Bir kılamında söylediği gibi o dünyanın şairi, yeryüzünün arıkuşu, gün ışığının bülbülü, atların süvarisi.
Gulê isimli bir sevdası, Temo isimli bir oğlu bir de kendi gibi kanatları kırık bir turnası vardı.Serhat ülkesinde, Acem sınırında oturuyordu. Ve söylüyordu karanlık dünyası için, bahtsız oğlu Temo için, kanadı kırık turna için, artık gözlerini göremediği gönlünün aydınlığı Gulê için söylüyordu.
Arap elleri, Şam, Bağdat, İstanbul demeden sesi yankılanıyordu. Kederini, acısını, hüznünü çaresizliğini anlatıyordu, hem de Kürtçenin en özgün anlatımını kullanarak.
....
Mehmed Uzun halkının kısılmış sesini Dengbêjlerle, rindlerle, destanlarla bizlere ulaştırmaya çalışıyor. Kitaptaki her karakter bir mit, bir iz, bir damga aslında unutulmamak için. Bana göre en önemlisi yaralı turnaydı.
Turna, kanadı kırık turna.. Özgürlüğe, bahara hasret, haberci, bereketli, umudun, barışın göklerdeki gölgesi turna.. Kırılmıştı kanatların umutlar gibi, Bengîn ve Meyro gibi. Hasrettin uçmaya Evdal'ın aydınlığa olduğu gibi. Öyle çaresizce izliyordun gökyüzünü, Gulê'nin kederini uzaktan izlediği gibi. Kırılmıştı kolun kanadın yaralıydın,kanıyordun Ermeniler'in öldürülmesi gibi, Êzidilerin sürüldüğü gibi kimsesizdin.
Bu dünya böyledir bir yanda Sîpanê Xelatê gibi aydınlığı yüreğinde taşıyan Evdal, bir yanda Egit Beg gibi içinde kötülüğü durmadan parlatanlar vardır. Ama bir gün karanlık aydınlığı yenecektir..