Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Moğollar, çok erken tarihlerden itibaren farklı dinlerin etkisi altında kalan bir milletti. Uzun yıllar Türklerin egemenliği altında yaşayan Moğollar, Türk kültürünü etkileyen pek çok unsurdan en az Türkler kadar etkilenmişlerdi. Bu sebeple Türk kültüründe bulunan çoğu unsur Moğolların kültür dünyasında da görülmektedir. Bu etkilenme alanlarının
Hitler aslında II. Dünya Savaşı'nı istemiyordu, özellikle de İngiltere'yle savaşmayı. Korkutucu basitliği ve sonuçta da yenilmesine sebep olan şey, nefret eğilimi ve nefret propagandası yapmanın halk üzerinde etkili olduğunu fark etmesiydi. Birçok erken dönem siyasi konuşmasında bunun kanıtları vardır. Yahudiler hakkındaki fikirlerine de yansıyan bir ikiliktir bu: 1919'da belirginleşen kendi Yahudi düşmanlığı ve bundan daha da önemlisi, antisemitizmin popüler bir araç olabileceğini ve hatta olduğunu fark edişi. II. Dünya Savaşı bunun kanıtlarıyla doludur. Evet, Hitler Alman politikasını Yahudileri sürmek yerine yok etmek olarak değiştirmişti; ama bu duruma dair kayıtlar sunulduğunda onlarla ilgilenmiyordu. 16 Nisan 1945'te halka yaptığı son konuşma çok şey anlatır. Stalin'in ne Yahudi yanlısı ne de dogmatik bir komünist olduğunu çok iyi bilmesine, hatta ona hayran olmasına rağmen, "Yahudi Bolşevizmi"nin altını çizmiş ve şiddetle eleştirmiştir. Ayrıca daha Kasım 1941'de savaşı artık kendi istediği şartlarda kazanamayacağını anladığını görmüştük; sonrasında, rakiplerini bölmeyi ummuştu, böylece içlerinden biri onunla bir anlaşma yapmak isteyecekti. O maalesef bir devlet adamına özgü becerileri de olan bir milli ve askerî liderdi. Düşmanlarını bazen hafife alıyordu ama kendini almıyordu; insanlığa büyük zarar vermiş tarihi bir figür olduğuna göre biz de onu hafife almamalıyız.
Sayfa 130 - Ketebe YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Yüzyıllar önce bir Romalı şair ülkesinin fetihlerinden biriyle ilgili olarak, "Esir olan Yunanistan kendisini esir alan vahşiyi esir aldı," demişti. Doğru bir şekilde kastettiği şey, Yunanlıların egemenliklerini yitirmelerine rağmen, muzaffer Romalıların Yunan uygarlığının büyüsüne kapılmasıydı. Roma İmparatorluğu sona ererken batıda
Sayfa 165 - İnkılap KitabeviKitabı okudu
Hristiyanlık yani Christianity kısa sürede İsa'ya verilen ve mesh edilen anlamına gelen Christ'ten türemiş bir kelimedir. Bununla birlikte İsa kısa sürede gentile arasında da vaaz edilmekteydi. Bu karar MS 49 yılında Kudüs'te onun takipçileri tarafından toplanan bir Hristiyanlar (bu kelime söz konusu tarihte takipçileri tarafından
Sayfa 149 - İnkılap KitabeviKitabı okudu
Evrenin başlangıcı hiç şüphesiz bundan önce de tartışıldı. Bir dizi erken dönem kozmolojisine ve Yahudi/Hristiyan/Müslüman geleneğine göre, evrenin başlangıcı çok da uzak olmayan sonlu bir zaman önceydi. Böylesi bir başlangıç için ortaya atılan argümanlardan birisi, evrenin varoluşun açıklamak için, "İlk Neden" in zorunlu olduğu düşüncesiydi.(Evrende gerçekleşen her olayı, kendisine neden olan bir başka olayla açıklayabilirsiniz; fakat evrenin varoluşunun bu şekilde açıklayabilmesi ancak bir başlangıçtan söz edilebilirse mümkündür.)
Sayfa 19 - Alfa|Bilim
Evrenin başlangıcı hiç şüphesiz bundan daha önce de tartışıldı. Bir dizi erken dönem kozmolojisinde ve Yahudi/Hıristiyan/Müslüman geleneğine göre, evrenin başlangıcı çok da uzak olmayan sonlu bir zaman öncesiydi. Böylesi bir başlangıç için ortaya atılan argümanlardan birisi, evrenin varoluşunu açıklamak için "İlk Neden"in zorunlu olduğu düşüncesiydi.
Reklam
Sabbat'ın şekillenmesindeki en büyük etkiyi Katharlar ve Waldensian'lar olarak bilinen ortaçağ heretiklerinin yaptığı iddia edilir. Ancak bu etkinin izi Romalılar'ın ilk Hıristiyanlarla ilgili düşüncelerine kadar sürülebilir. Sabbat kelimesi Sabbath kelimesinden türetilmiş gibi görünmektedir ve bu, büyük ihtimalle kasıtlı bir Yahudi
Sayfa 42 - KAL KE DONKitabı okudu
Evrenin başlangıcı hiç şüphesiz bundan daha once de tartışıldı. Bir dizi erken dönem kozmolojisine ve Yahudi/ Hıristiyan/Müslüman geleneğine göre, evrenin başlangıcı çok da uzak olmayan sonlu bir zaman önceydi. Böylesi bir başlangıç için ortaya atılan argümanlardan birisi, evrenin varoluşunu açıklamak için "ilk Neden"in zorunlu olduğu düşüncesiydi. (Evrende gerçekleşen her olayı, kendisine neden olan bir başka olayla açıklayabilirsiniz; fakat evrenin varoluşunun bu şekilde açıklanabilmesi ancak bir başlangıçtan söz edilebilirse mümkündür.) Buna ilişkin bir başka argüman St. Augustinus'un The City of God [Tanrı Devleti] adlı kitabında ileri sürülmüştü. Bu kitapta Augustinus uygarlığın ilerlediğini ve bu ilerleme eylemini kimin gerçekleştirdiğini ya da söz konusu tekniği kimin geliştirdiğini hatırladığımızı ifade eder. Dolayısıyla insan ve belki de evren, o kadar da uzun süredir etrafta olmamış olabilirdi. St. Augustinus evrenin yaklaşık MÖ 5000 yılında yaratıldığını ifade eden Tekvin kitabındaki tarihi kabul ediyordu. (Söz konusu tarihin, yaklaşık MÖ 10.000 yılında gerçekleşen son Buz Çağının bitiminden, arkeologların belirttiği gibi gerçek anlamda uygarlığın başladığı tarihten çok da uzak olmaması ilginçtir.)
Evrenin başlangıcı hiç şüphesiz bundan daha önce de tartışıldı. Bir dizi erken dönem kozmolojisinde ve Yahudi/Hıristiyan/Müslüman geleneğine göre, evrenin başlangıcı çok da uzak olmayan sonlu bir zaman öncesiydi. Böylesi bir başlangıç için ortaya atılan argümanlardan birisi, evrenin varoluşunu açıklamak için "İlk Neden"in zorunlu olduğu düşüncesiydi.
Sürgün dönüşü Kudüs’te pek çok dini ve kültürel reformlara imza atan Ezra’nın başarılı olmasında iki önemli unsur göze çarpmaktadır: Pers kralının desteği ve Babil’den dönen ve “sürgün oğulları” diye tabir edilen Yahudilerin yardımı. Pers kralının Ezra’ya desteğine Tanah’ta çok açık olarak yer verilmiştir. Sürgünden dönen Yahudilerin Ezra’ya yardımı ise yaptığı reformların uygulanması noktasında olmuştur
Sayfa 202Kitabı okudu
Reklam
Ezra’nı Reformlarının Yahudiliğin Oluşumundaki Rolü
Ezra, Kudüs’e şehrin ve mabedin imar ve inşaasından sonra gelmiş ve burada dini temellere dayalı yeni bir toplumun teşekkülü için çalışmıştır. Ezra’nın Kudüs’e gelişi ilk sürgün dönüşünden yaklaşık 80 yıl mabedinin inşasından da 50 yıl sonraya denk gelmektedir. Yaptığı reformlar sebebiyle Ezra İkinci Mabet Dönemi Yahudiliğinin babası ve hatta ikinci bir Musa olarak kabul edilmiştir.
Sayfa 201Kitabı okudu
Ezra ve Nehemya’nın Kudüs’teki katı reformları, Yahudilerle Samiriler arasındaki ayrılığın son perdesini oluşturmaktadır. Samiriler bu dönemde Kudüs’ün merkeziliğini reddederek Gerizm dağında ayrı bir mabet kurmuşlardır. Kudüs’teki mabedi ise Yahudiler gibi “Beyt Ha-Mikdaş” (Kutsal Ev) olarak değil, “Beyt Maktaş” (Utanç Evi) olarak nitelendirmişlerdir.
Sayfa 144Kitabı okudu
Yahudi-Samiri çekişmesinde rol oynayan en temel unsur, mabedin inşasında Samirilerin dahil edilmemesi olmuştur. Zerubbabel ve baş kâhin Yeşua, Yahuda ve Benyamin’in düşmanları olarak nitelendirilen diğer bazı yabancı milletlerin mabedin yapımına yardım tekliflerini geri çevirmişlerdir. Onlar da mabedin yapımını engellemek için bir çok yola başvurmuşlardır.
Sayfa 139Kitabı okudu
Sürgünden dönen Yahudiler, gerçek Yahudi olarak kendilerini gördükleri için, Samirilerden dinsel olarak da farklı olduklarını, onların Yahudi olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu yüzden Yahudilerin sürgün dönüşü inşa faaliyetlerinde karşılaştıkları en önemli muhalefet,  Samiriler tarafından gösterilmiştir. Halbuki mabedin yapımına izin veren de, tamamlanmasını sağlayan da Yahudi olmayan yabancı krallardır. Başta Pers kralı olmak üzere diğer bazı yabancı milletlerin mabed için yaptıkları yardımlar seve seve kabul edilmiştir
Sayfa 138Kitabı okudu
Sürgün Dönüşü Sonrasında Yahudi-Samiri Çatışması
Yahudi kaynaklarına göre bunlar (Samiriler), İsrail krallığının Asurlular tarafından 722’de ele geçirip hakkının sürgüne gönderilmesinden sonra, komşu vilayetlerden getirilip yerleştirilen yabancılar olup, zamanla İsrail’in tanrısına ibadet etmeye başlamışlardır. Samirilerin ayrı bir topluluk olarak tarihleri de bu tarihten sonra başlamıştır 
Sayfa 137Kitabı okudu
27 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.