Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

480 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
31 günde okudu
Tuhaflık bulaşıcı mı, yoksa şehrin genlerinde mi var?
Yeni yılın kendi adıma ilk kitap incelemesi, geçen yıl okuduğum kitaplar içerisinde beni en çok sarsan, en çok etkileyen, hüzünlendiren, tebessüm ettiren, sorgulatan, çeşitli duygular arasında oradan oraya sürükleyen bu ‘tuhaf’ kitaba kısmetmiş… Lise yıllarından beri, çeşitli zamanlarda kitaplarıyla hayatıma girmiş bir yazar Orhan Pamuk… Bazen büyük bir hayranlıkla bazen de hayal kırıklıkları ile ayrıldım bu buluşmalardan. Bu 8. buluşma ise açık söylemek gerekirse, benim için oldukça özel ve keyifli geçti… Pek çok kitabının ilk baskısına sahip bir okuru olarak, -ki çıktığı gün alıp bitirdiğim kitapları olmuştur, bu kitabı okumak için neden 5 yıl bekledim bilmiyorum… Yeri gelmişken, birkaç ay önce bir Orhan Pamuk etkinliği başlatan (muhtemelen bitmiştir etkinlik) ve bu kitabı okumama vesile olan sevgili
NigRa
NigRa
’ya da en içten teşekkürlerimi gönderiyorum… Yılın ilk kitap incelemesi dediğime bakmayın siz… Yaklaşık 470 sayfa süren bu yolculuğa bir inceleme yazmaya kalksam en az bir 70 sayfa da bana gerekirdi derdimi tam olarak ifade edebilmek için… O yüzden sıcağı sıcağına dilim döndüğünce paylaşmak istedim kitaptan bana kalan tuhaflıkları:) ----------------------- Gündüz yoğurtçuluk gece de bozacılık yapan bir babanın peşinden 60’lı yılların sonunda, kendini ‘taşı toprağı altın’ İstanbul’da bulan Mevlut’un hayatının 40 yıllık bir kesitine tanık oluyoruz… ‘Herkesin hayatı roman olabilir, yeter ki düzgün yazacak biri olsun’ tezini kanıtlarcasına, sıradan bir bozacının sıradan hayatı, Nobel’li bir yazarın elinde modern bir destana dönüşüveriyor… Kitapta ilk dikkatimi çeken şey, Mevlut ile Orhan Pamuk arasındaki tezatlık oldu… Öyle ki, Pamuk İstanbul’un köklü bir ailesinde, her dönemin ‘elit’ semti Nişantaşı’nda dünyaya gelen, bu elit çevrede iyi bir eğitim alarak yetişen, din ile arasına mesafe koymuş, hayatı boyunca bir gün dahi geçim sıkıntısı yaşamamış, dünya çapında tanınan başarılı bir yazar… Mevlut ise Anadolu’nun bir köyünde dünyaya gelip, okuma yazma bilmeyen babasının ardından para kazanmak için İstanbul’a göç eden, sadece köpeklerin yaşadığı çıplak tepelerde yeni kurulmaya başlayan bir gecekondu mahallesinde toprak tabanlı tek göz bir evde, derme çatma okullarda yetişen, oldukça muhafazakar, hayatı boyunca karnını doyurmak için gece gündüz hiç durmadan çalışan, küçücük bir çevrenin içinde hiçbir başarı hikayesi olmayan sıradan bir sokak satıcısı… Bu konuda çok daha fazla tezatlık örneği sıralayabilirim ama demek istediğimi anlatabilmek için bu kadarının yeterli olacağını düşünüyorum. Ben bu aşırı tezatlığı Orhan Pamuk’un edebiyat dünyasına sunduğu bir challenge/meydan okuma olarak görüyorum. Eğer böyleyse de hakkını sonuna kadar teslim ediyorum. Çünkü kitabın sonuna geldiğinizde tüm bu hayatı, bu hayata ait detayları, bu hayatın insanlarını, bu insanların dertlerini, mutluluklarını, aşklarını bu kadar gerçekçi ve detay atlamadan anlatabilmek için en azından bu hayata benzer bir hayat yaşamış olmak gerekir diye düşünüyorsunuz… Pamuk’a, hiç bilmediği sulara bu denli cesurca girebildiği ve taksiyle içinden geçerken dahi şöyle bir dönüp bakmadığımız ‘İstanbul’un karanlık yakası’nı okurlarına ev ev, sokak sokak gezdirip idrakimizde bir farkındalık yarattığı için ayrıca teşekkür etmek gerekiyor sanırım… ------------------------ Kafamda Bir Tuhaflık’ı Türk edebiyatının sıra dışı romanlarından biri haline getiren pek çok neden saymak mümkün… Tüm bu nedenleri tek tek yazma imkanı olmadığı için şöyle bir özet yapabilirim belki; her şeyden önce bu kitabı düz bir roman gibi değil de, Türkiye’nin yakın tarihini kurgusal bir dille anlatan, sosyoloji, psikoloji, din, siyaset, ekonomi, kültür ve gelenek, sınıfsallaşma, devlet-toplum ilişkisi, aşk ve kadercilik gibi pek çok konu ve başlığın alanına hitap eden zengin bir metin gibi okumak gerekiyor… İsterseniz, ‘çıplak tepelerdeki çamurlu arazilerin birileri tarafından çevrilmesiyle ortaya çıkan gecekondular, 40 sene içerisinde nasıl plaza ve kulelere dönüştü’ sorusunun cevabını arayabilir ya da İstanbul’un taşındaki toprağındaki altının hangi koşullarda, hangi süreçlerden geçerek, hangi oranlarda kimlerin cebine girdiği sorunsalının izini sürebilirsiniz… Kitabın farklı yollardan dolaşarak sürekli ön plana çıkardığı merkez konularından bir tanesi de insanların düşünceleriyle dile getirdikleri arasındaki uyumsuzluk olarak karşımıza çıkıyor. Mevlut, günlük yaşamda ‘şahsi görüş ile resmi görüş’ arasında sık sık bocalarken manevi dünyada bu durum ‘dilin niyeti ile kalbin niyeti’ olarak farklı bir terminolojide karşılığını buluyor… Bunun başka bir versiyonuna Mevlana Celaleddin Rumi’ye ait olduğu rivayet edilen ‘Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol’ sözünde de rastlamak mümkün… Aslında tüm yollar aynı kapıya çıkıyor… İnsanın söylemek istedikleriyle söyledikleri, yapmak istedikleriyle yaptıkları, olmak istedikleriyle oldukları arasındaki mesafe, onun bu hayattaki konumunu da ortaya koyuyor bir anlamda… Aradaki mesafe açıldıkça insanın özgüveni azalıyor, huzursuzluğu artıyor… Pek çoğumuzun içten içe yaşadığı gizli depresyonların altında da aslında bu ikiliğin, bu çift başlılığın serencamı yatıyor… İnsanın kendini araması, kendine gelmesi, ve nihayetinde kendini bulması, işte bu yaşam yolculuğunda uzayan mesafeleri kapatabilme başarısıyla mümkün oluyor ancak… Mevlut’un kafasındaki tuhaflığın kaynağını araken bir okur olarak biraz da bu sularda yüzmek gerekiyor… Çünkü o tuhaflık aslında sadece Mevlut’un kafasında varolan, sadece onun tarafından hissedilen bir tuhaflık değil. O tuhaflık, her birimizin iç dünyasının bir köşesinde saklıyor kendini… Hayatımızın belli dönemlerinde ortaya çıktığında ise sorgulamaya başlıyoruz kendimizi, hayatımızı, hayatımızın ne kadarının kendimize ait olduğunu… Ve bu noktaya geldiğimizde Orhan Pamuk bir kelime atıveriyor önümüze… KISMET… Öyle sihirli bir kelime ki bu, yeri geldiğinde tüm hayatınızı tek başına bu kelimenin sırtına yükleyip, yanına ikinci bir kelime dahi koymadan yolunuza devam edebilirsiniz… Belki hiçbir soruya cevap vermez ama her sorunun da cevabı olabilecek kadar güçlüdür… Eğer dilinizin niyetiyle kalbinizin niyetini bir türlü denkleştirememiş, olmayı hayal ettikleriniz bir türlü kapınızı çalmamış, tüm bu karmaşık denklemden size kalanlar bir tuhaflığa dönüşmeye başlamışsa, kimbilir belki de ‘kısmet’ anahtarını takıp kilidi açmaktır tek çıkar yolunuz… Yavaş yavaş toparlamam gerektiğinin farkındayım :) Ancak başta da dedim ya, bu kitap benim için zihnimde birkaç ışık daha yakan, bazı silik düşüncelerime bir anlam veren, kendi hayatımı sorgularken transit geçtiğim bazı duraklara tekrar dönmemi sağlayan etkili bir kitaptı… O yüzden ben yazdıkça zihnimde yenileri beliren kelime yığınlarını tutmakta zorlanıyorum açıkçası:) Kitabın zengin kurgusu neden oluyor biraz da bu duruma… İstanbul’un yakın göç tarihi, detaylı bir şekilde işlenen konuların başında geliyor… Kitabı bitirdiğimde bu olaya kendi penceremden baktığımda bazı gerçeklerle yüzleştim. Neydi bu gerçekler? Öncelikle, kendi hayatımın da bu göç tarihinin bir parçası, bir uzantısı olduğunu net bir şekilde kabul ettim. Neticede ben de 20 sene önce kalkıp göç ettim bu şehre… Evet, belki benim göç etme nedenim daha fiyakalıydı Mevlut’ten… Çünkü ben üniversite okumak için geldim bu şehre! Bugüne kadar da kimse çıkıp ‘ulan ne farkı var, aynı bokun laciverti işte’ demedi… Böyle böyle idare ettik birbirimizi 20 yıl boyunca… Ancak 20 yılın sonunda fark ettim ki, buraya üniversite okumaya gelen adam, nohut-pilav satmaya gelen adamdan daha fazla İstanbullu olmuyor! Ama bir plazanın bilmem kaçıncı katında, ama bir gecekondu mahallesinde… Kimi beyaz yakalı, kimi önlüklü, kimi kendi arabasında, kimi metrobüs koltuğunda… Kimi prömiyerde galada, kimi halk gününde belediye meydanında… Neticede yolu dışarıdan bu şehre düşen her birimiz buğday rengi bir ekmeğin peşinde bir araya gelip İstanbul olmadık mı? Bir esnaf lokantası açan adam, marketten aldığı ucuz fasülyeyi Çayeli fasülyesi diye yedirdi, benim gibi bir gazeteci de incir çekirdeğini doldurmayacak şeyleri dünyanın en önemli olayıymış gibi allayıp pullayıp okura sundu… Lokantacının yaptığına namussuzluk, benim yaptığıma ise kapitalizm dedik… Kartlar böyle dağıtılsa da oyun öyle oynanmıyor sevgili kitap dostlarım… Plazanın 35. katıyla sokaktaki bozacıyı hizaya getiren göremediğimiz bir denge var aslında… Plazadaki adamı 35 kat aşağı çeken, sokaktaki bozacıyı 35 kat yükselten tuhaf bir denge… Sokaklarımız, arabalarımız, yaşadığımız evler, sosyalleşme mekanlarımız, çocuklarımızın oynadığı parklar, süpermarkette uğradığımız reyonlar birbirinden farklı olsa da; yolda karşılaşınca birbirimize selam verecek kadar yakın, geldiğimiz yeri bilecek, neden burada olduğumuzu anlayacak kadar sırdaşız aslında… Nihayetinde, Kimseye yar olmayan İstanbul’un platonik aşıklarıyız biz… Hepinize keyifli okumalar dilerim… PS: Kitap boyunca 10-12 litre kadar boza bitirdim:) O bozalı seanslardan bir kare; i.hizliresim.com/v65Q3O.jpg Kitabı okumayı düşünen arkadaşlar hazırlıklarını önceden yapsın…
Kafamda Bir Tuhaflık
Kafamda Bir TuhaflıkOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 201913,4bin okunma
··1 alıntı·
1 artı 1'leme
·
2.517 görüntüleme
İclâl okurunun profil resmi
Orhan Pamuk bu ara her yerde karşıma çıkıyor... Önce Kar kitabı şimdi bu... Böyle güzel incelemeler okudukça iyice maymun iştahlı oluyorum :)) Ne zaman sıra gelir bilmiyorum ama bu kitabını da çok okumak istedim şimdi. Okurken çoğu yerinde durup düşündüğüm bir inceleme oldu. Sürekli bir şeylere bir isim koyuyoruz ama sonuçta yaşıyoruz işte. Bazen bu kadar basit... ve karışık. Dediğiniz gibi denge... Elinize sağlık çok keyifli bir incelemeydi bir de afiyet olsun benim de canım boza çekmedi değil şimdi :))
Necip G. okurunun profil resmi
İclal hanım çok teşekkürler. Bence Orhan Pamuk kitaplarının her birinin ayrı bir zamanı var. Mesela bu kitap ve Kar kesinlikle kışın okunmalı. Sessiz ev yaz kitabı. Kara kitap ve Benim Adım Kırmızı başyapıt! Onların yeri her zaman çok farklı. Siz hangisinden başlarsınız bilemem ama her kitabının okur üzerinde farklı bir etki bıraktığını söyleyebilirim. Kitap hakkında yazdıklarımı beğenmenize çok mutlu oldum:) Kitabın hayatıma kattığı en güzel şeylerden biri de bozayı yıllar sonra yeniden keşfetmem oldu:) Her şey için tekrar teşekkürler. Selam ve sevgiler...
Mutâlî’ okurunun profil resmi
Necip bey fazlasıyla kendinizi özlettiniz :)) Öncelikle şunu ifade etmem gerek ki bazı yazarlar vardır ki saygı duyarım ama uzak dururum:) Malum bunlardan biri de Orhan Pamuktur... Ama incelemeye gelince başta siz olmak üzere faraza; ( Zehraca, İnci,Ferah,Eylül Türk ) ilk aklıma gelenler hiç düşünmeden okurum diyebilirim:)) Ben her daim duyguların düşüncelerin de satırlara dökülmesi taraftarıyım ve sizler bunları çok ama çok güzel bir şekilde yansıtıyorsunuz... Yine içten ve okunası bir inceleme ile aramıza tekrar hoş geldiniz sefa getirdiniz:)) Yüreğinize ve kaleminize sağlık...
Necip G. okurunun profil resmi
Salih hocam inanın o özlem karşılıklı. Son zamanlarda zorunlu nedenlerden dolayı siteye çok gelemesem de ara sıra kulağınızı çınlatıyoruz evde. Bizim için değerli bir rehbersiniz hocam... Orhan Pamuk konusunda da sizi çok iyi anlıyorum aslında. Bir dönem ben de kızıp baya uzak durdum kendisine. Ama gençlik yıllarımdan beri bir aşinalık, bir alışkanlık da var onun kitaplarına karşı... Böyle bazen kavgalı bazen barışık geçinip gidiyoruz:)) Yazdıklarım hakkında söyledikleriniz inanın çok mutlu etti beni. Adını geçirdiğiniz okur dostlarımı ben de uzun zamandır takip ediyorum. Sitedeki bu fikir ve paylaşım zenginliğinden elimden geldiğince istifade etmeye gayret ediyorum... Vakit ayırdığınız için tekrar çok teşekkür ederim Salih hocam. Bundan sonra daha sık karşılaşmak dileğiyle... En içten selam ve sevgilerimle...
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Veee
Necip G.
Necip G.
sonunda yaşadığını belirten bir dönüş yapar, hem de kafasında tuhaflıklarla dolu bir incelemeyle. :) Okuma sürecinde neden 10-12 litre boza tükettiğini de anlamış olduk böylece. Ayrıca tam ben yazacaktım fakat aşağıda
Hercaiokumalar /Ayşe
Hercaiokumalar /Ayşe
Hanım zaten yorumunda belirtmiş. Yani bir kitabı incelerken benim de yapmak istediğim bir şey bu, hem kitaptan bahsedip hem de araya kafandaki tuhaflıklardan serpiştirmek. Çünkü her düşüncemiz de vücudumuzdaki bir tuhaflıklar silsilesinin sonucunda yeşerir sonuç olarak. Sen de Türkiye'nin yakın tarihini kurgusal bir dille anlatan bu kitaba pek çok yönlerden değinmişsin. Umarım yazdıkça zihninde yenileri beliren kelime yığınlarını hiçbir zaman engellemezsin de biz de sürekli yazılarını okuruz. Eline, emeğine sağlık...
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Oğuz, yeniden bir şeyler paylaşmak bana da çok iyi geldi:) Yazdıklarına katılıyorum, okuduğumuz kitapların üzerimizde bıraktığı etki kitabı da daha iyi tanımak adına önemli bence de. Sen bu sitede bu etkiyi zengin ve yaratıcı sunumlarla aktaran, buna yetenek de katarak kurgulayan değerli okur dostlarımdan birisin. Umarım önümüzdeki günlerde de bu zenginlik ve üretkenlik hepimiz için artarak devam eder... Vakit ayırıp düşüncelerini paylaştığın için tekrar teşekkür ederim. Sevgilerimle...
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Dönüşünüz muhteşem olmuş Necip Bey. :) Büyük bir dikkatle ve keyifle okudum incelemenizi ve öyle çok cümlenin altını çizdim ki. Yine tespitler muhteşem ve yine bir N.G. klasiği olmaya aday bir yazı. Bir yandan düşündüren diğer yandan hüzünlendirip sorgulatan muazzam tespitler. Herkes düşünür ama herkes böylesine net ve derli toplu şekilde ifade edemez. Yazınızdan aldığım şu satırları da kendim için kaydetmek istiyorum zira tespit muazzam: "İnsanın söylemek istedikleriyle söyledikleri, yapmak istedikleriyle yaptıkları, olmak istedikleriyle oldukları arasındaki mesafe, onun bu hayattaki konumunu da ortaya koyuyor bir anlamda… Aradaki mesafe açıldıkça insanın özgüveni azalıyor, huzursuzluğu artıyor… Pek çoğumuzun içten içe yaşadığı gizli depresyonların altında da aslında bu ikiliğin, bu çift başlılığın serencamı yatıyor… İnsanın kendini araması, kendine gelmesi, ve nihayetinde kendini bulması, işte bu yaşam yolculuğunda uzayan mesafeleri kapatabilme başarısıyla mümkün oluyor ancak." Yüreğinize sağlık, kaleminize kuvvet. Lütfen hep yazın...
3 önceki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
Ayşe hanım çok teşekkür ederim bu güzel yorumunuz için. Her zaman pek çok konuda destek ve değer veriyorsunuz. Bunun beni ne kadar mutlu ettiğini anlatamam... Benim için zor geçen birkaç ayın ardından çölde susayan bir bedevi gibi bende 1k ortamına susamış bir şekilde kendimi inceleme kutucuğunun içine attım adeta:)) Burada yazmak, paylaşmak gerçekten insana çok iyi geliyor. Bunu ayrı kaldığınızda daha iyi anlıyorsunuz. Umarım bundan sonraki süreçte böyle uzun ayrılıklar olmaz. Bu kitap, alıntı yaptığınız cümlelerde ifade etmeye çalıştığım gibi insanın gündelik hayatı ve tepkileriyle, zihninde kurduğu ve kaynağı kendi özü olan ikinci bir hayatın çatışmasına sık sık gönderme yapıyor. Bu durumu sanırım yaşamayanımız yoktur. Bu vesileyle üzerinde daha fazla düşünme ve kendi içimde bir durum değerlendirmesi yapma ihtiyacı hissettim. Tekrar çok teşekkür ederim Ayşe hanım. Daha sık görüşmek dileğiyle... Selam ve sevgiler...
Erhan okurunun profil resmi
Eline sağlık Necip, inceleme için bir şey söylemeyi düşünmüyorum, senin en iyi incelemelerinden biri olmuş gerçekten. Yani seviye en üstte siteye göre. Tespitler, anlatım, ara başlığın kullanımı, yani utanmasam gazetenin satılması iyi gelmiş diyeceğim :) Bir köşe de senin kapman gerek bence, en azından. Kitap da etkilidir herhalde, ben de almıştım yazın, okuyamadım ama daha. Etkinlik bile çare olmadı. Orhan Pamuk'la ilgili hislerimiz aynı zaten. Sadece ben daha tembelim senden :) İstanbul, bitmek bilmeyen göç, eskinin yeniyi beğenmeme çarkı, kafada uçuşuyor hepsi. Tabi boza da:) ben bilmiyordum alkol oluştuğunu kitaptan önce. Hoş geldin tekrar siteye. Hep böyle geçsin 2019
Necip G. okurunun profil resmi
Erhan çok teşekkürler. Seninle sağda solda karşılaşıp sohbet etmeyi, atışmayı özledim açıkçası:)) İnan bana gazetenin satılması hiç iyi gelmedi bana:))) Şaka bir yana, sanırım hayat yavaş yavaş normale dönüyor. Köşe kapma konusu kulağa iyi geliyor ama şu an o köşeyi dolduracak vakti bulmam çok zor. Zaman içinde o da olabilir belki... OP konusunda seni anlıyorum. Çok kolay bir yazar değil ve kitaplıktan pat diye çekip bir anda başlayamıyorsun. Biraz o modu hissetmek gerekiyor. Bozada alkol meselesi kitapta da tartışılan bir konu:) Mevlut olmadığını iddaa ediyor ama bozanın ilk ortaya çıkışının içkinin yasaklandığı döneme denk gelmesi de tesadüf olamaz:) 2019 hepimiz için verimli bir yıl olsun:) Selam ve sevgilerimle...
Bu yorum görüntülenemiyor
AkilliBidik okurunun profil resmi
Çok keyif aldım incelemenizi okurken. Şehirleşmeyi ne de güzel tariflemişsiniz. Evet, sonradan gelerek bu şehrin ekosisteminin bir parçası olduk bizler de; Mevlüt'lerle birlikte yaşadık, birlikte değiştik; birlikte şehir olduk aslında. Orhan Pamuk'un kitaplarını yazmadan önce yaptığı detaylı yıllar süren incelemeleri, uzun yürüyüşleri, İstanbul'u sokak sokak tanımasının etkisi belki de okurken hissettiğimiz o yaşıyormuş hissi. Velhasıl, ellerinize sağlık...
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim güzel düşünceleriniz için. Pamuk, aynı zamanda bir ekiple çalışıyor romanları için. Tabii ki kendi gözlem ve tecrübeleri ön sırada, bunun dışında bazı özel araştırmalar bu genç ekip tarafından yapılıyor bildiğim kadarıyla... Hepimizin kendi getirdikleriyle birlikte bir şehre eklenmesi ve bütüne bakıldığında bu koca şehrin aslında milyonlarca küçük eklenmelere ev sahipliği yapıyor olması bana hep ilginç gelir... Bu kitap işte bu büyük resmi hücrelerine ayırıyor bir anlamda... Keyifli okumalar dilerim...
NigRa okurunun profil resmi
Necip abi dönüşün muhteşem olmuş, hayran kalmamak elde değil çok güzel anlatmışsın. Kış çıkmadan boza stoğu yapıp bunu da okuyayım. Pamuk için bana olan genelde kitabı bitirdikten sonra uzun süre kitabın aklımdan çıkmaması, olur olmaz durumlarda kitabın hikayesini hatırlamam gibi durumlar. Mesela üzerinden biraz geçince sanki Masumiyet Müzesi'ni çok küçümsemişim gibi bir his dolaşıyor kafamda, bu bir tuhaflık mı bilmiyorum. :) En çok kendimi şaşırtan bir yazar kendisi, okumadan önce bu kadar aklımı, ruhumu kitaplarının sayfalarında bulacağımı hayatımın neresine tutturacağımı bilemeyişlerimi tahmin etmezdim. Yüreğine sağlık, çıktı alıp duvara asılası bir inceleme olmuş. =)
2 önceki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
Kevser çok teşekkür ederim. Hem yazdığın bu güzel sözler için hem de uzun zamandır okumak istediğim bir kitabı sonunda elime almamı sağladığın için:) OP kitaplarının hafızada yer etmesi mevzusu gerçekten çok ilginç. Ben de eskiden okuduğum pek çok kitabı hayal meyal hatırlamama rağmen OP kitaplarını çok daha net hatırlıyorum. Sanıyorum kurguların çok güçlü, hikayelerinde çok özgün olmasından kaynaklanıyor. Ve tabii insana sorgulattığı pek çok şey... Kar‘a yazdığın incelemenin altında da kısaca bahsetmiştim. Pek çok kitabı zihninin bir köşesinde kalıcı bir yer ediniyor... Yeni kitaplarda, yeni etkinliklerde buluşmak üzere... Selam ve sevgilerimle...
Semih Doğan okurunun profil resmi
Şu kış gününde boza fotoğrafı paylaşmak da nedir? Oldu olacak kitabı Vefa'da boza içerken okusaydın Necip Abi :) Umarım bu bir geri dönüş sinyalidir. Eğer öyleyse beni çok mutlu edersin. Cümlelerini özlemişiz yahu... Pamuk'un genellikle eleştirildiği yönlerden birisi, halkla iç içe olmaması, hep zengin insanların hayatını anlatması. Kim olursa olsun Pamuk'u eleştirenler mutlaka onun fakir insanları göz ardı ettiğini söyler. Oysaki bu kitap tam olarak o eleştirileri haksız çıkaran bir kitap. Senin de bu konuya değinmen ayrıca sevindirdi. Eline sağlık.
Necip G. okurunun profil resmi
:)) Ya hiç sorma, çok kafamdan geçti Vefa’ya gidip orada okumak ama fırsat olmadı. Ben de Vefa’yı eve getirdim:) Çok teşekkür ederim Semih, sen de dahil olmak üzere özledim buradaki dostlarımı. Elimden geldiğince daha fazla katılmaya ve paylaşmaya çalışacağım... Pamuk pek çok konuda eleştirildi. Eleştirlerin bazılarında haklılık payı vardı, bazıları ise abartılıydı. Ancak yazarla kitaplarını birbirinden ayırmak gerekiyor bazı noktalarda. İbrahim Tatlıses’i de sevmeyiz pek çoğumuz ama ortamına denk geldiğinde bayıla bayıla dinleriz ya, bunun gibi bir şey demek istediğim. Ayrıca her yazar halkın içinde olmak, halkın derdiyle detrlenmek zorunda da değil bence. Bazı yazarlar da fildişi kulelerinde oturup gökyüzünü, güneşi, denizi yazarlar. Ancak bunu çok iyi yapıyorlarsa yine de değerlidir yazdıkları... Pamuk buna rağmen, yine de elini taşın altına sokup, tüm ömrünü yoksul halkın dibinde geçirmiş birinden dahi daha iyi ve gerçekçi yazmış o dünyayı... Tekrar görüşebildiğimiz için çok mutluyum Semih:) Selam ve sevgilerimle...
Ferah okurunun profil resmi
Yeni yıla bu kadar muazzam bir inceleme ile devam etmek çok güzel, okumayan okurlar için ne kadar açıklayıcı emeğinize sağlık Necip Bey. Bozalar da afiyet olsun:))
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Ferah hanım, sizden bunları duymak mutlu etti beni:) Bu kitap bir kış kitabı bence ve gerçekten de bozayla çok iyi gidiyor:) Selam ve sevgilerimle...
27 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.