Hitti şunları der: "Hârûn er-Reşîd ve el-Me'mûn, eski Yunan ve İran felsefesi ile meşgul olup bu konuda yazılmış eserleri tetkikat altına aldıkları bir sırada Batıdaki çağdaşları Şarlman ve onun etrafındaki asilzâdeler, ancak kendi adlarını yazabilme huşûsunu birbirleri arasında eğlence ve alay konusu ediniyorlardı." (Hitti, 1989, s. 485). Ayrıca Hitti, 9. yüzyılda Şarlman'la birlikte Harûn er-Reşid'i dönemin en haşmetli iki emperyal hükümdarı olarak tanımlar. İkisini kıyasladığında ise Harûn er-Reşid'i Şarlman'a nispetle hem çok daha satvetli hem de yüksek bir kültürün temsilcisi olarak görür (Hitti, 1960, 74). Şarlman, Kudüs'e gönderdiği hacılarının emniyeti için Harûn er-Reşid'e çok sayıda elçi göndermiş, Harûn da bu girişime kayıtsız kalmayarak Şarlman'a Avrupa'da fil gibi bilinmeyen değişik hayvanlar, kıymetli taşlar ve kumaşlar ve bir de Arap bilim insanları tarafından geliştirilmiş olan saat başında çalan bir saat göndermiştir. Şarlman’ın çok fazla ilgisini çeken bu hediye Roma İmparatorluğu'nun en önemli bilim adamları tarafından incelenmiş fakat hiç kimse bu saatin mekanizmasını ve çalışma prensibini çözememiştir (bkz. Le Bon, s. 116).
Sayfa 42 - Runik KitapKitabı okudu
Harun er-Reşid'in Ankara'yı zaptetmesiyle ve el-Me'mun'un Bizans İmparatoru Michel III'e karşı zafer elde etmesiyle, ikisinin de savaş tazminatı olarak sadece eski elyazmalarının ve Yunan eserlerinin tesliminde ısrar etmeleri manidardır.
Sayfa 41
Reklam
Ebû Hûreyre’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allah’ın yüzden bir eksik, doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri (öğrenip gereğiyle amel ederek) sayarsa, cennete girer. (Bu isimler şunlardır): "O, kendisinden başka ilâh olmayan Allah, er-Rahman, er-Rahim, el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm, el-Mü’min, el Müheymin, el-Aziz, el-Cebbâr, el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri, el-Musavvir, el-Gaffar, el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kâbıd, el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi’, el.Muizz, el-Müzill, es-Semi’, el-Basir, el-Hakem, el-Adl, el-Latif, el-Habir, el-Halim, el-Azim, el-Ğafûr, eş-Şekûr, el-Ali, el-Kebir, el-Hafiz, el-Mukit, el-Hasib, el-Celil, el-Kerim, er-Rakıb, el-Mücib, el-Vâsi’, el-Hakim, el-Vedüd, el-Mecid, el-Bâis, eş-Şehid, el-Hakk, el-Vekil, el-Kavi, el-Metin, el-Veli, el-Hamid, el-Muhsin, el-Mübdi, el-Muid, el-Muhyi, el-Mümit, el-Hayy, el-Kayyüm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir, el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Ahir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâli, el-Müteâli, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntekım, el-Afüv, er-Raûf, Mâlikül-mülk, Zü’l-celâli vel-ikrâm, el-Muksit, el-Câmi’, el-Ğani, el-Mugni, el-Mâni’, ed-Dârr, en-Nâfi’, en-Nûr, el-Hâdi, el-Bedi’, el-Bâki, el-Vâris, er-Reşid, es-Sabür."
Babaya Hizmete Bir Örnek Harun er-Reşid bir adamı oğlu ile birlikte hapsetti. Babası ihtiyar olduğundan abdest alırken mutlaka sıcak su isterdi. Hapishanedeki gardiyan dediğimiz bekçi; "Buraya ateş sokmak yasaktır." diye içeriye ateş ocaklarını sokmadı. Fakat oğlu hemen su ibriğini alıp içeride yanan kandilde suyu mümkün mertebe ısıtmıştı. Bunu duyan bekçi kandili de ortadan kaldırdı Zavallı oğlu bu defa babasının abdest suyunu gögsüne dayadı ve ta sabaha kadar o su çocuğun hararetiyle bir miktar ısındı. Babası sordu: "Bunu nerede Isıttın?" Oğlu da vakayı anlattı. O zaman baba ellerini kaldırıp"Ya Rabbi! Sen benim oğluma cehennem ateşini tattırma!" diye dua etti. Elbette babasına böyle hizmet eden çocuklar hem cehennem azabını görmezler hem de Hakk'ın sevgili kulları arasına girerler, vesselåm..
Büyük dil âlimi el- Asmaî şunu hikâye etmiş ve demiştir ki:" Allah'ın rahmeti üzerine olsun , bir gün Hârun er- Reşd'in yanına girdim, bir kitaba dikkatle baktığını gördüm. Gözyaşları yanaklarına doğru akıyordu." Beni görünce dedi ki: Asmaî ! Bendeki hâli gördün mü ? Ben de dedim ki: Bu hâl eğer dünya için olsaydı sizi böyle görmezdim. ( Bu hâl âhiret için olmalı !) Bana bir kâğıt uzattı, bir de baktım ki kâğıtta Ebu - 'l - Atâhiye radıyallahu anhın şu şiiri yazılı idi: "Öldüğü günün sabahında tüm servet ü sâmânı, evleri ve sarayları harap olan kimseden ibret alıyor musun ! ? Öldüğü günde zamanın kendisini zelil etiği ve askerlerinin kendisinden uzaklaştığı kimseden ibret alıyor musun ! ? Koltukları, kanepeleri boş kalan, minberleri işlevsiz hâle gelenlerden ibret alıyor musun ! ? Nerede krallar, nerede İzzet ve şerefleri ! ? Onlar senin gideceğin yere gittiler. Ey dünyayı lezzetinden dolayı tercih eden kişi, kendisine karşı böbürlenene cevap vermek için hazırlık yapan İnsan ! Dünyadan elinin yetiştiği, alabileceğin her şeyi al. Sonu ölüm değilmi ?" Bunun üzerine Hârun er - Reşid ( rahmetullahi aleyh), " Vallahi bu şiirin muhatabı sanki benim, başkası değil" dedi ve çok geçmeden de rahmet- i Rahmân'a kavuştu.
Bütün bunların yanı sıra Harun er-Reşid oğulları arasında çıkacak hilafet mücadelesini de hissetmiş gibidir ve çıkabilecek kavgadan Me'mun'un galip gelmesini arzulamaktadır. Aksi takdirde, onun orduyu, bütün mal ve silahları Me'mun'a devretmesini anlamak güçleşir kanaatindeyim.
Reklam
155 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.