Evet, ey halkçı geçinen aydın! Toplumun geri kalmışlığından ve dumura uğramasından rahatsız olan ve Kur'an'ı müminlerin elinde olduğu şekliyle telakki eden sen ey aydın! Aydın kimse meselelere yüzeysel bakmayandır. Sen Kur'an'ı nasıl ve nerede tanıdın? Senin bildiğin ve gördüğün Kur'an bugün cehaletin ve düzenbazların elinde bir istihare aracı, uğurlu ve teberrük edilen bir "şey" olmuştur. Tıpkı dün zulüm ve istibdadın mızraklarının ucunda nifak vesilesi olduğu gibi... Daha önce de Ebuzer'in katili Kur'an nüshalarını toplayarak dinî ve mukaddes bir konum kazanmış ve bu sayede müminlerin gönlünde taht kurmuştu!
Evet, (Ey sözde aydın kardeşim)! Kur'an'ı tıpkı avamın bildiği gibi bilmemeli, onların anladığı gibi anlamamalı. Onu bir kitap gibi açmalı, okumalı, düşünmeli ve tarihteki etkisini araştırmalı. Son yüz elli yılda Asya ve Afrika'daki fikrî, siyasi ve kültürel sömürüye karşı yürütülen mücadelede Kur'an'ın rolü araştırılmalı. İşte o zaman bu kitabın düşünce, özgürlük, adalet, güç ve kudret kitabı olduğu anlaşılacaktır.
mezarıma atılan toprak kurur
ve sen beni unutursun anacığım!
yaban otları kaplar mezarımı
ve boğulur sesinde acın, yaşlı babam.
bacımın gözünde yaşlar kurur, acısı uçar gider yüreğinden.
ama sen beni unutmazsın ağabeyciğim öcümü almadıkça.
sen de beni unutmazsın küçük kardeşim yanı başıma uzanmadıkça.
sımsıcaksın kurşun, ve getirdiğinse ölüm ama sadık kölem değil miydin sen benim?
ey üzerimi örten kara toprak, sen değil miydin atımını toynakları altında inleyen?
soğuksun ey ölüm, ama bendim senin efendin. bedenimi toprak alsın, ruhumsa göklerin.”
Ey bir muharebe meydanında
Avuçları kanımla dolu,
Kafası gövdemin altında,
Bacağı kolumun üstünde,
Cansız uyuyan insan kardeşim!
Ne adını biliyorum,
Ne günahını.
İhtimal aynı ordunun neferleriyiz
Genç kardeşim! Züleyha imtihanına tabi tutulduğun gün, yani nefis ve şehvet imtihanı ile karşılaştığın gün, önünde iki yol olacak. Ya nefsinin, heva ve hevesinin peşinde bir günahtan bir günaha sürüklenenlerden olacaksın ya da “Ey RABBİM! Zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer sen, bunların tuzaklarını benden uzak tutmazsan, ben onlarıntuzağına düşerim ve cahillik edenlerden olurum.” (Yusuf, 33) diyerek nefsinin ve şehvetinin dürtüleri karşısında ALLAH’a sığınan Yusuf’lardan (a.s) olacaksın. Sakın ola nefsinin peşinden gitmeyesin!
Malûm ola ki ey bu yazıyı okuyan aziz ve pür münevver kardeşim, bu yazmış olduğum şiirin adını "edebiyat -î fantaziyye"koydum. Şiire başlamadan önce, kendi kulaklarımla iki sevgilinin kendi ağızları ile söylemiş olduğu o ateşli saatleri dinledim. Ve onlara dedim ki " bu güzel ve zevkli gecenizi bir şiire dökmek isterim." Onlar
Bildiğimiz wattpad kitabı hem de en en en klişesinden.
İlk olarak beni en çok rahatsız eden şeyle başlayacağım, GERÇEKÇİLİK problemi. Kitapta yer alan insanların hiç biri gerçek hayatta karşımıza çıkmayacak kadar zorlama karakterler. Hepsinin abartılı özellikleri var, çok temiz kalpli, herkesin biriciği, melek kızımız ve aynı onun gibi tertemiz
"Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz
İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler
Bunu bana öğretmediniz
Kardeşim İbrahim bana mermer putları
Nasıl devireceğimi öğretmişti
Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
Ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini
nasıl sileceğimi öğretmediniz"