Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler
“Üfle. dumana doluştuk. kirliyiz. kötüyüz üfle. ne kadar Cehennem olsa o kadar iyidir üfle. Tanrı bıçağa mı benzer girebiye mi?
üfle kör ağzıyla. bir ağzı keskindir”
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?
Yoksa eski çağlardan, kadınların erkek soyuna yaptığı kötülükten, mağaradaki ilk aldatmadan bu yana erkekten erkeğe geçerek büyüyen bir kin miydi bu? Kriz anlarında dişiye saldırmak, onu yenmek ve fethetmek istiyordu.
“İnsanlar hızla seyahat ediyor, bilgileri görgüleri artıyor… Ama yabaniler hep yabani kalıyor, daha iyi makineler icat etseler de içlerinde hep bu yabaniler olacak.”