Büyük düşünce ve sistemler, halka yayılması beklenen düşünceler nevinden değildir. Böyle bir şeyin mümküniyeti de mecburiyeti de yoktur. Millet, topluluk, ırk, devlet vesair. Bunlar bir kalıba dökülüp (dökülebiliyorsa tabii) o kalıpla makro olarak bir güzergahı tutarlar. İçeride ne olduğu dışarıya nispetle çok da önemli değildir. Batı, tüm tağayyürlere (başkalaşmalara) rağmen Türkleri hâla gaza ve cihad misyonuyla içeriklenmiş bir İslam tasavvuru içinde seyrederler (Belki de her şeyin farkında olarak kıs kıs gülüyorlardır).
İnsanlara teşmil edilmesi gereken şey menbaı din olan güzel ahlaktır. Bu güzel ahlak, dürüstlüğü, cömertliği, kendin olmayı, çalmamayı, kendin için güzel gördüğün şeyi kardeşin için de güzel görmeyi kapsar. Bu güzel ahlak da ancak Allah'a samimi bir bağla bağlanmak ve onun emirlerine ittiba ile olacaktır. Yine de bu bir cebr ile değil, dışarıya akseden temsilin verdiği hayretle diğer insanların bu yola girmesiyle de olabilir.
Tüm seküler ahlak telakkileri ve devlet sistemleri güzel ahlakı öldürmeye meyyal olarak kurgulanmışlardır. İçleri boştur, insanın kendiyle baş başa kaldığı, yasal olarak zor duruma düşmesinin mümkün olmadığı durumlarda ıskartaya çıkarılırlar. Mehasin-i ahlakı insanların yaşayabileceği bir zemine çekmek hedefi en büyük hedef olmalıdır.