Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İstiklal’i hıncahınç doldurmuş insanlara bakıyorum, içim sıkılıyor. Sağdan, soldan, dükkanlardan, sinemalardan, her yerden taşıyorlar. Cadde boyunca, ellerinde paketlerle üstüme üstüme geliyorlar. Bu yığına mı ait olmak istiyorum, diye düşünüyorum. Yalnızlığı sevmiyorsam, evet, bu yığına ait olmalıyım. Gidip içlerinden birine merhaba falan demeliyim. Yapamam ki... Kendimle bile konuşamıyorum, delirmek büyük bir lüks.
ÜNAL YALTIRIK Diyarbakır'da İlkokul 8 yaşında herhalde Diyarbakır'a geliyorsunuz, 1940-41 arası... Kabaca 8-12 yaş arasında Diyarbakır'dasınız diyebilir miyiz? Evet. İlkokula orada başladığım için o hesaba geliyor. 8 yaşında ilkokula Diyarbakır'da başladım. Diyarbakır'daki evinizi hatırlıyor musunuz? Nasıl bir evdi?
Reklam
Bu sırada etrafımız fotoğraf meraklıları ile sarılmış... Sağdan soldan çat, çutlar... Öyle ya Hinduların süngüsü altında vapura götürülen bu perişan kılıklı harp esirleri, her yerde bulunmayan kişiler. Bunlar Medine'den geliyorlar... Hani şu çölü birbirine katan Lavrens'ın bile baş edemediği Fahreddin Paşa askerleri... Başkalarına benzemezler. Durma çek... Bir kaçırırsan bir daha bulamazsın...
İstiklal’i hıncahınç doldurmuş insanlara bakıyorum, içim sıkılıyor. Sağdan, soldan, dükkânlardan, sinemalardan, her yerden taşıyorlar. Cadde boyunca, ellerinde paketlerle üstüme üstüme geliyorlar. Bu yığına mı ait olmak istiyorum, diye düşünüyorum. Yalnızlığı sevmiyorsam, evet bu yığına ait olmalıyım. Gidip içlerinden birine merhaba falan demeliyim. Yapamam ki… Kendimle bile konuşamıyorum, delirmek büyük bir lüks. Mesela her sabah, kahvaltıda, çaydanlıktaki yansımamı izliyorum: Suretimin kafası, gövdesine göre üç kat daha büyük; sürekli sağa sola dalgalanıp duruyor. Sevimsiz bir tip. Günaydın bile demiyor ama çaya kaç şeker attığımı biliyor. O benden sıkılıyor, ben de ondan. Ne diyebilirim; ben ile kendim arasında derin bir sessizlik var. Birlikte, bir çeşit ağırlaştırılmış yalnızlık yaşıyoruz. Aramızda ki gerilim, sadece kötü havalarda ve geç saatlerde biraz hafifleyip çekilir hale geliyor. Sırf bu nedenle, mümkün olduğunca uyumuyorum. Yani yalnızlık denen nane, öyle şarkılarda anlatıldığı gibi insanın üstüne gece vakti çökmüyor. Tam tersine gece vakti seyreliyor yalnızlık, hazmı kolaylaşıyor. Zor olan, güneşin parladığı öğle vakitleri, öğleden sonraları, Pazar sabahları, cıvıl cıvıl piknik yapılan ikindiler… Geceler güzel. Bu arada hava da iyice karardı. Oh be!
İstiklal'i hıncahınç doldurmuş insanlara bakıyorum, içim sıkılıyor. Sağdan, soldan, dükkanlardan, sinemalardan, her yerden taşıyorlar. Cadde boyunca, ellerinde paketlerle üstüme üstüme geliyorlar. Bu yığına mı ait olmak istiyorum, diye duşünuyorum. Yalnızlığı sevmiyorsam, evet, bu yığına ait olmalıyım. Gidip içlerinden birine merhaba falan demeliyim. Yapamam ki. Kendimle bile konuşamıyorum, delirmek büyük bir lüks.
68 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.