Esasında altını çize çize, uzun uzun dersler çıkarılması gereken bir kitap olduğunu düşünerek okumaya başladım. Fakat biraz ilerledikçe kitabın inanılmaz gerçek üstü bir insan profili çizdiğini düşünmeye başladım. İrade terbiyesi mümkün diyor yazar kitabın son sayfalarında. Evet, okuduklarımdan sonra ben de kani oldum, bence de mümkün. Fakat bunun biraz daha insanca şekillerde olması gerektiğini düşünüyorum. Tembellik başlığı altında insanı yalnızlığa sürükleyen bir sistemi kabul edemiyorum. Bir de eserin yazıldığı tarih olan 1894’ten bu yana hem dünya hem de dünyanın değişme hızı çok başka bir boyuta erişti. Ben maalesef eserin güncelliğini yitirmese de bir miktar kaybettiğini düşünüyorum. Ve bu düşüncem kitabın sonlarına doğru dikkatimin dağılmasına neden oldu, verimli bir şekilde okuyamadım. Bir an önce bitmesini istedim. İrademi terbiye ederken boş muhabbetlerden ve arkadaşlarımdan ayrılmak bana ağır geldi sanırım, belki Jules Payot’a göre sınıfta kaldım. Bilemiyorum. Son olarak bu kitabı üniversite mezuniyetimin üzerinden yıllar geçmişken değil de, üniversite yıllarımda hatta lisede okusaydım üzerimdeki tesiri daha büyük olabilirdi. Sanırım o yıllarda okumadığım için biraz kendime kızdım ve bu da kitaba olan ilgimi düşürdü. Yapacak bir şey yok, biraz da kısmet bu işler.
Ah gerçekten son olarak söylemeden geçemeyeceğim, kitabı Ediz Yayınevinden okudum, uzun zamandır okuduğum en akıcı ve en sade, muazzam bir çeviriydi <3