Ubeydullâh Ahrâr Hazretleri anlatır:
Birgün pazara gitmiştim. Aç bir kişi yanıma geldi ve:
“–Açım, beni Allah rızâsı için doyurur musun!..” dedi.
O an, hiçbir imkânım yoktu. Sâdece eski bir sarığım vardı. Bir aşçı dükkanına gittim. Aşçıya:
“–Şu sarığımı al. Eski, ama temizdir. Bulaşıklarını kurularsın. Yalnız bunun mukâbilinde şu aç insanı doyurur musun?” dedim.
Aşçı, o fakîre yemek verdi; sarığımı da bana iâde etmek istedi. Bütün ısrarlarına rağmen kabul etmedim. Kendim de aç olduğum hâlde o fakîr doyuncaya kadar bekledim.
Tanrı tatile çıkacaktır ve Aziz Peter'dan ona bir yer önermesini ister:
"Jüpiter'e gidin," der Aziz Peter.
"Yok olmaz, orada çok fazla yerçekimi var, her yer güm güm," der Tanrı da.
"Peki ya Mars?"
"Olmaz, orası da çok sıcak."
"Tamam," der Aziz Peter, "o zaman Dünya'ya gidin."
"Hayır," der Tanrı. "Onlar da korkunç dedikoducu. 2000 yıl önce gitmiştim oraya, Yahudi bir kadınla bir ilişkim olmuştu;
hâlâ onu konuşuyorlar."
Şimdiye kadar yalnız işitmiş, görmüş, yürümüş, nereye çekerlerse oraya gitmiştim. Olayların olayları, açıklamaların açıklamaları kovalayışına seyirci kalmıştım... Şimdi ise düşünüyordum..
Nâmık Bulut Bey anlattı: "Dârüşşafaka Lisesi'ni bitirip Almanya'nın Konstanz şehrine mühendislik tahsiline giderken, veda edip ellerini öpmek üzere Abdülhakîm Efendi hazretlerine uğradım. Ellerini öpdükten sonra 'Cebindeki defteri çıkar!' buyurdular. Ben de defteri çıkardım. Üç tane sual ve o suallerin altında da
"Düşünmeye başladım. Şimdiye kadar yalnız işitmiş, görmüş, yürümüş, nereye çekerlerse oraya gitmiştim. Olayların olayları, açıklamaların açıklamaları kovalayışına seyirci kalmıştım... Şimdi ise düşünüyordum."