Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
BİR GECE 3
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi; Zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi! Âlemlere, rahmetti, evet, Şer'-i mübîni, Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi. Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep; Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi. Medyûndur o ma'sûma bütün bir beşeriyyet... Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.
BİR GECE 2
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! Fevzâ bütün âfâkını zemînin salgındı, Bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi sarmıştı. Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz, Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma'sum, Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Reklam
Bir Gece
Ondört asır evvel, yine bir böyle geceydi, Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi! Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler; Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi! Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî'î: Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi; Bir kere de, ma'mure-i dünyâ, o zamanlar, Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sayfa 158Kitabı okudu
HASBİHÂL şiirinden
Ey leyl, nehârın olmasaydı... Ey neşve, humârın olmasaydı! Bîdârın iken uyanmasaydım; Dünya var imiş inanmasaydım! (Ey gece, ne olurdu gündüzün olmasaydı... Ey neşe,ne olurdu seni baş ağrısı takip etmeseydi! Uykumu sana feda etmişken uyanmasaydım; dünya var imiş inanmasaydım!)
Sayfa 148 - Hikmet Neşriyat (1.Cilt)
Bir Gece, Mehmet Akif Ersoy
On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi, Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi! Lâkin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler; Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi! Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî’î: Bir kerre, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi; Bir kerre de, ma’mûre-i dünyâ, o zamanlar, Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi. Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! Fevzâ bütün âfâkına sarmıştı zemînin, Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi. Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz, Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma’sûm, Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi! Aczin ki ezilmekti bütün hakkı, dirildi; Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi! Âlemlere, rahmetti, evet, Şer’-i Mübîn’i, Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi. Dünyâ neye sâhipse, onun vergisidir hep; Medyûn ona cem’iyyeti, medyûn ona ferdi. Medyûndur o ma’sûma bütün bir beşeriyyet... Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.
Sayfa 29 - Timaş
Çanakkale Şehitlerine... Ruhları Şâd olsun!!
" Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi, - Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde -gösterdiği vahşetle 'Bu: Bir Avrupalı!' Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp
Reklam
Karanlık Geceler Saat üç, hayli vakit var sabaha, Üşüdüm, yatmamak olmaz, acaba; Uzanırsam çabuk açmaz mı şafak? Sabah olmaz yüz kere kalkar gezinir Gece bitmiş ağarır şimdi etraf Bu sabahın yelidir, ne yazık; Duyduğum ses, yine baykuş sesidir.
"Zira ufuklarım pek karanlıklaştı"
Tasavvur et ki muzlim bir şeb-i ecrâm-nâpeydâ: Yatar heybetli âgûşunda dûrâdûr bir feyfâ; Düşen gümrâh için yol bulma yok emvâc-ı zulmetten; Gidilmez... Her adım attıkça bir girdâb olur rehzen; O rîkistâna batmış, çalkanan seyyâh-ı âvâre Nasıl müştâk ise bir nûra, bir necm-i rehâkâre, Sana ey lem’a-i ümmîd ben de öyle müştâkım; Görün bir kerre zîrâ pek karanlık oldu âfâkım! [Karanlık ve yıldızsız bir gece tasavvur et ki, onun heybetli kucağında uzaklara kadar yayılmış bir çöl yatmaktadır. İçine düşmüş ve yolunu kaybetmiş bir âvâre için, karanlık dalgalarından yol bulmak imkânı yok. Her adım attıkça önüme bir girdap çıkıyor ve yolu kesiyor. O kumluğa düşüp de çalkanan kalkın bir seyyah, nasıl bir nura ve kurtarıcı bir yıldıza muhtaçsa, ey ümit ziyası, ben de sana öyle müştakım. Bir kerecik olsun görün! Zira ufuklarım pek karanlıklaştı.]
Sayfa 140Kitabı okudu
Senin etrâfını alsın ki yığınlarca sefil, Kimi idmanlı edebsiz, kimi ta'limli rezîl. Kiminin fıtratı âzâde hayâ kaydından; Kiminin iffeti ikbâline etten kalkan. O kumarbaz, bu harâmî, şunu dersen, ayyâş. Sonra mecmûu müzevvir, mütebasbıs, kallâş... Bu muhîtin bakalım şimdi içinden çıkabil; Ne yaparsın ömer olsan, yine hâlin müşkil. Uğramaz doğru adam semtine, lâkin, heyhat, Gece gündüz seni ıdlâle müvekkel haşerat! Kulağın hak söze artık ebediyyen hasret; Kustuğun herze: ya hikmet, ya büyük bir ni'met! Yutan olmazsa dedin, öyle mi beyhûde merak; Dalkavuklar onu hazmetmeye candan müştak! Geyirirsin herifin burnuna, oh, der, ne nefis! Aksırırsın, vay efendim, bu ne âheng-i selîs! Tükürürsün o mülevves yüze "hak tû!" diyerek; sırıtır: "sorma, samîmiyyetimiz pek yüksek. "
... Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor; Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i... Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi... Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? “Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istîâb. “Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına; Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmıyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan; Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. ...
185 öğeden 121 ile 130 arasındakiler gösteriliyor.