Şimdi Sümerlerin kozmogonik ya da evrenin yaratılışı gö- rüşlerini özetleyecek olursak, evrenin kökeninin açıklanmasının gelişimi aşağıdaki gibi ifade edilebilir: 1. Başlangıçta ilksel deniz vardı; kökeni veya doğuşu konu- sunda bir şey söylenmemektedir, Sümerler onu her zaman varmış gibi düşünmüş olabilirler. 2. Ilksel deniz gök ile yerin birliğinden oluşan kozmik dağı vücuda getirdi. 3. Tanrılar insan biçiminde kişileştirildiğinde, An (gök) eril, Ki (yer) dişildi. Onların birleşmelerinden hava-tanrısı Enlil doğdu. 4. Hava-tanrısı Enlil yerden göğü ayırdı ve babası An göğü ele geçirirken, Enlil annesi Ki'yi, yeri, ele geçirdi. Enlil ile an- nesi Ki'nin birleşmesi -tarihsel devirlerde Ninmah, "yüce kra- liçe"; Ninhursag, "(kozmik) dağın kraliçesi"; Nintu, "doğur- gan kraliçe" gibi çeşitli adlar verilen tanrıçayla özdeşleştirilmiş olabilir- evrenin düzenlenmesini, insanın yaratılışı ve uygarlığın kuruluşunu başlattı.
Sümer şerin evrenin yaratılışı anlayışlarının ana kaynağı benim '' Gılgamış, Enkidu ve Ölüler Diyarı '' diye adlandırdığım bir Sümer şiirinin giriş bölümüdür.
Reklam
Şafağın ilk ışıklarını günün ilk gölgelerini yine sen diyerek karşılamış. Yükselen güneşi yol boyunca uzanan ağaçları yine sen diyerek selamlamış. Ayakkabısına giren çakıl taşlarına saçını dağıtan rüzgarı yine sen demiş. Yine sen ilahi güç yine sen evrenin ışığı her nefesinde her adımında bütün yaratılışı selamlamış yoluna çıkan insanların yüzlerini saçtığı saçını ıslatan yağmuru her şeyi ama her şeyi yine sen diyerek karşılamış selamlamış.
Bütün evrenin yaratılışı ile kıyaslandığında; insanın ilk yaratılışı da ölümünden sonraki ikinci yaratılışı da kozmik açıdan lafı bile edilmeyecek derecede basit bir hadisedir.
Dişil kutsal varlıklar, Türk mitolojisinde en çok ilgi çeken konulardan biridir. Eski Türk inanç sisteminde pek çok dişil gücün bulunması, yaratılışı bir dişil gücün başlatması ve doğa koruyucularının dişil olduğunun düşünülmesi önemli ve Türk mitolojisini özel kılan noktalardır. Örneğin, yaratılış mitinde Ak Ene'nin adı, Ülgen'e yaratma ilhamını veren ilah olarak geçiyordu. Yani Ak Ene evrenin bilgisine sahipti, yaratımı başlatan dişil güçtü; sonra ise ortadan kaybolmuştu.
Cafer Efendi, Mimar Mehmed Ağa’nın yaşamını anlattığı ve sonuna Osmanlıca yapı terimlerini içeren küçük bir sözlük de eklediği Risale-i Mimariye'ye âdet olduğu üzere Allah’a, Hz. Muhammed’e ve dört halifeye övgüler düzerek başlıyor. Allah’ın övüldüğü bölümde tüm evren büyük kubbeli, kandillerle ve ışık saçan mumlarla bezeli, aydınlık pencereli ve yüksek kemerli bir cami olarak anlatılıyor. Tanrı böyle etkileyici bir yapıyı “resimsiz, hesapsız” yaratmış bir mimar olarak övülüyor.77 Evrenin yaratılışı motifinin mimari benzetmelerle anlatılmasına Sultan Ahmed Camii için yazılmış kasidede de rastlıyoruz. Kasidenin başlangıç dizelerinde gökyüzü bir kubbe, gökkuşağı mihrab, güneş ve ay ışık saçan mumlar, Sina Dağı ise değerli oymalarla bezeli bir minber olarak tasvir ediliyor. Burada da Tanrı’yı mimar olarak övme yaklaşımı var; öte yandan Cafer Efendi risalesinde Tanrı’nın yüceliğini, “Tanrı’nın gölgesi” olan padişahınkinden daha az vurgulamış. Vakfı kuran Sultan Ahmed’i, eskiden baykuşların yuva yaptığı metruk bir yere cami yaptıran cömert ve hayırsever bir kişi olarak övüyor.
Sayfa 127
Reklam
237 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.