Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Seyran bozkurt

‘Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz.’
Reklam
Korkuyorum. Hayattan, ölümden veya hiçlikten değil, hiç var olamamışım gibi o ışığı harcamış olmaktan korkuyorum.
Sayfa 298Kitabı okudu
Benim ışığımın senin karanlığından daha iyi olduğunu kim söyleyebilir? Ölümün senin karanlığından daha iyi olduğunu kim iddia edebilir ?
Sayfa 265Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çünkü gerçek samimiyet bir başkasının arzularını öğrenebilmektir ve arzular aynı olursa, o kişi artık pek heyecan uyandırmaz olur.
“Ne sanıyorsun? Dünya benim gibi insanlarla dolu. Aramızdaki tek fark, onların bunu bilmemesi.”
Reklam
" Yanlızım ben ... iflah olmaz bir yanlızlık bu."
“Pin, ceza yasası yanlış. Ömrümüz boyunca neleri yapamayacağımızı yazmışlar: Hırsızlık, adam öldürme, çalıntı mal satın alma, gasp. .. Ama insanın belli koşullarda, bunları yapmak yerine neler yapabileceği yazılmamış.”
Pişmanlığa giden yollar dolambaçlıdır biraz. En kestirme olanı annemize küsmektir. Bir de yalnızca kendimize ait yollar vardır. Sözgelimi ucu sana çıkan yollarım var benim. Şimdi o yolların birinde sana doğru yürüyorum.
“Her kentin kalabalığı içinde böyle insanlar vardır. Kent kaderi olmuş. Terk edemeyeceğini bildiği halde, o kentte, içinde hep bir terk etme arzusu ile dolaşan. Bu kentin içinde o kadar çok acı çekmiş ki, bu yüzden de mutluluğun yine en yakın burada olduğuna inanıyor. Acı da, terk etme arzusu da belli bir seviyeye ulaşmış. O kenti dur duraksız algılıyor artık. Kronik bir hastalık, açık bir yara ama işte bedenini en fazla algıladığı yer olarak.”
Ama öğrendi bir kere, bir çocuk babasının gözünde olmayabilir , babasının gözünden çıkabilir , bizzat babası tarafından bir kıymık gibi yani gözden çıkarılabilir, üstelik baba bunu çekinmeden yedi kat yabancıya yazılı olarak bildirir... bu mümkündür hayatta.
Reklam
Bence her ülke içinde yaşayanlar için ölüm cezasıdır. Potansiyellerini, umutlarını, diğerkamlıklarını öldürür onların. İçlerindeki zenginliği, arzuyu tüketir, ufuklarını karartır. Bir ülkesi olmak hüküm giymiş olmak olarak algılanamaz mı bir yandan da?
‘İnsan’ dedim ‘öleceğini bilerek yaşar. Bundan ala müntehirlik olur mu? Üstelik insan alttan alta özler de ölümünü. Hayatının bütünselliğini dünyaya projekte ettiği ölümünden bakarak algılayabilir insan çünkü’
'...Coşkuyu arkadaşlarımın çizdikleri resimlerden öğrendim. Bir akşam babam eve dönmemişti; beklemeyi öğrendim. Vurduğum kuşun kanı, bembeyaz karın üzerine akınca; pişmanlığı, çaresizliği öğrendim. Açlığı, bir yoksulun elindeki ekmekten öğrendim. Kurumuş bir dere yatağından susuzluğu öğrendim. Kafeste çırpınan bir kuştan özgürlüğü öğrendim. Uçsuz bucaksız ne demek? Denizlerden onu öğrendim. Sessizliği, koca bir ormandan; sabretmeyi küçük bir karıncadan öğrendim. Çok sonraları dedem öldü. Dedemden ölümü öğrendim. Şiiri, içimde koşuşup duran atlardan öğrendim. Maviyi gökyüzünden, kırmızıyı gülden, sarıyı da ekinlerden öğrendim. Neydim ben, neden vardım bu dünyada, neredeydim; annemin yüzüne bakınca öğrendim.'
'Geçenlerde yaşadığım bir şey, şunu öğretti bana: İstese de çok uzağına gidemiyor insan kendisinin. Hangi trene binse, içindeki bir adrese varıyor sonunda. Hangi rüzgara tutunsa kendine savruluyor; hangi denize açılsa, yine kendi kıyılarında buluyor kendini...'
'Denizleri dökülmesin diye, kimi atlasların duvara asılmadığı doğrudur. Ama sanmıyorum doğru olsun, ağaçların soğuk kış günlerinde, kabuklarının altına pazen giydikleri...'
285 öğeden 256 ile 270 arasındakiler gösteriliyor.