.
Geceden de önce bir geceydi; karardıkça kararan… Ateş lisanımı ezber ediyordum, yandıkça köz’e döndüm; Yar’e abandım… Müzekker bir yürekten, efsunlu şiir’lere gebeyim… Ha doğdum, ha doğacağım..!! Kırk’ın mühründe saklı, görünmez bir yük bu; ‘’üç gerçek!’’ söyleyemem!!! Ki söylemek, içinde tutmaktan daha zor; günlerin çıkrığında tahammül duvarlarım yıkılıyor, tek tek… Doğdum, bilmediklerimi yazarken hasbelkader büyüdüm ve bir yön tutturdum. Yaşayamadıklarımı, çorak kâğıtların satır aralarında belledim… Dünü katık eyledim de, Şair saydılar beni… Ruhumda siyah bir hale, el pençe divan bir halde; üç ölümün yokuşundayım. Yıllardır yürüyormuşçasına bitabım, sızılı tükenişlerde… Bir şeyle değil, çok şeyle sınandım ben. Rüzgâra kafa tuttum hücumla; ayak izlerim silindi, Aşk’ın ömür sahnesinden… Gününü rüyasında gördüğüm hakikate, şimdi iki şahit gerek. Şahit ol gök mavisi, şahit ol bereketli toprak! Şahit ol kıraç taş, şahit ol ey Ateş! Şahit ol ölüm ve rüya, dünya han’ından ben de geçiyorum; şahit ol, sakın susma..!! Artık ben; tabiri na-mümkün, çok acayip bir düş için yaşıyorum…