Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fatih Kadercan

Fatih Kadercan
@fatihkadercan
Öğretmen yazar, sanat sever ressam... Serçenin Çığlığı ve Vuslatın Kızıl Büyüsü Ayasofya romanın yazarı
öğretmen
lisans
Ankara
133 okur puanı
Şubat 2023 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
AYASOFYA KİTABINDAN
“Haklısınız öyleydi. Size Siyon Katır Birliği’ni hatırlatmak isterim. 25 Nisan 1915 tarihinde kendi bayrağımızla Gelibolu’ya çıkan tarihteki ilk Yahudi askeri birliğidir. Eğer Çanakkale’de o hamleyi yapmasaydık bugün İsrail diye bir devlete Avrupalılar izin vermeyecekti. O yıllarda da Osmanlı bize kol kanat gerdi diye asi olan Yahudiler olmuştu. Lâkin tarih iyileri değil! Netice alanları yazar…
Sayfa 50 - ayyıldızKitabı okudu
Reklam
Ayasofya romanının arka kapak yazısı
İstanbul’un semalarında alacakaranlık kanat çırpıyordu. Kiremitlere tünemiş martılar çığlık atmak için alacakaranlığın karanlıktan kendini sıyırıp gün ışığı ile vuslatını bekliyordu. Boğazın üzerini ince bir sis perdesi kaplamış nemin yapışkanlığı ile harmanlanmış yosun kokusu caddelerde ince ince esiyordu. Uyuyordu şehrin sakinleri… Uyuyordu aklı, fikri, gözü medyadaki şaklabanlıkları seyretmeye alışıp gün devirenler… Uyuyordu amaçsızca bedensel hazların peşinde koşup ruhunu aç bırakan doymuşlar… Uyuyordu 150 yıldır uyusun diye narkoz verilenler… Uyuyordu kendinden habersiz kendine düşman olanlar… Uyuyordu uyumakta ısrar edenler… Hükmünü düşmanlarına sirayet ettirmek için bekleyen bu toprakların sahipleri ile, kurduğu sömürge düzenini kıta kıta icra edenler uyanıktı bir tek. Gün ya kutlu olacaktı! ya da birbirini kutlayanların kadeh tokuşturmasına kulak verecekti… Uykudan uyananların rüyâsı hakikat mi olacaktı. Ya da hülya mı kalacaktı….
Sömürgeci Batının Barbarlık Tarihi
RUs ateşesi tarafından verilen bir yemekte,Robeet Koleji'nin ( Boğaziçi Ünv) doğuda Rus ve İngiltereden daha etkili olacağını ve Türkiye'yi Amerikanlaştıracağını söyledi. bu yüzden ona teşekkür etmedim...
Sayfa 231 - kum saati yayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kudüs
Kudüs'te bulunan bütün müslümanları katlettik, malumunuz olsun ki Süleyman mabedinde atlarımızın diz kapaklarına kadar müslüman kanına batmış olarak y,z,yoruz. Godefroy de Bouilon . (İlk Kudüs kralı) Papaya yazdığı mektuptan bir bölüm
Sayfa 110 - Mavi KapıKitabı okudu
Vuslatın Kızıl Büyüsü Ayasofya
Takvim yapraklarının 29 Mayıs’ı gösterdiği gece, İstanbul’un değişik noktalarında telefonlar Topkapı ve Osmanlı saraylarının bacalarından tüten dumanın haberini aktarıyordu gizli gizli… Uyuyan İstanbul halkıydı sadece. Milyonlar gafleti solukluyordu. Gecenin bilinmezinde evini yolunu tutmuş garip gureba… Gece kulüplerinde sarhoş olanların naraları... Olup bitenden habersiz yastıklarıyla bütünleşmiş Anadolu insanı karanlıkla bütünleşmişti. Aynı vakitte İngiliz Konsolosluğu’nda olağan üstü bir hareketlilik yaşanıyordu…
Sayfa 27 - ss ayyıldızKitabı okudu
Reklam
İstanbul'u düşünmüş de düşünmüş gözleri kapalı Kiyl-u kaal imiş bu laf, söz yamalı Bilsin ve duysun! Orhan Veli, Sözün üstâdı İstanbul'u yaşıyorum gözlerim açık, sözüm manalı.
Sayfa 46 - SS AyyıldızKitabı okudu
Vuslatın Kızıl Büyüsü Ayasofya
. Göz gönül kapısının açık olduğu vakte denk gelince, mızrak gibi gönül otağına saplanırmış.
Sayfa 28 - SS AyyıldızKitabı okudu
Çocuk Edebiyatı
ben bulutların üzerine çıkıp dünyayı dolaşmak istiyorum öğretmenim
Sayfa 32 - girişim
Roman
yetim sabah erkenden gelir ortalığı siler süpürür, ocağı yakardı daha pala uyanmadan
Sayfa 135 - bengisu
Aşk
ve gündüz mavilikteki yerinin devir teslimi yapmışken geceye
Sayfa 45 - sinada
Reklam
ona bir bakış attım, karşılık olarak sırıttı
Sayfa 185 - yabancı
Mücellâ
başım ki fırtınalardandan bir anda kurtuldu senin dizinde nihayet biraz sükun buldu
Sayfa 93 - timaş
Serçenin Çığlığı Romanı/ Dedeme Mektup bölümünden
Körpecik delikanlılar zifafa girer gibi kabre girer;çölde gezen Mecnun ağlar! Gece gündüze ağlar, gündüz geceye ağlar! Sen hayatında hiç deniz bile görmemişken denizden gelen ölüm makinelerini gördüğünde neler düşündün, kim bilir? Ölüm yağmaya başlayınca üzerinize , Nuh’un Gemisi nerede, dediğin oldu mu ? Hem ölümle kardeş olmak, cenneti ölmeden önce görmek nasıldır be dede?
Sayfa 28 - ÇIRAKitabı okudu
Hiç
Zembereğinden fırlamak için kıvranan yaymışçasına sen hiç seni bekledin mi?
Sayfa 66 - öğretmen yazarlarKitabı okudu
Serçenin çığlığı
Kar yağıyor semadan usul usul Pervane olup yanaklarına konsun Süzülsün yanaklarından dudağına dolsun Bir çınar gölgesinde zaman dursun
Sayfa 70 - ÇIRAKitabı okudu
Teknoloji
teknoloji hiçbir şeydir. önemli olan insanların bu araçlarla harika şeyler yapmasıdır
Sayfa 65 - cezve kitap/bilimKitabı okudu
Reklam
Serçenin Çığlığı romanından
Semada gezen bulutların kuşlar misali kanatlarıyla dağları okşadığı, canını toprağın altındaki köklerine teslim etmiş meşe ağaçlarının siperinde, karnını doyurmak için tilki ve tavşanların ölüm kalım mücadelesi verdiği, kara kışın kapı ve pencere aralarından evlere sızıp ısınmak için kendine sığınak aradığı gece, mahrem örtüsünü, ruhunu, gölgesini karlarla kaplı köyün üzerinden yavaş yavaş çekiyordu.
Vuslat
Haftalar ve aylarca birbirlerine yükledikleri anlam, bekleyiş, hayal hakikate dönmüş ayaküstünde vücut bulmuştu. Hasretin kendisi, sona ermesinden daha kıymetliydi. Beklemek, beklenen üzerinde taşımadığı tüm güzellikleri, hayalleri, onda varmış gibi yükleyip onu yüceltmekti. Vuslat, hayalin her geçen gün sıradanlaştığı zamanın eşiğiydi.
Bilemezlerdi, düşünemezlerdi o an elbet, her hâline, zevkine, şevkine meylettikleri dünya, Adem(AS)’in sürgün edildiği yerdi…
Serçenin Çığlığı romanından
Sürpriz, beklenmeyendir. Beklenmeyen zamanda ansızın ortaya çıkandır. Beklenenin beklenmediği vakitte karşısına dikilivermesidir; muştudur. Karanlığın ortasında bulutların arkasına saklanan ışıltının ansızın parlamasıdır. Sürpriz, kan dolaşımının değişmesi, elin ayağın birbirine girmesidir. Maşukun aşkının cemaline gözünün değmesiyle ne yapacağını bilemeyişidir. İnsanın ne diyeceğini bilemeyip, diyeceklerini düşünmeye çalışıp kurgulaması, kafasında tasarlaması yine de olmayıp en başa dönüp hepsini unutmasıdır.
Serçenin çığlığından
Deryada yüzen dağ misali gemiler boğaza yüklenir. Garip akan Tuna ağlar! Saldırır yedi düvel ecdada; kahraman Mohaç ağlar! Firavuna denk vahşet başlar; bulutlar ağlar! Bıyığı çıkmamış yavrular toprağa savrulur; analar ağlar! Bomba yağarken mevzilere, Mehmetçik niyaza durur; kıldığım namaz ağlar! Körpecik delikanlılar zifafa girer gibi kabre girer; çölde gezen Mecnun ağlar! Gece gündüze ağlar, gündüz geceye ağlar!
Reklam
fırıncı
Mahir odunları üç tekerlekli hamal arabasına yükledikten sonra, kulübesine giderek elbiselerini değiştirdi. Kalın siyah paltosunu giydi. İç cebinde sigarasının olup olmadığını kontrol etti. Diğer cebinde parası vardı. Hakçinne ile parasının olduğu iç cebini iğneleyerek kapattı. Kapıyı çekip çıktı. El arabasının arkasına geçerek ardiyenin önünden
Serçenin çığlığı
Bulutlar yürüyor, yolcu yürüyor, zaman yürüyordu. Yürüyenin yanından geçtiği ağaçlar uyuyor, karların altına saklanmış buzlu kayalar duruyor, tabiat onu seyrediyordu. Tabiatın hâlinden, kuşların dilinden anlasaydı Süleyman misali, sessizliklerinin ardındaki fısıltılarını duyacaktı her birinin. Kendi lisanlarıyla ona: “Dur, gitme! Dön, geldiğin hasret otağına. Vuslatın kedere götürüyor seni, kederin kaderin olmasın...!” dediklerini işitecekti. Mahir sessiz çığlıklar arasında yürüyordu. Kurumuş çalıların, canını toprağa gömerek tekrar canlanmak için baharı bekleyen söğüt ve kavak ağaçlarının, birbirine tutunamayıp devrilmiş çakıl taşlarının, sabahı bekleyen kör pencerelerin, geceye sur olmuş mahrem kapıların önünden geçerek haneisaadetine, vuslat kapısına vardı.
Vuslat
Ben seni hiç düşünmüyorum ki… Akrep ile yelkovanın birleştiği vakitler sadece Dedemden kalma toprak damın üstüne; Her karanlık çöktüğünde Yıldızlar bir arşın yaklaşıp gönül otağıma Uyku kaçınca gözümden her gece Dalınca ufuklara hisler, vuslata sürgün edince gönlümü Gecenin karanlığını yırtan yıldızları gördükçe, sadece Ben seni hiç düşünmüyorum ki... Yorulduğumda, dinlenmek için daldıkça hayaline Saçlarını gördüğümden beri dokunmak hevesiyle her teline Dudaklarından süzülen kelimeler kulağıma döküldükçe Adını her andığımda sadece Aşiyan olsun dalında bülbül, serçe seyretsin Savururken zülfünü gülistanda gül Seyreyleyen serçe çığlık atıp kanat çırpsın umutlarıma Bekleyenim, vuslat bekleyişinin sürgününde.
Sayfa 223 - ÇIRAKitabı okudu
Kapı
Hayatın tüm zorluklarını göğüslemiş yorgun bir insanı andıran dam kapısını çekerek kapattı. Kapının çıkardığı ses geleni ve gideni haber verir gibiydi. Kim bilir kaç insanın eli değmiş, kaç insan tarafından omuzlanmıştı. Kapı medeniyettir, insan ve toplum hayatında adı anılmazsa da yeri büyüktür. Dünyaya gelen insanın, güneşe, rüzgâra, hayata ilk girizgâhı, ilk adımıdır. Dünyadan ayrılırken son çıkış, ayrılışta musallaya varışta son kale, son bakıştır kapı… Duvaklarıyla gelinlerin ayrıldığı, ardından bir başka hayata dalarken araladığı hayatın eşiğidir. Sırdır kapı. Sırların, dedikoduların ardında sese büründüğü, mahremin çıplaklığı, zevklerin perdesi güvencesi olandır kapı. Acıların ardında katlanıldığı, gözyaşlarının tutulmadığı korunaktır kapı. Taş duvarları sığınak yapan, binayı hane, haneyi sıcacık yuva yapan medeniyettir kapı. Öfkeliyken yüzüne çarpılan, tekme ile açılıp kapatılan, hıncın çıkarıldığı cefakâr dilsizdir kapı. İstenilmeyene duvar, haz edilmeyene kilittir. Hısıma uğrak, hasıma ıraktır kapı. Muştuyla gelene ardına kadar bağrını açan ummandır. Beklenilenin yüzü, tebessümün aynası, hoşbeşin ilk harfidir kapı. Eşiğinde bekleyen kelp için sadakat, arkasına bakmadan koyup giden için ihanettir kapı. Harflerin birleşip kelime, kelimelerin birleşip cümle, cümlelerin mısra mısra dizilip şiirleşmesi gibi bir marangozun elinden tahtaların, çıtaların, çivilerin birleşmesiyle hayat bulmuş girizgâhtır, yekpare şiirdir kapı…
Sayfa 82 - ÇIRAKitabı okudu
Serçenin çığlığı
Semada gezen bulutların kuşlar misali kanatlarıyla dağları okşadığı, canını toprağın altındaki köklerine teslim etmiş meşe ağaçlarının siperinde, karnını doyurmak için tilki ve tavşanların ölüm kalım mücadelesi verdiği, kara kışın kapı ve pencere aralarından evlere sızıp ısınmak için kendine sığınak aradığı köyde gece, mahrem örtüsünü, ruhunu, gölgesini karlarla kaplı köyün üzerinden yavaş yavaş çekiyordu.
çıra yayıneviKitabı okudu