Kedi nefreti çoğu kez, mutsuzluğa batmış insanların kendilerine duydukları nefretin, mutsuz olmadığını bildikleri canlılara yönlendirilmiş halidir.
Kediler doğalarına kulak vererek yaşarlar, insanlar ise doğalarını bastırarak.
Doğalarına aykırı bir ortamın içinde sıkışıp kalmadıkları sürece, asla kedilerin canı sıkılmaz. Can sıkıntısı kişinin kendisiyle yalnız kalma korkusudur. Kediler kendileriyle olmaktan mutludurlar, insanlar ise kendilerinden kaçarak mutlu olmaya çalışırlar.
Çağdaş bir ürperti şiirinde;
"ve artık anlatmak için yeryüzünün tuğlalarını seni anlatıyorum." diyen ismet özel,
"of not being a jaw" şiirinde;
"tam düşerken tutunduğum tuğlayı, kendime rab bellemeyeceğim." diyor..
Bu, bir şairin en güzel vazgeçişidir.
Hele iki kişilik yatak. İnsanı sokakta yanından geçip gideceği bir adamla ya da kadınla bir ömür boyu birlikte uyumaya mecbur kılmaktan başka neydi ki bu kötü fikrin özü?
Yarın unutacaksın seni taçlandırdığımı,
ve yakıp tükettiğimi
çiçeklenmiş bir ruhu aşkla.
Ve uçarı günlerin fırtınalı karnavalı
dağıtacak sayfalarını kitaplarımın.
Sözlerimin kurumuş yaprakları mı durduracak seni
çırpınan soluğuyla.
Bırak hiç değilse
son bir sevgi dalgası sereyim
beni bırakıp giden adımlarının altına.
Onu kırmış olmalı yaşamında birisi.
Dinledikçe susması, düşündükçe susması..
Tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi,
Heykelini yontuyor yalnızlığın ustası.
Bazen bir anda öfkesine yenilir insan
Ucu sivrilir kelimelerin
Kesip atar bir aşkın sevmediği yerlerini
Sevdiği yerler de ölür sonra
Bazen hesap edemeyecek kadar içinde neyin kaldığını
Heveslidir sürgit savaşlara
Tutup kendine kattığı onca orman
Söküp attığı ağaçlardan sonra
Çırılçıplak ruhta sırıtan yeşim taşı
Eski çamlardan kırılgan bir anı
Bozkır genişliğinde bir keşke daha
Bazen bir anda kuşların uğramadığı biri olur insan
Kışlardan karalanmış düş kaçıran bir korkuluk
İçin için çürümüş kimlik
Bir böcekten bile şüphe duyar
Gözyaşlarından bile
Sevmekten hatta çok sevilmekten bile
Silinir suların hafızasından
İncelen beyaz gömlekten sihirli tepeler gösteren onca yağmur
Çocuk çocuk sokulan zarif kıvrımlı gövde
Uçlarından neşe damlayan uzun ıslak saçlar, hiç olmamıştır
Tek bir gümüş balığı değmemiştir ayak uçlarına
Hiçbir nehrin hiçbir yerinden yansımamıştır yüzü
Çok eskiden gelişi güzel okuduğu bir şiir kadar yoktur insan bazen
Şule Birkan Şengün
Suların yükseldiği sırada Nil nehrinin kıyısında bir sırtlan ile bir timsah karşılaşırlar; durup selamladılar birbirlerini.
Sırtlan konuştu ve dedi: “Günleriniz nasıl geçiyor efendim?!..”
Timsah cevap verdi: “Kötü geçiyor. Gün oluyor acılarım ve hüznüm içinde ağlıyorum ve diğer hayvanlar diyorlar ki: Bunlar yalnızca timsah gözyaşları. Bu beni her sözün ötesinde yaralıyor…”
Sırtlan dedi ki: “Acınız ve hüznünüzden söz ediyorsunuz; ama bir an için beni düşünün. Dünyanın güzelliğini, harikalarına , mucizelerine bakıyorum ve salt bir sevinçle, günün güldüğü gibi gülüyorum. Ormanın insanları diyorlar ki: bu yalanızca bir sırtlan gülüşü.. ”