Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Esra özdemir

İnsan size iki de bir yeniden aşık oluyor yegane hanım. Siz mesela çay bardağını tutup kaldırıyorsunuz, sonra çay tabağına kondurıyorsunuz. Bu sürede size iki kez aşık olunuyor. Her defasında farklı, bambaşka bir tat. Yenilik mi, devrim mi?… Sizi sevmek newton fiziğinden Einstein fiziğine geçmek gibi. Bunda kusursuz fiziğinizinde payı muhakkak. Diyeceksiniz ki madem öyle lafa niye firakı ,elemi karıştırıyorsun? Eşeklik ettim Leydim. Boş bulundum. Aklım başımda değil. Düşünün ki Alaaddin’in cini şişeden sarhoş çıkmış… Sizi sevmek harikulade bir altüst oluş. Sahi, bir felaket sırasında yanınızda olmayı dilerim. Sizi kollayıp korumak için. Bir de siz her şeyi, faciaları bile tatlandırır, yumuşatırsınız güzelciğim. Enkazın üstüne pudra şekeri dökersiniz. Sel sularını şaraba dönüştürürsünüz. Kıyameti karnavala, mahşeri festivale çevirirsiniz. Yegane, sizinle iken her şey şahane. Sizden uzaklaşınca hayat ;içinden çöp kamyonu geçen bir hapishane. . . Burada insan demez mi; . Beni böyle sev ,seveceksen
Reklam
Anıl kucağını benden çekti. Yeniden bir bütün oldum. Böyle bütündüm ben. Böyle tuhaf bir bütün. Biri geldiği anda bütünlüğü bozulan ama hep de birinin gelmesini bekleyen bir bütün.
“Gücünü neden hiç benim üzerimde kullanmıyorsun?”dedi. “Sevgi insanın gücünden vazgeçmesi demektir de ondan” dedi Franz yumuşak bir sesle. Sabina iki şeyin farkına vardı: Bir,Franz’ın sözleri soylu ve doğruydu; İki, bu sözler onu Sabina’nın aşk yaşamından kapı dışarı ediyordu.
Sayfa 119Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yaşasan da, olduğun yerde kalsan da hoşçakal hans!Geleceğin pek parlak sayılmaz. Yakalandığın kötülük dolu dans, daha bir çok kısa, günah dolu yıl sürecek ve biz senin bu işten sağa çıkacağına bahse giremeyiz. Doğruyu söylemek gerekirse, soruyu fazla umursamadan ortada bırakıyoruz. Geçirdiğin bedensel ve ruhsal deneyimler sıradanlığını yüceltti ve bedeninin dayanamayacağına ruhunun dayanmasını sağladı. Kralcılık oynadığın zamanlarda, bu cinsel bedenden ve ölümden, bir aşk düşünün doğabileceğini sezinlediğin anlar oldu. Dünyadaki bu ölüm şenliğinden ve yağmurlu akşam gökyüzünü kızgın alevlere boğan bu çirkin ateşten de günün birinde sevgi doğar mı dersin?
458
Dünyadaki bu ölüm şenliğinden ve yağmurlu akşam gökyüzünü kızgın alevlere boğan bu çirkin ateşten de günün birinde sevgi doğar mı dersin?
Sayfa 458Kitabı okudu
Reklam
Her gün o kadar çok acıya tanık oluyoruz ki, ben de artık asgari ahlak sahibi pek çok insan gibi , mutluluk rolü için dublör kullanıyorum.
Peki mahrum kaldın. Ama mahrumiyet duygusuyla başedebilirsin. Üstelik baş etme sürecinde olgunlaşırsın, bilgeleşirsin. Hayatın yalnızca yaşadıklarımız olmadığını , yaşamadıklarımız, yaşayamadıklarımızın da hayatın kendisi olduğunu anlarsın. Bütün varlıkların yanı başında bir mahrumiyet vardır. Hatta diyebilirim ki, varlıklar mahremiyetten doğar.
Vahşi doğada, anneni çok uzun süre ona seslenerek arayamazsın, çünkü yırtıcı hayvanların dikkatini çekme tehlikesi var. Annen civarda değilse yapılacak en iyi şey saklanmak, ses çıkarmamak ve annenin gelip seni bulmasını beklemektir.
Ben senin koruyucunum sevgilim. Ben senin gözlerini ufka dikmiş gözcünüm. Belli belirsiz bir toz bulutu gördüğümde yada bir gölgenin uzayıp, kısalarak yer değiştirdiğini ; atların nallarıyla toprağı sarstığını hissettiğimde , düşmanların yaklaştığını , tehlikenin yakın olduğunu haber veririm sana, çünkü zor kurduk biz seninle dünyamızı. Ama morsalkımların açtığını da haber verebilirim , mandalinanın çıktığını ve Reha Erdem’in yeni filminin sinemalara geldiğini de. Hemen iki bilet alalalım. Sayımız hızla azalıyor sevgilim.
Çocukluğumdaki bir güne gidip tamir etmesi gereken bir şey var, evet. Yıllar öncesine geri dönüp bir vidayı sıkması, bir çiviyi çakması gerekiyor. Sanki ancak o zaman şimdiki hayatı biraz bir şeye benzeyecek, yolunda gitmeyen şeyler düzelecek. Fırlayıp çıkmış bir yayı takması, bir contayı değiştirmesi, yere düşen küçük bir rondelayı bir cımbız ile alıp yerine yerleştirilmesi gerekiyor.
Reklam
Geçen yılların unutturamadığı bir şey varsa o da dayının kendini insanlar için feda ettiğidir.
Sabahları nereden geldiği belli olmayan bir keder, önce Rıfat’ın başına , omuzlarına bir iki hohluyor, sonra bezini çıkarıp, bu hayatta Rıfat’tan tek bir iz kalmayana kadar bütün gücüyle silmeye, ovalamaya başlıyor.
Aşk acısı çekmiş biri olarak aşkın kendisine inanmıyor,daha doğrusu nesnesinden ziyade öznesiyle alakalı bir his olduğunu biliyordum. Öyle büyütülecek bir yanı yok yani, hepi topu biçki dikiş meselesi. Kendi ihtiyacına göre biçtiği kostümü elindeki en münasip modele giydirmeye çalışıyor insan. Ait olmadığı bir bedenden sarkıyor haliyle kıyafet. Paçası uygun olsa beli ogurmuyor, omzu denk düşse kolu kısa geliyor. Sonra vay efendim sen onu benim istediğim gibi giyemedin,vay sen beni yeteri kadar sevmedin. Halbuki terzi de modele değil ,diktirdiği elbiseye bayılıyor. O elbise ki kuvvetle muhtemel baştan çizilmedi bile, mesela çocukken bir bayram sabahı babasında gördüğüne yahut görmek istediğine benzetildi. Olsun,aşık olan onu öyle düşünmüyor.
Sayfa 168Kitabı okudu
Galiba zamanın göreceliği en çok aşkta,savaşta,bir de hastalıkta ortaya çıkıyor. Dünyanın kalanı için akrep üç aşağı beş yukarı benzer şekilde soksa da, bu üç grupta ayakta kalmayı başarıyor. Ölüm anının bir ömrü hatırlamaya yetecek kadar uzun sürmesini yada sevgiliyle geçen bir saatin bir dakika, ondan ayrı bir dakikanın bir yıl gibi hissedilmesini nasıl açıklar insan yoksa? Yada hastaların ,hasta yakınlarının akmak bilmeyen zamankn içinde ağır ağır eriyişini mesela.
61 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.