Muhammed Kutub, Kur'an'ın kendine has bu tefekkür dokusunu veciz bir şekilde şöyle anlatmaktadır: "Gökyüzü, yeryüzü, Güneş, Ay ve yıldızlar, korkunç semavi cisimler, feza denilen boşluğa fırlatılmış âlemler, gece ve gündüzün birbirini takip etmesi, aydınlık ve karanlık... Ufuklarda küçücük ve güçsüz bir hat şeklinde, aydınlık bir ip gibi beliriveren hilalin dönüp Ay haline gelişi, sonra basamak basamak giderek eski bir hurma dalı gibi kaybolup gidişi, şimşek, yıldırım, kasırga, fırtına, yağmur ve bulut... Yeryüzü ve sarp dağlar, vadiler ve nehirler... Karalarda dolup taşan, denizlerde yüzüp giden ve birbirine benzemez hadsiz hesapsız varlıklar... Ve her varlıkta ayrı bir şekil arzeden engin dikkat ve itina... Güneş sistemimiz ve gök cisimlerinin hareketi, korkunç ve karanlık boşluklarda bir kıl payı bile şaşmayan engin nizam... Yeryüzünün kara bağrından fışkırıp da çamurları delerek aydınlığa kavuşmak isteyen tane... Yumurtasında dönüp duran, etrafı seyre dalan şu küçük kuş yavrusunun, annesinin gagasından aldığı besin... Yapısı son derece farklı, renkleri son derece parlak bir tel tüy... Ve gözün ilişip de duygunun kavradığı her şey... Her şey..." Özetle kainat her zerresiyle insanı Yüce Allah'ın kudreti üzerinde düşünmeye davet etmekte; O'na bağlanmaya ve itaat etmeye çağırmaktadır.
Benim inancıma göre, dağ havasının insan ruhunu besleyip ona ilham vermesi gibi, iklimin de insan üzerinde bir etkisi var. Bu etkilerle insan gerek entelektüel gerekse fiziksel olarak mükemmelliğe doğru yol almaz mı?
Bir insanın hayatında kaç tane sisli gün olduğunun hiç mi önemi yoktur? İnanıyorum ki bizler daha üretken olacağız, düşüncelerimiz göğümüz kadar berrak, zinde ve ve yüce; kavrayışımız tıpkı ovalarımız gibi kapsayıcı ve kuşatıcı olacak; zihnimiz o gök gürültüsü ve şimşek gibi, ırmaklar ve dağlarımız gibi muazzam ve yüreklerimiz iç denizlerimiz kadar derin, engin ve görkemli olacak.
Bir bakmışsınız, gün gelmiş, fezgin her birimiz yüzünde neşe ve huzurdan müteşekkil bir şey görür olmuş. Yoksa ne demeye dönüyor dünya? Amerika neden keşfedildi ki?
Ama tecrübeler der ki, yüksek dağ sissiz olmaz...
Kötülüğe, çirkinliğe karşı hazırlıklı ol, güzellik ve ilimden yüz çevirme, öğrenmekten yorulma.
Bu dünyanın güzellikleri, kalbinin temizliği ve ilim, ok ve kalkanın olsun, silahın pusatın olsun...
Aklı, mantığı aşıp bizi ruhumuzun başka katmanlarına götüren bir sanattır şiir. Bir romanın anlattığından daha fazla duyguyu bazen tek bir dize ile hissederiz ruhumuzun derinliklerinde...
Nihayet gün bitti; işte beklediğin
Geldi: gece, gece, için kadar engin,
İçin kadar zengin bir gece. Sahiden
Hulyanla baş başa yaşamak istersen,
Pırıl pırıl yanan karanlıklara dal;
Ve geceler gibi bilmecelerle kal!
“BİLMECELERLE KAL
Nihayet gün bitti; işte beklediğin
Geldi: gece, gece, için kadar engin,
İçin kadar zengin bir gece. Sahiden
Hulyanla baş başa yaşamak istersen,
Pırıl pırıl yanan karanlıklara dal;
Ve geceler gibi bilmecelerle kal!”