Emevi dönemi gelince dört halife döneminde hadis nakillerinden dolayı azarlanan Ebu Hureyre ve Kab gibiler bir anda baş tacı oldular. (Muaviye’nin bu şahısları manevi itibar ve maddi çıkar sağlamak yoluyla nasıl teşvik ettiğini 12. bölümde inceledik.) Aynı Emeviler, İslam’daki ilk ciddi kargaşayı çıkarmış ve Hz. Ali’ye karşı savaşmışlardır.
Abbasiler Emeviler gibi güçlü valiler bulamadılar ve özellikle Maveraünnehr'e asla tam hâkim olamadılar. Fakat buralarda hâkimiyetin kaybı gibi bir durum da asla yaşanmadı. Hâkimiyetteki noksanlık bölgeye vali dayanmamasından kaynaklanıyor gözükmekte, zira halife oğulları Mehdî ve Me'mun dışında görev süresi iki yılı aşan tek isim Ali
Sayfa 103 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Edebi Kaynaklara Göre Son Dönem Endülüs Müslümanlarının Durumu
Endülüs'de Emeviler hilafetinin 1031 yılında sona ermesinden sonra Mulük et-Tavåif denilen yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemle birlikte, henüz Endülüs'de müslüman hakimiyetinin tamamen sona ermesine çok uzun bir süre olmasına rağmen müslümanlar için geriye sayma dönemi başlamıştır. Çünkü Mulük et-Tavaif döneminde Endülüs'ün her şehrinde bağımsız bir krallık kurulmuş, müslümanlar arasında birlik bozulmuş ve rekabet başlamıştır. Müslümanların güçlü bir merkezi idareyi kaybedip birbirinden bağımsız yaşamaları, hıristiyanlar karşısında güçsüz ve aciz duruma düşmelerine ve kolay tutulur birer lokma haline gelmelerine yol açmıştır. Böylece müslümanlar, bir gerileme ve çöküş sürecine girmişlerdir. Kuzey Afrika'daki müslüman devletlerin Endülüs müslümanlarının yardımına koşmaları ve onlarla birlikte omuz omuza savaşıp hıristiyanlara karşı bazı parlak zaferler kazanmaları, Endülüs'ü bekleyen kötü akibeti değiştirememiş sadece biraz geciktirmiştir. Basiretli kişiler nezdinden, müslümanlar arasında siyasi birliğin bozulması ve hıristiyanlar karşısındaki ilk yenilgiler, bu kötü akibetin habercisidir. Bunun güzel bir örneğini Fakih İbn Assal, kısa bir şiirinde belirtmektedir. İbn Assal, 1085 yılında Tulaytila şehrinin kaybedilmesi üzerine Endülüs'de artık müslümanlar için yaşama hakkının kalmadığını ve bu diyarların terkedilmesi gerektiğini dile getirir.
Türk - Arap İlişkileri (Özet)
Araplar Türkleri, müphem bir biçimde de olsa, İslâmiyet'ten önce tanımışlardır, İslâmiyet'le birlikte dolaylı ilişkiler var olmuş, bunu İran'ın fethinden itibaren doğrudan münase. bet dönemi takip etmiştir. Ömer İbn Abdülaziz dönemi (717-720) hariç Emeviler dönemini bir Mücadeleler Devresi olarak tanımlamak gerektiği kanaatindeyiz. Abbasileri iktidara getiren hareketin içinde de yer alan Türklerle Arapların ilişkilerinde 751 Talas Savaşı bir dönüm noktası oluşturmuştur. Artık Dostane İlişkiler Devresi başlamış, bunu da Hizmet Safhası takip etmiştir. Tabiatıyla bu tezahürler Türklerin İslâmiyet'i kabulünde de akislerini bulmuştur.
Abbasîler Dönemi - Dostane İlişkiler
Abbasîleri iktidara getiren harekette İranlılar ve Soğdlular yanında Türkler de önemli bir yer tutarlar. Bilindiği gibi Emeviler, kısa süren Ömer İbn Abdülaziz (717-720) dönemi hariç, Türklerin de dahil bulundukları gayrı Arap Müslümanlara (Mevali) karşı ayrımcı bir politika uygulamışlardı. Aynı şekilde Emeviler döneminde Araplar, Türk bölgelerini çoğu defa yalnızca, ganimet kaynağı olarak düşünmüşler, Hak dinin tebliğinde ilk dönemlerdeki samimiyet ve doğruluktan büyük ölçüde ayrılmışlardı. Biraz da bu politika sonucu olarak Türklerle Araplar arasında mücadeleler devam etmişti. İlk Abbasi halifesi Ebu'l-Abbas, çıkardığı bir emirnâme ile Müslüman olanlardan asla cizye alınmamasını isteyerek, adaletsizliği önlemeyi hedeflemişti. Artık görevlere getirilmek için de ehliyet ön plana çıkarılmıştı. Böylece bir asırdan beri karşılıklı mücadeleler tarzında devam etmekte olan Türk-Arap ilişkileri yeni bir görünüm kazanmıştır. Bu yeni durumun ortaya çıkışında Talas Savaşı'nın da önemli bir yeri vardır.
Emevîler Dönemi - Mücadele Safhası - Hazarlar
Emeviler döneminde Müslüman Araplarla Türklerin doğrudan ilişkide bulundukları bir diğer bölge de Kafkaslar'dır. Bilindiği gibi burada Hz. Ömer devrinde Azerbaycan ve Ermeniye'nin fethinden sonra İslâm orduları Kafkas dağlarına dayandılar (643). Buranın kuzeyinde Hazar Türk Devleti'nin toprakları vardı. İki kuvvet arasındaki mücadeleler Hz. Ömer zamanında başlayarak aralıklarla devam etmiş, her iki taraf da toprak kazancı açısından başarılı olamamıştır. Bu bölgede Müslümanların başarılı olması, Azerbaycan ve Ermeniye valisi Mervan b. Muhammed'in Hazarların başkenti İtil'i kuşatarak, Hazar hakânının İslâmiyet'i kabul mecburiyetinde kaldığı 737'deki seferde mümkün olmuştur. Bununla birlikte bu cephede mücadeleler daha sonra da devam etmiştir. Nitekim hakânın da zor altında kabul ettiği İslâmiyet'ten daha sonra çıkmış olması söz konusudur. Çünkü IX. yüzyılın ilk yarısında hakân, ailesiyle birlikte Museviliği kabul etmiştir.
Reklam
Emeviler Dönemi
Emevîler dönemi İslâm ordularının Türk topraklarınıa sık sık akınlar yaptıkları bir devre olarak karşımıza çıkar.
Mansur Devrinin Özellikleri
Gene bu sırada İbnü'l-Mukaffa, İranlıların eski şanlı tarihlerinden büyük bir anı olarak sakladık.lan Hazayname'yi ve Hindistan'dan gelmiş olan ünlü Kelile ııe Dimne'yi Arapçaya çevirdi; Ök.lit'in geometrisi de Yunancadan çevrildi. İslam'da büyük bir yer tutan eski eserlerin çeviri dönemi başlamış oluyordu. Böylece İran düşünce tarzı Arap şiirini nüfuzu altına alabilme olanaklarını elde etmiş oldu.
Sayfa 128 - Kırmızı Kedi Yayınları, 2. Baskı: 2018Kitabı okudu
“Şam'dan çıktığım akşama, dedim şam-ı şerif.”
15 Emevîler Dönemi'nde Şam'ın başkent olması nedeniyle Muaviye taraftarları Şam'a kutsal şehir anlamına gelen Şam-ı Şerîf ismini vermişlerdi. Ancak Emevîlerin aksine Ehl-i Beyt taraftarlarına çirkin zulümler yapıldığı için Şiîler Şam'dan nefret ederler. Musa Kâzım Efendi görevli olarak gittiği Şam'dan ayrıldığı akşamı "şam-ı şerîf' yani hayırlı akşam olarak nitelendirmiş ve bu cümleyi söylemiştir. Burada kullanılan şam kelimesi Farsça akşam anlamına gelmektedir. (Bk. Ahmet Refik, Onaltıncı Asırda Râfizîlik ve Bektâşîlik, (Sad: Mehmet Yaman), Ufuk Matbaası, İstanbul 1994, s. 65)
Sayfa 50 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
551 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.