"Kendiminkinin ne tür bir günlük olmasını isterdim? Seyrekçe dokunmuş ama derbeder olmayan, aklıma geliveren ağırbaşlı, belirsiz, güzel her şeyi kucaklayacak kadar esnek.Onun eski, ağır bir masaya benzemesini isterdim ya da insanın gözden geçirmeden içine her türlü ıvır zıvırı tıkacağı, her şeyi alacak kadar geniş bir yolculuk çantasına. Bir iki yıl sonra geri dönmeyi, birikimin kendini düzene soktuğunu, arıttığını, kaynaştırdığını görmeyi isterdim, tıpkı böylesi tortuların gizemli biçimde kalıba dökülüşü, hayatımızın ışığını yansıtacak kadar saydam oluşu, ama yine de sanat yapıtının uzaklığıyla durağan, dengeli bileşikler olarak kalışı gibi."
88 syf.
6/10 puan verdi
Yaşanmış bir olaydan yola çıkan bu kısa romanda, 58 yaşında yalnız yaşayan Shimura-san'ın başından geçen garip bir olay anlatılıyor. Monoton bir yaşamı olan meteorolojist Shimura-san, Nagazaki banliyösünde bulunan evindeki nesnelerin kaybolduğunu ve yer değiştirdiğini fark ederek, bunun kaynağını bulmak üzere evinin içine bir kamera yerleştiriyor ve gizemli bir gerçekle karşılaşıyor. Bin-Jip (Boş Ev) filmini izlediyseniz eğer, bu kitapta da filmdekine çok benzeyen bir konu işlenmiş. Daha fazla detay vererek kitabın gizemini bozmak istemem, zaten kısacık bir kitap olduğundan saat bile değil dakikalar içinde bitirebilirsiniz bunu. Ben kapaktaki renk cümbüşüne ve içinde geçen Nagazaki kelimesine vurularak aldım kitabı çünkü Japonya'da geçen ve konusu ya da içeriği Japon kültürüyle ilgili olan olan her türlü sanat eserini seviyorum. Yazarın kendisi Fransız olmasına rağmen, Japon bireyciliğini ve kültürünü güzel anlatmış. Kitapla ilgili sevmediğim tek şey sonunun çok belirsiz ve eksik bitmesi ve herhangi bir olaya bağlanamadan havada kalması oldu, biraz daha uzun tutulup karşı tarafın cevabı ya da bakış açısı verilebilirmiş. Yine de, yalnızlık kokan bu tadımlık ve hoş kitabı okuyun derim.
Nagazaki
NagazakiEric Faye · Sel Yayıncılık · 2014510 okunma
Reklam
Goethe tarihe, "Tanrı'nın gizemli atölyesi " der. Bu gizemli atölye; ayrıntılarla uğraşmaz; sıradanlığa aldırış etmez. İnsanın yıldızının parladığı anı bekler.
Sayfa 180Kitabı okudu
"Bir şey aramış gibi uzaklara, Tuna'nın sularına, gökyüzüne, güneşe bakmaya başladı. Gökyüzü ne kadar güzel, açık, sakin ve derin görünüyordu.Batmakta olan güneş ne kadar parlak ve harikaydı. Uzaklarda Tuna'nın suları ne kadar renkli ve oynak pırıltılarla yanıyordu. Tuna'nın arkasındaki masmavi dağlar, manastır, gizemli geçitler, ağaçların tepelerine kadar sise bürünmüş çam ormanları ise daha da güzeldi. Orada her şey barış ve mutluluk içindeydi. Rostov: Orada olsaydım başka hiç ama hiç bir şey istemezdim diye düşündü.sadece benim içimde ve bu güneş ışığında bu kadar mutluluk varken burada...İnleyişler, acılar ve bu ehemmiyetsizlik, bu telaş..İşte yine aynı şeyi tekrar tekrar haykırıyorlar. Herkes birden geriye doğru koşuyor ve ben de onlarla beraber koşuyorum. Ve işte ölüm.. Ölüm üzerimde dolaşıyor, etrafımda dolanıyor...Her tarafta onu görüyorum, hissediyorum. Bir an sonra ben de bu güneş ışığını, bu suları, bu dağ geçidini bir daha göremeyeceğim."
Sayfa 100Kitabı okudu
"Bir kedi kadar gizemli yazabilmeyi isterdim."
Arno ormandaki adamı düşündüğünde, içinde, hayal gücünü harekete geçiren, yüzlerce soru uyandıran bir merak kıpırdanmaya başladı. Bu gizemli yabancı kimdi? Neden o kulübeye sığınmıştı? Hayal gücü oradan oraya sıçradıkça, merak umudu besliyor ve yabancı adamın görmediği yüzü babasının bildik yüzüyle yer değiştiriyordu. Ya gelen babasıysa..? Ya onlara sürpriz yapmak için saklanıyorsa..? Belki de yardıma gereksinimi vardı? Belki de Arno’nun yardımına!
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.