Sigmund Freud aydınlanmış bir adam değil, hatta biraz kaçık biri ama bazen salaklar da güzel şarkı söyler, bazen kayda değer fikirler oluştururlar. Örneğin, bir erkeğin kadınla sevişme fikrinin tekrar rahme girme çabasından başka bir şey olmadığını düşünüyor. Bunu incelemek gerekir. Bu adam bir deli, fikri çok uçuk görünüyor; ama Sigmund Freud gibi bir adam, deli olsa bile çok dikkatle dinlenmeli.
Bu görüşünde bir gerçeklik payı olduğunu düşünüyorum: rahme ulaşma arayışı, çıkmış olduğu yere dönme arayışı. Rahme ulaşamaz, bu doğru. O yüzden birçok şey yaratmıştır; mağaralar, evler, uçaklar yapmaya başlamıştır. Uçağın içine hiç dikkat ettin mi?... Bir gün insanların tuzlu sulu küvetlerde yolculuk yaptığı bir uçak görürsen hiç şaşırma. Uçak sana benzer bir duyguyu yaşatabilir ama yine de tatmin edici olmaz.
Geçtiğimiz günlerde internette Hasan Ali Öztürk isimli bir gazetecinin köşe yazısını okudum. Tanpınar ile ilgili şöyle söylüyordu. "Tanpınar okumuş olmakla okumamış olmayı, yetmişli yıllarda dilimize pelesenk olmuş bir şarkının, "para" eklentili, "varlığı bir dert yokluğu yara" sözüyle yakın görüyorum nedense. Öyle ki
Din, seçim ve uyum sağlama oyununu kısıtlar, çünkü herkese kendi mutluluk edinme ve acıdan korunma yolunu dayatır. Tekniği, yaşamın değerini düşürmek ve gerçek dünyanın tasarımını sanrılı bir biçimde çarpıtmaktır; bunun da ön koşulu zekanın sindirilmesidir. Bu bedel sayesinde, ruhsal bir çocuksuluğu zorla sabitleştirme ve kitlesel bir sanrıya dahil etme yoluyla, din pek çok insanı bireysel nevrozdan uzak tutmayı başarır. Ama bundan daha fazlasını da pek başaramaz. Söylemiş olduğumuz gibi, insanları mutluluğa götürebilecek pek çok yol vardır, ama insanı mutluluğa götüreceği kesin olan hiçbir yol yoktur. Din bile vaadini yerine getiremez. Mümin "takdiri ilahi"den bahsetmek zorunda kaldığında, acı karşısında kendisine son avuntu olanağı ve haz kaynağı olarak yalnızca koşulsuz boyun eğmenin kalmış olduğunu itiraf etmiş olur.
Özlem, özenen nesneye ulaştığında tümüyle tatmine dönüşebilir; kargıda ise bu çare işe yaramaz. Özlem giderilse de kargo devam eder tekrar tümüyle libidoya dönüşemez dipido bastırılmadan bir şey tarafından alıkonur.
Her hastanın hikâyesinin biricik olduğuna, her biri için farklı terapi uygulamak gerektiğine inanan psikiyatr Irvin D. Yalom, ilk kez 1992 yılında yayımlanan, tüm dünyada çok okunup çok sevilen ve kendi hayat hikâyesinden de izler taşıyan Nietzsche Ağladığında adlı romanında kurmacayla gerçeği harmanlıyor. Dostluğun iyileştirici gücüne dair