Gönderi

KaraBeg bir yorumu yanıtladı.
1k - Hasbihal / Sohbet #7
Değerli kardeşlerimiz, Bu haftaki sohbetimiz: 6 Haziran Perşembe akşamı 21:30 da başlayacaktır. Sohbet konusu: İhlas Her hafta 1 sohbetimiz olacak olup günü sabit değildir. Gruptaki 5 arkadaşımızın müsaitliğine göre gün değişmekte olup bu gönderi üzerinde her hafta ilan edilecektir. ❗️Discord sunucumuza katıldığınızda mikrofon izinlerinizi rahatlıkla açabilirsiniz. Çünkü konuşmacılar hariç kimsenin ses veya görüntü açma yetkisi bulunmamaktadır. Discord sunucumuz : discord.gg/UmPV7pcjdm
KaraBeg
KaraBeg
Allahın funny bi kulu
Allahın funny bi kulu
Mert C.
Mert C.
Selîm Gök[h]an
Selîm Gök[h]an
Tâhir Ceyhun Yıldız
Tâhir Ceyhun Yıldız
··3 alıntı·
1 artı 1'leme
·
9,9bin görüntüleme
Elif okurunun profil resmi
Öne Çıkan Yorum
Sohbet #3 Kelime-i tevhid ve Kelime-i şehadet "Kalbinde zerre kadar iman bulunan kimse sonunda Cennet'e girecektir." Hadis-i Şerif Peki nedir zerrece iman? Avamın imanı, iman esaslarına riayet etmesidir. Emrolunanı yerine getirmesidir. Havasın imanı ise bunları ihlas ile yapmaktır. İhlas; Allah'ı görür gibi iman etmektir. Allah'ın bizi daima görmesinin bilincinde, kulun kendi de Rabbini görüyor gibi hilim ve edeple yaşamasıdır. Günün sonunda herkes Allah'ın kuludur. Ancak herkes kulluk vazifesini yerine getirebiliyor mu, düşünmek gerekir. Kelime-i şehadete "Eşhedü" diye başlarız. Şahitlik ederiz. Peki şahitliğimiz kabul edilecek mi? Bizim şahitlik ettiğimize şahidimiz nedir? Ecdadımız namaz bitiminde 3 kere istiğfarda bulunurlarmış. Nedeni sual edildiğinde, "Bizim namazımız bile istiğfara muhtaçtır." demişler. Bizim hem namazımız hem de istiğfarımız istiğfara muhtaç. Öyle ihlaslı bir amel ile gitmeli ki huzura, şahitliğimiz kabul buyrulsun. Kul daima dilini kelime-i tevhide alıştırmalıdır. Acemi bir dilin yaşarken zikretmediğine, son nefeste güç yetirmesi güç olacaktır. Sürekli tekrar hem dile antrenman olacak hem de sürekli bu düsturu hatırlamak kalbe ve yaşayışa sirayet edecektir. Kelime-i Tevhid dedik, La ilahe illallah dedik. Bitti mi, asla. Kızıldeniz Firavun'a mezar olurken Firavun'un dilinden son dökülenler "Musa'nın Rabbine iman ettim." oldu. Ve Rabbinden yardım diledi. Fakat yardım gelmedi. Gelmedi çünkü hem sınav sona ermişti hem de yakarış eksikti. Musa'nın da Rabbi olan Allah (cc) sadece kendisine değil gönderdiği tüm peygamberlere de imanı şart koşmuştu. Bu yolda ancak Hz. Musa'ya ve Rabbi'ne iman eden kurtulacaktı. Hz.Musa'ya, nicelerine ve Resul-i Zişana... Öyleyse söz tamamlanmak ister; ​​La ilahe illallah muhammeden resulullah Kişi iman ehli olurken sadece kendi nasibine çalışmamalıdır. An gelir müşküle derman olmak için kişi itikafından ayrılır. Daima nafile ile meşguliyet nasıl hoşsa Allah rızası için başkalarının derdine koşmak da Allah katında öyle değerlidir. "Kişi bildiği ile iman ederse Allah (cc) ona bilmediğini de öğretir." Bu yolda bilinenle iman etmek, az da olsa süreklilik ve sünnete ittiba bizi kurtaracaktır. Kişi kalbine ve zihnine girenlerin yanında midesine girenden de sorumludur. Mideye giren, ruha sirayet eder. Gıdanın helal oluşu sadece onu kazanırken helal kazanmakla bitecek bir iş değildir. Evimize yaptığımız her alışveriş üzerine dualar okumak, gıdaların üzerindeki gaflet ve zulmeti kaldırması için Rabbimize dua etmek gerekir. Yemeği yapanın abdestli olması, dualarla, zikirle hazırlaması, yemeği yapanın güzel bir ruh hali içinde olması nimetin ruha yük değil şifa olması için ehemmiyetlidir. Son sözde; Kul Cennet için çabalar peki Cemalullah'ı görmeden Cennet neye yarar? Gaye büyükse, davamız ciddiyet ister. * Son sohbette yanlış hatırlamıyorsam
KaraBeg
KaraBeg
abiydi
İmam Gazali
İmam Gazali
ve
Kalplerin Keşfi
Kalplerin Keşfi
'den bahsetmişti. Sohbetin sabahı gidip ilk iş kitabı almıştım. Hala okuyorum büyük bir hayranlıkla. Bu sohbette kitap önerisi
Mert C.
Mert C.
'den
Tarikat-ı Muhammediye
Tarikat-ı Muhammediye
* Sohbet notlarını paylaşmaya çalıştım sürçü lisan ettiysem affola. Naçizane; kendinizi hiç bir hususta borçlu hissetmeyin abilerim. Kendi aranızda sohbet ediyordunuz, bizleri de dahil ettiniz. Ancak duacı oluruz. Selametle.
KaraBeg okurunun profil resmi
Her yorum kıymetliydi lakin burda istifadeye delil ve emek var. Allah-û Tealâ razı olsun kardeşim. Rabbim iki cihan saadeti nasip etsin...
1 sonraki yanıtı göster
ᛍ ᴀ ҡ ꜱ ᴀ̂   ҡ υ ş̾ υ ᛍ okurunun profil resmi
06.06.2024 | 21:30 | İHLÂS Esselâmu aleyküm ve rahmetu’llâhi ve berekâtûhû.. Bu haftanın konusu ihlâs idi. Aşağıda hem sohbetimizden aldığım notlar hemde kendi almış olduğum notlar karışık hâlde yazılmıştır. Rabbim istifadeli kılsın 🤲🏽 İhlâs kelimesi, sözlükte “arınmak, saflaşmak, kurtulmak” mânâsındaki hulûs/halâs kökünden türetilmiş olup “bir şeyi, içine karışmış ve değerini düşürmüş olan başka şeylerden temizleyip arındırmak, saflaştırmak” anlamına gelir. Allah’ın dışındakilerden teberrî/uzaklaşma, ayrılık ve kurtuluş anlamı da vardır. İhlâs kelimesi, terim olarak “ibâdet ve iyilikleri riyâdan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak” demektir. Kur’ân-ı Kerim’in 112. sûresine İhlâs adı verilmesinin sebebi, bu sûrenin hâlis tevhidi ifade etmesi ve tevhid/ihlâs ehlinin halâsından/kurtuluşundan dolayıdır. İman ve amel dürüstlüğü olarak tanımlanabilecek ihlâsın nihâî anlamı Allah dışındaki herşeyden uzaklaşmaktır (Râgıb, Müfredât, s. 155). İhlâs, bir şeyi saf, temiz ve arıtılmış hale getirmek, kalbi temizlemek, çıkar ve şöhret amacı güdülmeyen, içten, riyâsız, samimi sevgi ve bağlılık demektir. İslâmî literatürde ihlâs, daha geniş olarak şirk ve riyâdan, bâtıl inançlardan, kötü duygulardan, çıkar hesaplarından ve genel mânâda gösteriş arzusundan kalbi temizlemeyi, her türlü hayırlı faâliyete iyi niyetle yönelmeyi ve her durumda yalnızca Allah’ın rızâsını gözetmeyi ifade eder. ⋆ ⋆ ⋆ Allah Resûlu aleyhi salâtû vesselâm efendimiz ; "(...) şeytan, her birinizin içinde, vücudunuzda kanın dolaştığı gibi, (kendisini hissettirmeden) dolaşır." buyurmuştur. ⋆ ⋆ ⋆ Bir ibadet ya Allah için yapılır ya nefs için. Allah’ın rızasından gayrı kim için ne için yapılırsa o gizli şirk olur. ⋆ ⋆ ⋆ İhlâs ; Allah ile kul arasında bir sır’dır. ⋆ ⋆ ⋆ Yaptığımız her işin temelinde Allâh'ın rızası varsa bu ihlâstır. ⋆ ⋆ ⋆ İhlâs'ın özü kalptir. ⋆ ⋆ ⋆ Cebrail aleyhisselâm sahabe içerisinde hiç kimsenin tanımadığı beyaz elbiseli, saçları siyah, üzerinde yolculuk eseri olmayan bir insan suretinde gelmiştir. Peygamber Efendimizin huzuruna gelmiş, ellerini dizlerine koymuş ve sorularını şöyle sıralamıştır. "İslam nedir ?" sorusu üzerine Peygamberimiz ''İslâm Allah'tan başka ilah olmadığına ve Hz.Muhammed'in onun peygamberi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, haccetmektir.'' buyurdu. Gelen şahıs (Hz.Cebrail) ''Doğru söyledin'' dedi. Hadisi rivayet eden Hz.Ömer; ''Biz şaşırdık. Hem soru soruyor hemde cevabı tasdik ediyordu'' " İmân nedir?" sorusunada Peygamberimiz ''İmân Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe (cennet, cehennem, hesap, mizan vs.) ve kadere inanmaktır.'' buyurdu. Hz.Cebrail yine ''Doğru söyledin'' dedi ve "İhsân nedir?" diye sordu. Peygamberimiz ''İhsân , Allah'ı görüyormuş gibi ona kullukta bulunmaktır. Her ne kadar sen onu göremesende o seni görmektedir.'' buyurdu. Daha sonra kıyametin zamanı, ve kıyametin alametleriyle ilgili sorularada Peygamber Efendimiz cevap vermiştir. Sorularını soran (Hz.Cebrail) ordan uzaklaşınca Peygamberimiz sahabeye '' Bunu tanıdınız mı? '' diye sorar. Sahabe ''Allah ve Resulü daha iyi bilir'' dediler. Peygamberimiz ''Bu Cebrail idi. Dininizi öğretmek için geldi'' buyurdular. Bu hadis-i şerifde iman, islam ve ihsan açıklanmıştır. ⋆ ⋆ ⋆ Onların karınlarından, fers (yarı sindirilmiş gıdadır) ile kan arasından (çıkardığımız) halis, içenlere (içimi) kolay süt içiriyoruz.(Nahl/66) Sütün hâlisliği, ancak içerisinde kan ve pislik karışmamış ve bir de süte karışması mümkün olan her şeyden arınmış olmasıdır. İhlâs'ın zıddı İşrak (karıştırma)tır. Bu bakımdan muhlis olmayan kimse müşriktir. Ancak şirk birkaç derecedir. Tevhid hususundaki ihlâs'a, ulûhiyetteki ortak koşma (şirk) zıd düşer.Şirkin bir kısmı gizli, bir kısmı da açıktır. İhlâs da böyledir. İhlâs ile zıddı olan şirk kalbe inerler. Bu bakımdan bunların merkezi kalptir. Bu da ancak kasd ve niyetlerdedir. Biz niyet'in hakîkatini anlatmış ve onun teşvik edicilere uyma demek olduğunu söylemiştik. Bu bakımdan kişiyi, durulmaya teşvik eden çıkan fiile ihlâs denir. ⋆ ⋆ ⋆ Allah Teâlâ bir hadîs-i kudsî'de şöyle buyurmuştur: Ben ortaklık bakımından,ortakların en zenginiyim! (Ortaklık kabul etmem). Nefis dünyanın nasiblerinden herhangi birine meyledip rahata kavuşur, kalp ona ister az, ister çok olsun meylederse amel bulanır; ihlâsı gider. İnsan dünyadaki nasiplerine ve şehvetlerine çok düşkündür. Fiillerinin ve ibadetlerinin çok azı dünyada acelece verilen istek ve paylardan kurtulabilir. Bunun içindir ki 'Hayatında bir lâhza da olsa Allah'ın rızasını ihlâsla isteyebilen kişi kurtulmuştur' denilir. ⋆ ⋆ ⋆ İhlas Hakkında Şeyhlerin Sözleri ✓ Sehl et-Tüsterî şöyle demiştir: 'İhlâs, kulun sükûn ve hareketlerinin yalnızca Allah için olmasıdır. ✓ Ebu Osman şöyle demiştir: 'İhlâs daima yaradan(ın fazlın)a bakmaktan dolayı, halkın bakışını unutmaktır' ✓Cüneyd el-Bağdadî şöyle demiştir: 'İhlâs, ameli her türlü bulanıklıktan arındırmaktır'. ✓ Fudayl b. İyaz şöyle demiştir: 'Ameli insanlar için terketmek riya; onlar için yapmaksa şirktir. İhlâs ise, Allah'ın, kulu bu iki felâketten korumasıdır'. 'İhlâs, murâkabenin devamından ve dolayısıyla bütün hazları unutmaktan ibarettir!' denilmiştir. ⋆ ⋆ ⋆ Hz. Peygamber, kendisine ihlâs'ı soran kimseye şöyle cevap vermiştir: 'Rabbim Allah'tır' demen ve sonra da emrolunduğun gibi dosdoğru olmandır. Hz. Peygamber şunu kastetmiştir: Nefsinin hevâsına da nefsine de ibadet etme! Ancak rabbine ibadet et ve ibadetinde dosdoğru ol. Emrolunduğun gibi hareket et! Hz. Peygamber'in bu sözü, Allah'tan başka herşeyi kesip atmaya işarettir ki bu da hakîki ihlâstır. ⋆ ⋆ ⋆ İhyâ-u Ulûmi'd-Dîn 'den ⤸ İhlas'ı Bulandıran Afetler ve Bunların Dereceleri İhlâs'ı karıştıran âfetlerin bir kısmı açık, bir kısmı ise gizlidir. Ancak bazıları, açık olmasına rağmen zayıf, bazıları da gizli olmasına rağmen kuvvetlidir. Gizlilik ve açıklıktaki derecelerin değişikliği ancak bir misal ile anlaşılır. İhlâs'ı karıştıran şeylerin en belirgini riyadır. Bu bakımdan riya ile ilgili bir misal verelim: I. Derece Namaz kılan kimse ibadetinde ne kadar muhlis olursa olsun, şeytan onun kalbine âfetini sokar. O namaz kılarken bir cemaat kendisine baktığında veya içeri herhangi bir kimse girdiğinde şeytan ona 'Namazını güzel kıl da burada bulunanlar sana vekar ve sülûk gözüyle baksınlar. Seni hafife alarak gıybetini yapmasınlar' der. Böylece azaları huşûa kavuşup, hareketten kesilir ve kıldığı namazı elinden geldiği kadar güzelleştirmeye bakar. Bu durum müridlerle mübtediler için gizli değildir. II. Derece İkinci derece, müridin bu âfeti anlayıp ondan sakınmasıdır. Bu bakımdan bu hususta şeytana itaat ve iltifat etmez. Namazına eskisi gibi devam eder. Bu sefer şeytan hayır kisvesine bürünerek ona şöyle der: 'Sen öndersin! Herkesin gözü üzerindedir. Senin yaptığın örnek olur; halk sana uyar. Dolayısıyla eğer güzel yaparsan, onların amellerinin sevabı kadar sevap da sana yazılır. Eğer kötü yaparsan günah defterine geçer. Öyleyse bunların yanında amelini güzelleştir. Belki de huşû ve ibadetin güzelliği hususunda sana uyarlar'. Şeytanın bu desisesi birincisinden daha engindir. Bazen birincisiyle kanmayan bununla kanar. Bu da riyanın ta kendisi olup ihlâsı iptal eder; zira bu kişi huşu ve ibadetin güzelliğini hayır olarak görüyorsa; bu hayri, niçin başkası için (cemaat içerisinde) terketmeye razı olmuyor da tek başına olduğu zaman terkediyor? Bu kişinin yanında başkasının nefsinin, kendi öz nefsinden daha aziz olması mümkün değildir. Bundan dolayı da bu katıksız bir kandırmadır. Ancak ona uyan kimse nefsinde müstakim olmuş, kalbi nûrlanmış bir kimsedir; nûru başkasına aksetmiş olup bundan dolayı sevap vardır. Önderlik taslayan kimsenin hareketi ise katıksız nifak ve gururdur. Kendisine uyan sevap sahibi olduğu halde kendisi bu kanışından dolayı sorumludur ve esası olmayan bir vasıf ortaya koyduğundan dolayı ceza görecektir. III. Derece Üçüncü derece, bir önceki dereceden daha ince olup kulun bu hususta nefsini denemesi ve şeytanın hilesine karşı uyanık olmasıdır. Tek başına bulunduğu sıradaki durumu ile cemaat içerisindeki durumu arasındaki değişikliğin riyanın su katılmamış cinsinden, ihlâsın ise tek başına kıldığı namazının cemaat içerisindeki namazıyla aynı olması demek olduğunu bilmesidir. Böylece âdeti olmadığı halde halkın görmesi için huşûa bürünme hususunda hem kendi nefsinden, hem de rabbinden utanır Bubakımdan böyle bir kimse tek başına kılarken, namazını, nefsine yönelip cemaat içerisinde kılıyormuş gibi güzelce edâ eder. Cemaat içerisinde de tıpkı bu şekilde namaz kılar. İşte bu derece de engin riyadandır; zira tek başına kılarken namazını güzelce eda etmesi, cemaat içerisinde güzel namaz kılmayı âdet edinmek içidir. Bu durumda, ikisi arasında hiçbir fark yapmamış olur. O halde, tek başına olduğunda da, cemaat içerisinde de bu kimsenin iltifatı insanlaradır. İhlâslı olması ise, namazını hayvanların görmesi ile insanların görmesi arasında fark görmemesidir. Bu kimsenin nefsi, halk arasında âdâbına riayet etmeksizin namaz kılmaya razı değildir. Diğer taraftan bunu riyakâr bir şekilde yapma hususunda da nefsinden utanmaktadır ve bu sıfatın, tek başına kıldığı namaz ile cemaat arasındaki namazının aynı olmasıyla ortadan kalkacağını zanneder. Oysa durum böyle değildir; çünkü bu riya sıfatının kalkması, ancak, tenhada ve cemaat içinde cansızlara iltifat etmediği gibi, insanlara da iltifat etmeyişine bağlıdır. Oysa yukarıda bahsi geçen zorlama ise, tenhada da cemaat içerisinde de himmeti halk ile meşgul olan kimseden çıkmıştır. Bu da şeytanın gizli hilelerindendir. IV. Derece Dördüncü derece ki daha ince ve daha gizlidir namazda olduğu sırada insanların kendisine bakmasıdır. Bu durumda şeytan 'Halk için huşûa bürün' diyemez; zira kişi bunun hile olduğunu bilmektedir. Bu bakımdan şeytan ona 'Allah'ın azamet ve celâlini düşün! Düşün ki sen kimsin ve kimin huzurunda bulunuyorsun? Kalbin kendisinden gafil olduğu halde Allah'ın ona bakmasından utan!' der. Şeytanın bu sözleri ile kalbi huzura erer, azaları huşûa bürünür ve kişi bunun, ihlâsın ta kendisi olduğunu zanneder. Oysa bu, hile ve aldanışın ta kendisidir; zira kişinin huşûa bürünmesi, Allah'ın celâline bakmasından ileri gelseydi, bu durum yalnızca cemaat içerisinde kıldığı namazlar için geçerli olmayıp tek başına kıldığı namazlar için de geçerli olurdu. Bu âfetten emin olmanın alâmeti, kişinin, tek başına olduğunda bu düşünceye sahip ol-masıdır. Cemaat içerisinde olduğu gibi tek başına bulunduğunda da namazlarını bu şekilde eda etmeye alışmıştır. Bu düşüncenin oluşmasında başka şeyler rol oynamaz; tıpkı hayvanın hazır bulunmasının bu düşüncenin oluşmasından etkili olmadığı gibi... Bu şekilde hallerinde insan ile hayvanın görmesi arasında fark bu-lunmayan kişi İhlâsın duruluğundan hariç sayılır. Bu kişinin içi riyanın gizli şirkiyle kirlidir. Bu şirk âdemoğlunun kalbinde kapkara bir karıncanın kapkara bir gecede kapkara bir taş üzerinde bıraktığı izden daha gizlidir. Nitekim bu hususta haber vârid olmuştur.** Şeytandan, ancak ince düşünceli, Allah'ın koruması, tevfik ve hidayetiyle saadete eren kimseler kurtulur. Aksi takdirde şeytan, Allah'ın ibadetine yönelenlerin yakasını bırakmaz. Bir an bile yoktur ki onları, hareketlerinin her birinde riyaya zorlamasın. Hatta gözlerine çektikleri sürmede, bıyıklarının kırpılmasında, cuma günü sürülen kokuda, giyilen elbisede bile yakalarını bırakmaz; zira bunlar muayyen vakitlerde yapılan belirli sünnetlerdir. Nefsin bu sünnetlerde de gizli bir payı vardır; çünkü halkın bakışı bunlara bağlıdır. Tabiat bunlara ünsiyet verir. Bu bakımdan şeytan kişiyi bunu yapmaya teşvik ederek 'Bunlar terkedilmesi uygun olmayan sünnetlerdir!' der. Kalbin bu sünnetlere karşı gizlice kabarması, o gizli şehvetten ötürüdür veya öyle bir şekilde karışıktır ki bıından dolayı ihlâs hududunu aşar. Kişi bu âfetlerden bütün gün sağlam kalmadıkça hâlis değildir. Bilakis mâmur, nazif, imareti güzel bir camide itikâfa giren kimsenin tabiatı bu camiye alışır. Bu bakımdan şeytan onu burada itikâfa girmeye teşvik eder; ona itikâfın faziletlerini sayar. Bazen de gizli muharriğin onu camiin güzel suretine alıştırmasıdır. Tabiatının onunla ferahlık hissetmesidir. Bu da iki camiden birinin veya iki yerden birine, diğerinden daha güzel olduğu için meyletmesiyle anlaşılır. Bütün bunlar tabiatın karışıklıklarıyla ve nefsin bulanıklıklarıyla karışmaktır ve İhlâsın hakîkatini iptal edici şeylerdir. Hayatıma yemin ederim ki hâlis altına karışan nikelin de değişik dereceleri vardır. Bir kısmı altına galebe eder. Bir kısmıysa altından daha azdır; fakat kolayca farkedilir. Bir kısmı da vardır ki ancak basiret sahibi sarraflar tarafından anlaşılabilecek şekilde incedir. Kalbin hilesi, şeytanın desisesi, nefsin habaseti ise bundan daha engin ve daha incedir. 'Âlimin iki rek'at namazı, bir cahilin bir senelik ibadetinden daha üstündür!' denilmiştir. Burada amellerin âfetlerinin inceliklerini basiretiyle sezen âlim kastedilmektedir ki bu sayede kurtulabilsin; zira cahil ibadetlerin zâhirine bakıp onunla aldanır. Tıpkı köylünün karışık altının kırmızılık ve yuvarlaklığına bakıp da aldanması gibi... Oysa o altın karışıktır. Tam ayarlı altının bir kırat'ı ki basiret sahibi sarraf onu tercih eder ahmak cahilin tercih ettiği tam bir altından daha hayırlıdır. İşte ibadetlerle ilgili şeyler de böyle değişir. Hatta daha şiddetli, daha korkunçtur. Çeşitli amellere karışan âfetlerin giriş yerlerinin kontrol altına alınması ve sayılması mümkün değildir. Bu bakımdan misal olarak söylediklerimizle yetinilmelidir. Zeki kimse, azdan çoğu anlayabilir. Ahmak kimseye ise ne kadar anlatılsa fayda vermez. Bu bakımdan tafsilatın hiçbir faydası yoktur. ** Hz. Ebubekir'in, Hz. Âişe'nin, İbn Abbas'ın ve Ebu Hüreyre'nin hadîslerinden rivayet edilmiştir. (Kitab'ul-İlim'de geçer) ⋆ ⋆ ⋆ Risalei Nur külliyatı - Lemâlar ✓ BİRİNCİ DÜSTURUNUZ Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir. ✓ İKİNCİ DÜSTURUNUZ Bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemektir. Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır. Hem nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârâne uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkit edip, sa’ye şevkini kırıp atâlete uğratmaz. Belki bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakikî bir tesanüd, bir ittifakla gaye-i hilkatlerine yürürler. Eğer zerre miktar bir taarruz, bir tahakküm karışsa, o fabrikayı karıştıracak, neticesiz, akîm bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak. İşte, ey Risale-i nur şakirtleri ve Kur’ân’ın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzâlarıyız. Ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz. Ve sahil-i selâmet olan Dârüsselâma ümmet-i Muhammediye yi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz. Elbette, dört fertten bin yüz on bir kuvvet-i mâneviyeyi temin eden sırr-ı ihlâsı kazanmakla tesanüd ve ittihad-ı hakikîye muhtacız ve mecburuz. Evet, üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi, hakikî sırr-ı ihlâs ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı tarihiye şehadet ediyor. Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta herbir fert, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır. ✓ÜÇÜNCÜ DÜSTURUNUZ Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz. Evet, kuvvet haktadır ve ihlâstadır. Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar. Evet, kuvvet hakta ve ihlâsta olduğuna bir delil, şu hizmetimizdir. Bu hizmetimizde bir parça ihlâs, bu dâvâyı ispat eder ve kendi kendine delil olur. Çünkü, yirmi seneden fazla kendi memleketimde ve İstanbul’da ettiğimiz hizmet-i ilmiye ve diniyeye mukabil, burada, yedi sekiz senede yüz derece fazla edildi. Halbuki, kendi memleketimde ve İstanbul’da, burada benimle çalışan kardeşlerimden yüz, belki bin derece fazla yardımcılarım varken, burada ben yalnız, kimsesiz, garip, yarım ümmî; insafsız memurların tarassudat ve tazyikatları altında, yedi sekiz sene sizinle ettiğim hizmet, yüz derece eski hizmetten fazla muvaffakiyeti gösteren mânevî kuvvet, sizlerdeki ihlâstan geldiğine kat’iyen şüphem kalmadı. Hem itiraf ediyorum ki, samimî ihlâsınızla, şan ve şeref perdesi altında nefsimi okşayan riyâdan beni bir derece kurtardınız. İnşaallah tam ihlâsa muvaffak olursunuz, beni de tam ihlâsa sokarsınız. Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (r.a.), o mucizevâri kerametiyle ve Hazret-i Gavs-ı Âzam (k.s.) o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binaen iltifat ediyorlar. Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizi mânen alkışlıyorlar. Evet, hiç şüphe etmeyiniz ki, bu teveccühleri ihlâsa binaen gelir. Eğer bilerek bu ihlâsı kırsanız, onların tokadını yersiniz. Onuncu Lem’adaki şefkat tokatlarını tahattur ediniz. Böyle mânevî kahramanları arkanızda zahîr, başınızda üstad bulmak isterseniz, "وَيُؤْثِرُونَ عَلٰى اَنْفُسِهِمْ" : “Başkalarını kendi nefislerine tercih ederler.” Haşir Sûresi, 59:9 sırrıyla ihlâs-ı tâmmı kazanınız. Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize şerefte, makamda, teveccühte, hattâ menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz. Hattâ, en lâtif ve güzel bir hakikat-i imaniyeyi muhtaç bir mü’mine bildirmek ki, en mâsumâne, zararsız bir menfaattir; mümkünse, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, istemeyen bir arkadaşla yaptırması hoşunuza gitsin. Eğer “Ben sevap kazanayım, bu güzel meseleyi ben söyleyeyim” arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur; fakat mâbeyninizdeki sırr-ı ihlâsa zarar gelebilir. ✓ DÖRDÜNCÜ DÜSTURUNUZ Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmektir. Ehl-i tasavvufun mâbeyninde fenâ fi’ş-şeyh, fenâ fi’r-resul ıstılahatı var. Ben sufî değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte fenâ fi’l-ihvân suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna tefânî denilir. Yani, birbirinde fâni olmaktır. Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır. Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlât, şeyh ile mürid mâbeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üssü’l-esası, samimî ihlâstır. Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var; ortada tutunacak yer bulamaz. Evet, yol iki görünüyor. Cadde-i kübrâ-yı Kur’âniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var. İnşaallah, Risale-i Nur yoluyla Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın daire-i kudsiyesine girenler, daima nura, ihlâsa, imana kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir. Ey hizmet-i Kur’âniyede arkadaşlarım! İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, rabıta-i mevttir. Evet, ihlâsı zedeleyen ve riyâya ve dünyaya sevk eden tûl-i emel olduğu gibi, riyâdan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, rabıta-i mevttir. Yani, ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır. Evet, ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat, Kur’ân-ı Hakîmin · اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَ ‘‘Her nefis ölümü tadıcıdır.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:185 · كُلُّ نَفْسٍ ذَاۤئِقَةُ الْمَوْتِ ‘‘Muhakkak ki sen de öleceksin, onlar da ölecekler.” Zümer Sûresi, 39:30 gibi âyetlerinden aldığı dersle, rabıta-i mevti sülûklarında esas tutmuşlar; tûl-i emelin menşei olan tevehhüm-ü ebediyeti o rabıta ile izale etmişler. ⋆ ⋆ ⋆
Elif okurunun profil resmi
Sohbet #4 Kelime-i tevhid ve Kelime-i şehadet "İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı/dirençli davranıp Müslümanca yaşayan kimse, avucunda kor tutan kimse gibi olacaktır.” Hadis-i Şerif İman kafeslenecek bir şey değildir. (Hatta hususan kuş misali, uçtu uçacak bir halde kalp kafesimizde ikamet edendir.) Kafeslenemez ve bir kere iman ettim, benimle kabre kadar gelecektir, diye emin olunamaz. Dünyada ehemmiyet verip Allah'ın emirleri önünde tuttuğumuz her maddi ve manevi nesne ya da hal bizim putumuzdur, şirke giden yolumuzdur, imanımızı kaybetmeye sebebimizdir. Peygamberimiz Resül-i Zişan (sav) buyuruyor ki "Şirk karanlık bir gecede, siyah bir taş üzerinde, siyah bir karıncanın yürümesinden daha gizlidir." Bu yüzden daima iman tazelemeye, imanımızı canlı tutmak için çabalamaya muhtacız. La ilahe illallah. Allah'tan başka ilah yoktur. İlah kimdir? Rızası gözetilendir ilah. Kendine kulluk edilendir. Kendinden istenecek olandır. Kanun koyucudur ilah. Peki günümüzde demokrasi adı altında başka kanun koyuculara evet demek, oy vermek, onları da ilah kabul etmek midir? Niyet... Bizler bu ülkenin, şeriatsız bir yurdun bir bakıma yetim çocukları gibiyiz. Oy verirken demokrasiyi ya da kanun koyucuları desteklemek için oy vermiyoruz. Bizim için egemenlik kayıtsız şartsız Allah'ındır (cc). Bizim için tek gerçek şeriattır. Bizim tek kanun koyucumuz Allah'tır (cc). Biz oy vererek dinimize, şeriatımıza aykırı ve düşman biri başa gelmesin diye oy veriyoruz. Şeriata yollar açmak için oy veriyoruz. Bunun yanında, oy verip kenara çekilmiyoruz. Kadir Mısıroğlu hocam der ki "Sen istiyorsun ki bu akşam yatayım yarın şeriat iktidar olsun acaba onu yürütecek dirayette, olgunlukta mısın?" Her birimiz bir çobanız ve kendi sürümüzden mesulüz. Ülkemizde şeriatın hüküm sürmemesi bizim evimizde şeriatı yaşamamıza engel değildir. Biz önce kendi kalbimize sonra kendi ülkemize/evimize şeriatı getireceğiz. Karar alışımızdan nefes alışımıza kadar Allah'ın kanunu hakim olacak ki bir gün evlerimizden taşsın ve sokaklarımız da şeriat olsun. (Amin) Kitap önerisi:
Dil Belası
Dil Belası
Allah her birinizden razı olsun. Selametle.
ᛍ ᴀ ҡ ꜱ ᴀ̂   ҡ υ ş̾ υ ᛍ okurunun profil resmi
28.05.2024 22:30 Sohbet 6 [ Eʟғᴀ̂ᴢ-ı Kᴜ̈ғᴜ̈ʀ] Kaynak: Ehli Sünnet Akâidi - Mehmet Zahid Kotku Bu küfrü mücib sözler o kadar fenâ ki evvela insanı dinden çıkarıyor. Sonra karısının şer'an boş olmasına otomatik olarak sebep oluyor, sonra da haccı varsa o da iptal oluyor, yani yok oluyor. Tabi bu da çok acı ve çok yanlış bir harekettir. Binâenaleyh her mü'min-i muvahhid kardeşimizin bu çirkin ve acı âkıbetten kurtulması için bunları açıklamayı en büyük bir borç ve bir vazife sayarak saymaya çalışalım. Bunların bir kısmı, evvelce yazılan Mü'minlere Vaazlar kitabında bir miktar yazılmışsa da bu yazacaklarım orada da yazılmamış olduğundan burada da onları yazmak mecburiyetini hissetmekteyim. Cenâb-ı Hak cümlemizi bu küfrü mûcib olan, Hak'tan uzaklaşma- mıza sebep olan ahlâksızlıklardan, çirkin ve fenâ olan büyük ve küçük günahlardan muhafaza buyursun. Âmîn. 1. Her söz ve iş ki dini istihfaf, yani hafif görmeye, kıymetsizliğine sebep ola; o sözü söyleyenin veya o işi işleyenin küfrüyle hükmolunur ve maazallah dinden çıkıp mürted olmasına sebep olur, ister sahiden ister şakadan olsun. O küfr-i inâdîdir. Zira o şey, dini istihfafa sebeb- dir. Bu hâl, ekseriyetle cemiyetlerde insanları güldürmek ve eğlendirmek için hususî tutulan kimselerde çokça görülür. 2. Hak Teâlâ hazretlerini, şân-ı ulûhiyyetine layık olmayan sözlerle vasfetmek, anlatmak veyahut esmâ ve sıfatlarından veya emir ve nehyettiği şeylerden birisiyle istihzâ etmek veya vaad ettiği cennetiyle veya vaîdi olan azap ve cehennemden birini inkâr ile veyahut Hakk'a cehl, acz, noksan veya cevr ve zulüm nispet ile veya mekân isnâdıyla. 3. Her kim olursa olsun, kasten abdestsiz namaz kılsa mutlaka kafir olur. Eksen tursa olsun, steak için bazı menfaatperestlerin yaptıkları gibi. 4. Bilerek, kıbleden başka tarafa veya necâsetli elbise veya çamaşır ile dini istihfaf için namaz kılmak. 5. Lüzumsuz yere beline, papazların bağladıkları “zünnar” denilen kuşağı bağlamak. 6. Keferenin bayramlarında onlarla bayram eden ve o gün onların işlediklerine muvafakat eyleyen ve o güne tâzim için satın almadığı şeyleri satın alanlar (hindi ve benzerlerini). Ve Noel Babaya iştirak edenler ve o günde onlara bir şeyler hediye edenler. Bu gibi şeyler, mü'minden sâdır olmaz. Meğer ki aslında kâfir ola. 7. Kâfirlerin âyinlerini hoş görüp beğenen. 8. İnsan karşılamak için huzurlarında hayvan kesenler ki bu hayvanlar bilittifak ölüdür, yenmesi de câiz değildir. 9. Haramlardan sevap ummak. 10. Hak'tan gayrıya secde etmek. 11. Peygamberlikleri sabit olan enbiyâdan birinin nübüvvetini inkâr etmek. 12. Meleklerden ve peygamberlerden birini istihfaf etmek, ehemmiyetsiz görmek. Gerek fakirliklerinden ve gerekse hastalıklarından nâşî olsun. 13. Âişe radıyallahu anhâ vâlidemize, layık olmayan sözü söylemek. 14. Ebû Bekir radıyallahu anh'ın sohbetini, imâmetini, halifeliğini kabul etmemek. 15. Ömerü'l-Fârûk radıyallahu anh'ın hilâfetini inkâr etmek. 16. Bezzâziye'de der ki; “Râfizî, Hazret-i Ebû Bekir ile Hazret-i Ömer'e sebbeylese küfrüyle hükmolunur." 17. Cevhere'de der ki; "Hazret-i Ebû Bekir ve Hazret-i Ömer'e ve sâir sahâbe-i güzîn radıyallahu anhüm'e sebb ve ta'n eylemek küfürle beraber katli de vacib kılar. Böylelerinin tevbelerinin kabulünde ihtilaf olunmuştur. Lakin tevbelerinin kabul olunmamasına fetva verilmiştir. 18. Bir kimse, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kabağı severdi dese; öteki adam da; "Ben sevmem." dese - ve bunu ihanet tarikiyle söylese-. 19. "Allahu Teâlâ, bana bununla emredeydi işlemezdim." dese. 20. "Kıble bu tarafa olsaydı namazı da kılmazdım." dese. 21. "Allah bana cenneti verse sensiz istemem veyahut girmem." dese. 22. "Seninle cennete bile girmem." dese. 23. "Cenneti istemem. Benim istediğim O'nu yani Allah'ı görmektir." dese. 24. "Dünyayı, âhiret için terk eyle." diyene karşı; "Peşin olan şeyi yani dünyayı âhiret için terk edemem." dese. 25. Farzlardan bir farzı inkâr eden yani 32 farzdan birisini inkâr eden. 26. Vitir namazının ve kurbanın asıllarını inkâr eden. 27. Ezân-ı Muhammedî ile eğlenenler. 28. Kıyamet ahvâllerinden birini inkâr eden. Mesela hesabı, amellerin tartılmasını, sırat köprüsünü, cennet ve cehennemi vesaire gibi şeyleri inkâr. 29. Haramlığı delîl-i kat'î ile bilinen haramlara helâl demek; şarap gibi, domuz eti yemek gibi. Haramlığını bildiği halde işlerse fâsık olur. 30. Âyât-ı Kur'âniyye'den birini inkâr eden. 31. Kur'an'dan bir âyeti tebdil eden. 32. Kur'ân-ı Azîm'i hor gören. 33. Kur'ân-ı Azîm'i istihfaf eden. 34. Âlât-ı lehv çalınırken Kur'an okuyan. 35. Haram yerken, içerken veya haram bir şey işlerken "bismillah" diyen. 36. Haram şeyi işledikten sonra "elhamdülillah" diyen. (Bunda ihtilaf vardır.) 37. Emredilecek yerde, mesela "ye" denilecek yerde, "iç" denilecek yerde veya izin isteyen kimseye "gir" diyecek yerde "bismillah" dese. Zira zillet makamında Allahu Teâlâ'nın ismini kullanmak ihanettir. Allahu Teâlâ'nın ismine ihanet ise küfürdür. Bu gibi sözlerden son derece sakınmak gerektir. 38. "Helâl lokma ye." diyen kimseye, "Haram bana helâldan sevgilidir." diyen kimse. 39. Haram olan bir şeye, "Bu helâldir." diyen kimse. (Böyle itikad ederse.) 40. "Şarabın haramlığı Kur'an ile sabit değildir." diyen kimse. 41. Büyük ve küçük günahlardan birini helâl kabul eden. 42. Hanımıyla hayız hâlinde mücâmaatı helâl itikad eden. (Bazılarınca kâfir olmaz ve lâkin "Günahkâr olur." demişler.) 43. Lûtîliğe helâldir, diyen. 44. Vâiz ve müderrisleri taklit eden ve bu taklitçiliğe gülenler. Şer-i şerîfi istihfaf ettiklerinden cümlesine tecdîd-i îmân ve tecdid-i nikâhla emrolunur. Haccını yapmışsa tekrar gitmek lazımdır. 45. İlmi ve alimi istihzâ eden. 46. Bir alime veya bir fakihe sebepsiz söven kimsenin küfründen korkulur. 47. Bir müslümana "Yâ kâfir!" diye hitap edip bu sözle şetm murâd ederse ve onunla onun küfrüne itikad ederse. 48. "Yâ kâfir!" veya "Yâ Yahudi!" diye kendisine seslenene; "Lebbeyk!" yani "Buyurun efendim!" diyen kimse. 49. Günahı tahkir eden ve o günahın sebeb-i ukûbet yani azaba sebep olduğuna inanmayan. 50. Günahları, mâsiyetleri, kabîh, fenâ görmeyen ve ibadet ve taati de güzel görmeyen. 51. Taat üzere sevap, mâsiyet üzerine de ikâb olduğu itikadında bulunmayan. 52. "Ben sevap ve ikâbdan berîyim." diyen. 53. İmanında şekkeden. 54. "Kur'ân-ı Kerîm mahlûktur." diyen. 55. "Mutlak iman mahlûktur." diyen. İman; kuldan ikrar ve tasdik cihetinden mahlûk ve Hak'tan hidayet cihetinden gayr-ı mahlûktur yani mahlûk değildir. 56. "Meksi, mukâtaa tarikiyle ahz edene mübarek olsun." diyen. (Meks, öşürcülerin öşrü aldıktan sonra fazla olarak aldıkları paraya derler ki bir nev'i rüşvettir.) Öşür şer'idir. Mahsulâtın onda biri devlete veya fukarâya veya hayır yerlerine verilir ki bir nev'i zekâtın mahsulden alınan kısmına derler. Bunları toplamak için öşürcüler tayin olunur. Mahsul vakti köylerden ve mahsul sahiplerinden alınan miktara denir ki bu meşrûdur, bundan fazlası haksızlık ve zulümdür. Veya satılan maldan alınan akçeye derler ki ona o gün "hâc" derlermiş. Veya malı değerinden aşağı almak ki bir nev'i haksızlık ve zulümdür. Bu gibi, haksızlıklarla alınan paralara "Mübarek olsun." demek, bana kalırsa kumar ve emsalinden alınan paralara da "Mübarek olsun." demek aynıdır. 57. "Falan işi yaptım ise veya falan işi yaparsam kâfir olayım." dese. 58. Gaybı biliyorum iddiasında bulunan, tasdik eyleyen. 59. "Ben çalınan malları bilirim." diyen. 60. "Bana cinler haber verir." diyen ve onun bu sözünü tasdik eyleyenler. Zira gaybı ne ins bilir ve ne de cin bilir. Bilakis yalnız Cenâb-ı Hak bilir. 61. Şahitsiz nikâh olunsa "Allah'ı ve Resûlü'nü ve melekleri şahit tuttum." dese. 62. Karga sesini işitip yolundan dönen kimse; tavşan yoldan geçerse yolundan kalan kimsenin küfürlerinde ihtilaf olunmuştur. 63. Bir müddet küfrü kasteden, cemî-i ömründe kâfir olur. 64. Başkasına söylemek üzere küfrü telkin eden kimse derhal kâfir olur. O adam ister söylesin ister söylemesin. 65. "Allahu Teâlâ gökte bu işi bilir." diyen ve Cenâb-ı Hakk'a mekân kasteden. 66. "Hak'tan hâlî, boş bir mekân yoktur, Hak'tan bir mekân hâlî değildir ve O, bir mekândan hâlî değildir." diyen. 67. "İnşaallah falan şeyi yaparsınız." diyen kimseye; "Ben inşaallahsız yaparım." diyen. 68. Hasta olmayan kimseye, "Hak Teâlâ bunu unutmuştur." diyen kimse. 69. Hasmına karşı, "Ben seninle hükm-i Hudâ ile iş ederim." diyen kimseye "Ben hüküm bilmem veya burada hüküm geçmez veya bunda hüküm yoktur." diyen kimse. 70. "Hak Teâlâ bana iyilik eder, yaramazlık benden olur." diyen kimse. Ki avâm-ı nâs bunu çok yapar, gaflet olunmaya. 71. "Falan kimse eceliyle ölmez." diyen kimse. Bu da halk arasında çok söylenir. 72. "Ben Allahım, ben peygamberim." diyen kimse. 73. Peygamberlerin sünnetinden bir sünneti istihfaf eden kimse. Zira o istihfaf, sünnet sahibi peygamber gibidir. Mesela bir kimse biri. sine; "Bıyıklarını kes, niçin kesmezsin, bıyıklarını kesmek sünnettir." dese, o da cevâben; "Sünnet olsa da kesmem." dese. Diğer sünnetler ve bâhusus meşhur sünnetler de böyledir. 74. "Namaz kıl, tâ ki namazın tadını tadasın." diyen kimseye karşı; "Sen de namazı terk eyle ki bînamazlığın tadını tadasın." diyen kimse. 75. "Namazı kıl." diyen kimseye karşı; "Kılmam, zira sevabı efendimin olur." diyen kimse. 76. Bir adam belli bir ayda (Ramazan) namaz kılmış bulunsa, fakat başka vakit kılmasa da; "Artık bu çok olur. Çünkü her bir namaz yetmiş namaz yerine kâim olur." diyen kimse. 77. Namaz kılmayan bir kimseye, "Namaz kıl." denince "Kılmam." diyen kimse. 79. Zekât vermeyen bir kimseye, "Zekât ver." denildikte "Ver- mem." diyen kimse. Bunu kızgınlıkla ve istihfaf tarîkiyle dediğindendir. Mâlumdur ki şeriat hükümlerinden birini istihfaf ise küfürdür. Binâenaleyh sünnetleri bile istihfaf ve hakir görüp kıymetsiz addetmek suretiyle terk etmenin evveliyyetle küfrü mûcib olduğunda şüphe yoktur. 80. İki kimse kavga edip içlerinden birisi lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh dese, öteki de "Ben lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh bilmem, hakkımı ver." dese. (Tesbih ve tehlil de böyledir.) 81. Bir kimsenin birinde alacağı olsa ve onu istese, "Yoksa kıyamet gününde senden alırım." diyen kimseye, borçlu olan kimse de; "Şu kadar daha ver de kıyamet gününde ikisini birden alırsın." diyen kimse. Bunlar, kıyameti hakir görmektendir. Kıyameti istihfaf ise küfürdür. 82. "Kıyamette o kadar kalabalıkta sen beni nereden bulursun." diyen kimsenin küfründe ihtilaf olunmuştur. 83. "Kıyametten korkmam." diyen kimse. 84. Emr-i mâruf'u inkâr eden kimse ki emr-i mâruf farzdır. Farzı inkârından nâşî. 85. "Ilim tezvırdır." diyen ve hîle-i şer'iyyeyi inkâr eden kimse. "Hile" çare mânasınadır. 86. Bir kimseye, "Niçin meclis-i ilme gelmezsin?" diyen kimseye karşı, "Benim meclis-i ilimde ne işim var." dese. 87. "Bana yiyecek lazımdır, ilim yetmez." dese. Bu sözler bu zamanda çok söylenir, son derece sakınmak gerektir. 88. Bir alim, bir mesail-i dîniyye veya hadîs-i şerîf naklederken dinleyenlerden birisi; "Bu söz neye yarar, bize para lazımdır, ilim kimin işine yarar?!" dese. 89. "Ehl ü iyâlin maişetleriyle iştigalimden ilim meclisine gitmeye kâdir değilim." dese. Eğer ilme kıymetsizlik murâd ederse büyük tehlike vardır. 90. Bir kadın alim olan kocasına, "Lanet sana!" dese. İlimden murâd ilm-i şer'idir. 91. "Hikâye, kıssa ilimden evlâdır." dese. İlmi istihfafından nâşî. 92. Bir müslüman, "Ben mülhidim." dese. Zira mülhid kâfirdir. Zira haşre, hesaba, azaba inanmayan, hedeften sapan, haktan dönen kimsedir. 93. "Zina, zulüm, haksız yere adam öldürmek haram olmasaydı..." diyen kimse. Zira bunlar hiçbir vakit helâl olmamışlardır. Tenbih: Yedi nesne bütün dinlerde mübah olmamış: Zina, riyâ, haksız yere adam öldürmek, sarhoşluk, ırza tecavüz, mala tecavüz ve yalan. 94. Keferenin bayram günleri ki hediyelerini almak dine zarardır, sakınmak gerektir. 95. Küçük günah işleyen birisine, "Buna tevbe eyle." dese, o da; "Ne ettim ki?" dese. Zira mâsiyeti istihfaf da küfürdür ve ziyade sa- kınmak gerektir. 96. Ehl-i sünnet indinde mâsiyet insanı imandan çıkarmaz. Ki bu da masiyeti sunnet indide masivemekle mukayyeddir. Eğer günaha "helal" der veya istihfar yolu ile söylerse küfründe şek yoktur. 97. Bir kadının kocasından boşanması için irtidad etmesini emreden ve fetva veren kimse. 98. Bir müslümana , Lanet sana ve senin Müslümanlığına," demek. 99. Bilcümle kelime-i küfürle -mânasını bildiği halde- kasten tarîk-i hezl ile yani latife veyahut laîb yani eğlenme, şaka ile tekel lüm eylese, cemî-i ulemâ indinde kâfir olur ve onun itikadına itibar olunmaz. 100. Lisanıyla tav'an (kendi arzusuyla) kâfir olup kalben imanda mutmain olan yine kâfirdir. Kalbinde olan iman ona fayda vermez, indallah ve indennâs kâfirdir. 101. Kelime-i küfrü işitip gülenler de kâfir olur. Zamanımızdaki hokkabaz dedikleri çok konuşan ve halkı güldürmeye çalışan kimseler de bu gibi tehlikeli sözler pek çok cereyan etmekte olduğundan son derece sakınmak gerektir. 102. Başkasının küfrüne rıza da küfürdür. Her ne kadar ihtilaf edenler olduysa da küfürlerine muttalî olunmuştur.
Elif okurunun profil resmi
Sohbet #5 Gıybet (21/5/24) (
Müptedi Kâri
Müptedi Kâri
kardeşim notlarını paylaşmış, emeğine sağlık, Allah razı olsun. Tekrara düşmemek için ekleme yapacağım sadece. #241723476 )
Selîm Gök[h]an
Selîm Gök[h]an
hocamın paylaştığı alıntı gıybet bahsine nokta koymaya yetecek etkideydi gerçekten; Molla Hamid Ekinci anlatıyor: “Bir gün caminin hücre kapısını açık unutmuştuk. Talebe arkadaşların küpte kavurmaları vardı. İçeri giren bir köpek, küpe kafasını sokup kavurmaları yemiş; sonra da kafasını çıkaramayınca küpü kırıp kaçmış.Talebe arkadaşların canı çok sıkılmıştı. Bir tertiple köpeği tekrar celbedip, sopa ile döveceklerdi. Üstad Bediüzzaman vaziyeti öğrenince, onları vazgeçirmek istedi. Molla Resul: ‘Seyda biraz kıymamız vardı. Biz kıyamıyorduk ki, yiyelim. Halbuki bir köpek gelerek hem kıymayı yemiş, hem de küpü kırmış. Bize zarar verdi. Nasıl biz onu dövmeyelim?’ dedi. Üstad: ‘Molla Resul, senden soruyorum; vicdanen söyle, sen aç kalsan, paran da olmasa, bir şey almaya gücün de olmasa, nihayet açık bir yerde bir et bulsan; yer misin, yemez misin? Halbuki aklın var, idrak ediyorsun ki bu etin sahibi var.’ diye konuştu. Molla Resul, Üstad’ın bu konuşması üzerine bir müddet konuşmayarak sustu. Sonra cevaben: ‘Evet, yerim Seyda!’ dedi. Üstad tekrar buyurdu ki: ‘Bu hayvandır, aklı yoktur. Haramı-helali bilmiyor. Hayır ve şerri tanımıyor. Sahibinin kendisini döveceğini de bilmiyor. Elbette açık kapıdan girip, kavurmalarınızı yemiş. Bundan dolayı cezaya müstehak mıdır? Sizden soruyorum, elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin.’ Sonra Molla Resul ve arkadaşları, ‘köpekte kabahat yoktur’ diye kabul ettiler. Üstad: ‘Madem öyledir. Bu hayvanın gıybetini yapmayın ve helal edin!’ Molla Resul, Üstad Hazretleri’yle biraz samimi konuşurdu; hem yaş itibariyle de Üstad’dan birkaç yaş büyüktü. Gülerek, Üstad’a hitaben: ‘Seyda içimizden gelmiyor ki, helal edeyim. Fakat siz helalleşmeye bizi ikna ettiniz’ dedi.” *** Bir köpeğin bile hakkını gözetmek, onun bile dedikodusunu yapmamak... Bizim ise dedikodusunu yaptığımız bir köpek değil kardeşimiz. Hadis-i şeriflerde ve ayetlerde gıybet konusunda manidardır ki bu kelime kullanılır; "Herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?" Kardeş... Dedikodusunu yaptığımız kişi birinci ihtimal din kardeşimizdir; bizlerse din kardeşimizin ancak iyiliğini umar ve onu incitecek her laftan uzak dururuz. İkinci ihtimal bir gayrimüslimdir, onun hakkında da kötü konuşmaz hidayetini umarız. Kimsenin son nefesine garantisi olmadığını bilerek onu eleştirmeyiz. Yezide lanet okumak caizdir ama sevap değildir. Dilimizi kirletmeyiz, derdimiz nehyi anil münker ise önce o kişiyle konuşmayı seçeriz. Ebû Berze el-Eslemî'nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Ey diliyle iman edip, kalbine iman girmemiş olan kimseler! Müslümanların gıybetini yapmayın ve onların gizli hâllerini araştırmayın. Çünkü her kim onların gizli hâllerini araştırırsa Allah da onun gizli hâlini araştırır. Allah kimin gizli hâlini araştırırsa onu evinde (gizlice yaptıklarını ortaya çıkararak) bile rezil eder.” Gıybetin tohumu zandır, kişi önce biri hakkında zanda bulunur. Sonra zannı gereği teccessüse sevk olur. Bu durum o kişinin kardeşine karşı kalbini soğutur, muhabbeti azalır ve gıybetini yapar hale gelir. Öyleyse önce zandan uzak durulmalıdır. "Kim bir din kardeşinin arkasından şeref ve haysiyetini savunursa Allah da kıyamet günü onun yüzünü ateşe karşı korur." Peygamber Efendimiz (sav) bir olayda cemaati uyarmak istediğinde bile isim kullanmamış ve "Bazılarınıza ne oluyor da bunları yapıyorlar..." minvalinde cümleler kurmuş hedef belirtmemiştir. Örneğimiz O (sav) iken günlük dedikodulara gereklilikler sunmak ne derece mantıklıdır? (Kişileri not alamadığım bir bahis) Gece namazına kalkan biri uyuyan ev ahalisine bakarak 'Keşke uyansalar ve ibadet etseler. Sanki uyumuyorlar da ölmüşler' demesi üzerine yanındaki kişi şöyle karşılık vermiştir; 'Keşke onlar hakkında böyle konuşacağına sen de uyusaydın.' Bizler niyetimizi daima sorgulamalı ve sözlerimizi güzelleştirmeliyiz; Hz. İsa (as) ve havarileri bir yerden geçerken, bir köpek leşiyle karşılaştılar. Havariler leşi görünce biraz tiksindi ve kenara çekildi. Hz. İsa (a.s) ise köpek leşine yaklaştı ve köpeğin dişlerini açarak şöyle dedi, 'Ne kadar da güzel dişleri var!' Allah (cc) dilimizi ve kalbimizi güzel kılsın... Allah (cc) sizlerden razı olsun...
KaraBeg
KaraBeg
Allahın funny bi kulu
Allahın funny bi kulu
Selîm Gök[h]an
Selîm Gök[h]an
Mert C.
Mert C.
Hatırla okurunun profil resmi
#Sohbet 3 Selamün aleyküm 🌷 Çok istifadeli idi elhamdülillah Hazırlıklar tam olsa bu kadar güzel olmazdı belki, yorumlar sohbete yön verdi çok hoş oldu Başta konu başlığı olmak üzere değinilen her konu muazzam katkılar sağladı Fakat benim bu sohbet ve genel hayatımda dikkatimi çeken konu evlat yetiştirme Gerçekten çok ince bir konu Hâl ilmi olmadan çocuğa etki edemiyor anne baba Rabbim bizi müslüman aileye düşürdüğü için ne kadar şükretsek az Rabbim evlatlarımız için islamın yuvasını kurabilmeyi nasip eylesin Hepinize ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum Allah razı olsun 🌷
Neşvunema okurunun profil resmi
Sohbet #4 📍imanın dağlar kadar günâha tahammülü vardır. Ancak zerre kadar şüpheye tahammülü yoktur. İmâm-ı Rabbâni (k.s.)
K.. كبری okurunun profil resmi
Sohbet #5 Bu haftaki sohbet ani misafirliğe denk geldi neyseki başörtümun altında kulaklığı taktım dinledim millet gülüyor diye bende güldüm soru sordular hepsine hı hı dedim inşaallah küfür etmemişlerdir 🫣 bir haftadır zaten üzerine araştırma yaptığım bir konuydu çoğu yerleride not aldığım kelamlardan bahsettiniz Allah sesinize,ilminize güç kuvvet versin.. "Susan Kurtulmuş"tur hadisi şerifi şu son günlerde hayatıma uygulamaya gayret ettiğim bir hadisi şerifti birde Tapduk Emre Hazretlerinin Yunus Emre Hazretlerine vermiş olduğu bir zikir vardı Kimse hakkında iyi veyahut kötü konuşmamak için "ben bilmem zikri" Bu ve diğer bahsettiğim hadisi şerif hayatıma uygulamaya çalışıpta uygulayamadığım hususlardı. İnşaallah önce kendi nefsime ve bu sıkıntılarda olan kardeşlerimizin nefsine,bilhassa sizlerin nefisleri içinde şifa olan bir sohbet oldu.. Geceniz mübarek olsun.🌼
K.. كبری okurunun profil resmi
sohbet-3 = Bu haftaki sohbette bende yoğun olduğum için not alamadım 🥺 ama aklımda kalanları yazacağım inşaallah gecenin geç saatlerine doğru beni sadece alıp götüren "Bu iman bizi gerçekten ne kadar kurtaracak ? " cümlesi oldu ben bı ara koptum ahiret alemindeki yerimi bile hayal eder oldum 🫣 Ateşi görünce döndüm tekrar geri çok derin bir mesele bence haftaya bunu daha geniş ele alabiliriz hocam
Allahın funny bi kulu
Allahın funny bi kulu
abinin de anlatacağı konuyu sabırsızlıkla bekliyorum açıkçasi kelime-i tevhid denilince aklıma direk şu tevhid kavramını kullanan kesim geliyor inşaallah önümüzdeki hafta nasip olur diyelim 🤲🏻
32 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.