Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Aristoteles'e göre de gerçek anlamda var olan
Yani ezeli-ebedi, değişmez bir varlığa sahip olan şeyler bireyler değil, formlardır; formlar arasında da salt Form olan Tanrı'dır. Öte yandan maddeden bağım­sız Akıllar, gök kürelerinin akılları ve nihayet ne olduğu tam olarak bilinme­yen Faal Akıl da Tanrı'yla bu gerçekten ve tam olarak var olma ayrıcalığını paylaşırlar. *****
Sayfa 190 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Bir sınır varsa ötesi de vardır. Nereye kadar sınır çekilse bir ötesi de varlığa gelir. Bu sonsuza uzanır. Bildiklerimiz varsa bilmediklerimiz de vardır. Bu da sonsuza uzanır. Varlığının sonu gelmedikçe akıl, faal olmaktan kaçamayacaktır. Durmaksısın genişleyecektir. Bilinenler bilinmeyenin içinde genişleyecektir. Sonsuzun içinde genişlemek sonsuza kadar yetişememektir. Bilinmeyen üzerine hep konuşulamayacaktır. Bilinen hep artacaktır.
Reklam
Farabi
Din ve felsefenin kaynağı birdir ve bu, Faâl akıl'dır. Var olan tek hakikat, Faâl akıl'dançıkan ve coşan (feyz) gerçektir. İkisi arasındaki farklılık aynı kaynaktan çıkan bir tek hakikatin insanlara ulaştırma şeklinden kaynaklanmaktadır.
Farabi
esnelerin iki tür varoluşundan söz edilebilir: Akledilmezden önce eşyâda yer etmiş olan varlığı, (akledildikten sonra) akıl'da yer etmiş olan varlığı. Akıl, akledilebilen bu nesneleri, maddelerinden soyutlayarak akledince, akletme işlemi tamamlanmış olur. Ve akıl, o zaman yalnız madde halin- deki nesneleri değil, maddesinden soyutlanmış olan nesneleri de akl edebilecek duruma gelir ki -Fârâbî'ye göre- bu mertebe, Müstefâd akıl mertebesidir. Müstefâd akıl; maddelerinden soyutlanmış olan akledilebilenleri bi'l-fiil akleden akl'ın, müfârık sûretleri idrâk edebilme (soyutlama) gücüne erişmesidir. Müfârık sûretler ise -semâvî akıllar gibi-asla maddesi olmadığı gibi, hiçbir zaman için de olmayacak bulunan akledilebilinenlerdir. Müstefâd akıl mertebesinde, insana ait olan akıllar mertebesi son bulur. Bi'l-Kuvve ve bi'l-Fiil akıl, nesneleri daima maddeleriyle birlikte akledebilirken -bu bakımdan fânî olan maddeler gibi onlar da fânîdir- Müstefâd akıl, doğrudan Faâl akıl'dan aldığı yardımla, maddeleri olmaksızın da akledilebilenleri akl edebilir. Dolayısıyla maddeye muhtaç olmadığı için Müstefâd akıl da, Faâl Akıl gibi bâkidir.
Tefvîznâme
Hak şerleri hayr eyler Zan etme ki ğayr eyler Ârif ânı seyr eyler Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler… Sen Hakka tevekkül kıl Tefvîz it ve râhat bul
Sayfa 791 - Erzurumlu İbrahim HakkıKitabı okuyor
Farabi, Plotinos'tan hareketle geliştirdiği südur kuramında
Tanrı'dan doğrudan doğruya çıkan veya taşan ilk varlığı, Akıl terimiyle karşılamıştır. Onun metafiziğinde bu terim Tanrı'dan diğer varlıklara geçişi müm­kün kılan bir ilke olarak kabul ettiği İlk Akıl yanında, ondan sonra gelen ve birbirlerini izleyerek ay-altı aleminin ilkesi olan Faal Akıl'a kadar uzanan ve toplam sayıları ona varan diğer göksel akıllar için de kullanılır.
Sayfa 172 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Reklam
Tözü maddeye muhtaç olmayan varlığa ulaşmak için de a priori akıl yeterli olacaktır. İlk nedenin kendi kendini düşünerek diğer varolanların meydana gelmesine neden olduğu gibi, özellikle akıllı bir varlık olan insanın da düşünerek 'ilk neden' veya 'bilfiil akla' ulaşması mümkündür. Rasyonel teolojinin, aşkınlık kavramını farklı kesitlerdeyeri geldiğince, hangi anlamda kullandığına işaret ettiğimiz için. Farabi düşüncesinde de aşkınlık fikrinin, 'bilfiil akıl' ya da 'faal akıl kavramıyla karşılandığını ifade etmemiz gerekmektedir. Çünkü bu akıl, diğer akıllardan farklı ve onları aşmaktadır. Tıpkı Kartezyen düşüncede varlık kavramına en yüce sıfatlar yüklenerek bu varlığın aşkınlığından söz edilmesi gibi, Fârâbi düşüncesinde de akıl, en aktüel ve en faal kılınarak aşkınlık tesis edilmektedir. Görüldüğü gibi, bu düşünce izlendiğinde Tanrı ile insan aklı arasında ontolojik farkın olmadığı dikkati çeker.
Farabi'ye göre vahiy
Muhayyile kuvvetinin kendileriyle bu şeyleri taklit ettiği duyusallar, güzellik ve mükemmelliğin en son noktasında bulunan şeyler olduklarında, bu güzellik ve mükemmelliği gören kimse bunun ne kadar büyük ve olağanüstü olduğunu düşünür ve diğer var olan şeyler arasında rastlanılması imkansız olan olağanüstü şeyler görür. O halde muhayyile kuvveti mükemmelliğin son haddinde olan, bir insanın uyanık halde iken Faal Akıl'dan şimdiki ve gelecekteki tikelleri veya onların duyusal temsillerini, aşkın akılsalların ve diğer şerefli varlıkların temsillerini alması ve onları görmesi imkansız değildir. Bu adam aldığı bu akılsallarla da ilahi şeylerden haber (nubuvva) verebilir. Bu, tahayyül kuvvetinin ulaşabileceği en yüksek derece ve insanın tahayyül kuvveti aracılığıyla ulaşabileceği en yüksek makamdır.
Gazâlî'nin İbni Sina ve Farabiyi eleştirdiği Konunun özeti...
İskender, bir başka konuda yine Aristoteles'ten ayrılır ve daha sonra birçok Ortaçağ Hıristiyan ve Müslüman filozofunun Tanrı'nın evren hakkın­ daki bilgisiyle ilgili olarak benimseyecekleri önemli bir tez ortaya atar. O, Tanrı'nın evren üzerindeki etkisinin göksel cisimleri bir aşk nesnesi olarak harekete geçirme yönünde bir etki olduğu şeklindeki Aristotelesçi görüşü ka­ bul eder, ama Aristoteles'ten farklı olarak buna bir eklemede veya bir düzelt­ mede bulunur. Buna göre Tanrı'nın kendisi hakkındaki bilgisi, bir aşk nesne­ si olarak harekete geçirdiği evren hakkında da belli bir bilgiyi içerir. Bununla birlikte İskender' e göre bu bilgi, evren hakkında ancak genel, onun ana özel­ likleriyle ilgili bir bilgidir; evrenin ayrıntıları ile ilgili, onun içinde yer alan ti­ kel, bireysel varlıklara kadar inen bir bilgi değildir. İslam dünyasında Farabi, bir yandan Aristoteles'in Faal Akıl'ını, On Akıl teorisinde tanrısal taşmanın son kademesi olarak kabul ettiği Onuncu Akıl'a indirgerken, öte yandan Tanrı'nın evren hakkındaki bilgisinin ondaki tikelleri yani bireyleri ve tikel olguları içi­ne almayan genel, tümel bir bilgi olduğu şeklindeki İskender'in bu görüşünü benimseyecektir. Gazali ise Tanrı'nın evren hakkındaki bilgisinin onda yer alan tikel varlıkların, birey insanların ve onların bireysel eylemlerinin, tikel olguların bilgisini içine almadığı yönündeki bu görüşleri nedeniyle Yunan tar­zı felsefe geleneği içinde yer alan Farabi ve İbni Sina'yı İslam'ın temel dogma­larının en önemlilerinden birini inkar etmekle suçlayacaktır.
Sayfa 34 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
"Kitaplar insana derinlikli zevkler sunar, damarlarımızdan akar, bize akıl verir ve bizi bir nevi faal ve yoğun bir aşinalıkla sarıp sarmalar ve tek bir kitap kendi başına ruhumuza sızmakla kalmaz, fakat diğer pek çok kitabın yolunu açar ve bu şekilde içimizde başka kitaplara yönelik bir özlem uyandırır."
Sayfa 21 - Yapı Kredi Yayınları, 2022Kitabı okudu
336 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.