Hayat, garip bir oyun...
Çocuklar baba olduğunda, babalar çocuklaşıyor çoğunlukla...
Bi hayat tecrübesiz tersyüz ediliyor sanki...
Makarada sarılı film, oyuncularını değistirip tersinden oynuyor.
Rolü değisiyor babalarla çocukların...
Sizee yürümeyi öğreten adamın koluna gecip yürütüyorsunuz.
Bir zamanlar sizi besleyen elඈne destek olup kurumuş dudaklarına
su veriyor, icinee ekmek doğranmış çorba iciriyorsunuz.
Tıpkı rolleri değişmeden önce onun size yaptığı gibi, geceleri
sessizce başucuna gidip nefesini dinliyorsunuz.
Üstü açıldı mı örtüyorsunuz.
Söylediginizi anlamadığında, sürekli bir şeyler sorduğunda tam
kızacakken ha babam, “Bu ne?” diye sorup durduğunuz günleri ve
onun sabırla cevaplayışını anımsıyor, yutkunuyorsunuz.
Gün geliyor ayağına patik giydiriyor, altını bezliyorsunuz. Sabrınız
taştığında biraz dinlenebilmek icin onu televizyon karşısına oturtuyor,
içeride sessizce ağlıyorsunuz.
Uzayıp giden bitap geceler boyunca onunla bir ümidiniz
battaniyesine sarılıp yatıyor, iki kötülükten daha az acılı olana razı
olup, “Çektirme Rabbim,” diye dualar ediyorsunuz.
Babalar, çocuklarının doğumuyla büyür; çocuklarsa babalarının
ölümüyle...
Bu genellemeyi bozacak her şey kuraldışıdır.
En çok da evladını toprağa veren babalar..
O gece Tita hiç uyumadı. Hissettiklerini açıklamaya sözcükler yetmezdi. Ne yazık ki o zamanlar uzaydaki kara delikler henüz bilinmiyordu. Eğer bilseydi göğsünde büyük bir kara delik açıldığını hissettiğini söylemesi kolay olurdu. Bu kara delikten sürekli gelen soğuk içine işliyordu.