Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

108 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
İnsanın kilidini açabilecek bir anahtar var mı?
Son 10 gündür bu kitapla yatıp kalkıyorum desem yalan olmaz... Okuma serüvenimde bu kitap bir kilometre taşı oldu benim için. Nedenlerini dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Çünkü anlatacak gerçekten çok şey var bu kitapla ilgili. Hepsini bir incelemeye sığdırmak mümkün olamayacağı için kendimce önemli gördüğüm bazı konuları masaya yatıracağım... Hazırsanız başlayalım o halde:) ---------------------- Ara sıra fırsat buldukça tekrar okumalar yapmaya çalışıyorum. Öyle ki, 15-20 yıl önce okuduğumuz bazı kitaplar zaman aşımına uğrayarak bugün hiç okumadığımız kitaplarla eşit seviyeye gelebiliyor. O yüzden kendinizce özel olduğunu düşündüğünüz bazı kitapları yıllar sonra tekrar elinize almanızda fayda var! Nereden nereye geldiğinizi ölçmek için de güzel bir test oluyor bu tekrar okumalar... Ben açıkçası kendi adıma çok katkısını görüyorum... Uzun zamandır yeniden okumayı düşündüğüm iki kitap vardı kafamda; Albert Camus'nün
Yabancı
Yabancı
'sı ve Yusuf Atılgan'ın
Anayurt Oteli
Anayurt Oteli
... İki kitabın da ilk okunmaları üzerinden en az 15-20 yıl geçti... Çok bilinçli bir tercih değildi benimki ama iki eseri de okuduktan sonra anladım ki, ard arda okumak için bundan daha güzel bir ikili az bulunurmuş gerçekten de :) Zaten akademik çevrelerde ve benzeri araştırma gruplarında, özellikle 'karşılaştırmalı edebiyat' denildiğinde en çok okunan ve incelenen kitapların başında geliyormuş bu ikili... Gerek yazarlarının hayata bakış açısı, gerek karakterlerin orijinalliği, farklı bir iç dünyaya sahip olmaları ve yaşamlarında kesişen pek çok benzerlik, karşılaştırmalı okumalar için harika malzemeler sunuyor size... Meursault ve Zebercet için evrensel edebiyatın iki kardeşi veya iki sırdaşı tabirini kullanabiliriz:) Diğer konulara da kısa kısa değinmek için bu faslı küçük bir tavsiye ile burada noktalayıp Anayurt Oteli özelinde yola devam edeceğim. Vereceğim tavsiye belli aslında; daha önceden okumuş olsanız da ilk defa okuyacak olsanız da 111 ve 108 sayfalık bu iki eseri peş peşe okumanızı kesinlikle öneriyorum... --------------------------- Anayurt Oteli bir matruşka, karmaşık bir labirent, bir sır küpü aslında... İçinde yüzlerce sayfayı gizleyen ama sadece 108 sayfasını okurla paylaşan bir beyin fırtınası... Standart bir okurla çok daha derine inebilen bir okur arasındaki ayrımı size şıp diye gösterebilecek bir turnusol kağıdı... Pek çok okur negatif duygular besliyor bu kitaba karşı... Ben de gerekli takviyeleri almadan önce salt kitabı okuyup bitirdiğimde benzer duygularla ayrıldım açıkçası. Karanlık bir kitap, iç sıkan, insanı boğan, kimi zaman ruhunu karartan, kimi zaman Zebercet ve onun gibilere lanet okutan, bittiğinde odanın havası dağılsın, içeriye biraz oksijen girsin diye kapı pencere açtıran zor bir kitap Anayurt Oteli... Bu noktada, kitapla ilk tanışma hikayemi de kısaca paylaşmak isterim; Ben çocukluğumda sadece film sanıyordum Anayurt Oteli'ni... Çünkü film piyasaya çıktığında o yılların Türkiye'sinde öylesine bir nefret nesnesi haline getirildi ki, benden yaşça büyük kardeşlerim bile film hakkında konuşacakları zaman eğer ben yanlarındaysam kendi aralarında bir sırrı paylaşır gibi fısır fısır konuşurlardı. Filmin bir kitap uyarlaması olduğunu, dolayısıyla eserin aslının bir kitap olduğunu sonradan öğrendim. O yıllarda iki kişi fısır fısır konuşuyorsa konu ya siyaset ya da cinsellik olurdu genelde:) Küçük bir araştırmayla kitaba 'uranyum atığı' muamelesi yapılmasının nedeninin cinsellik olduğunu öğrendim. Ortaokul-lise yıllarıma denk gelen bu dönemde, algıda seçiciliğin de etkisiyle kitaba/filme olan merakım birkaç kat daha arttı haliyle:) Yalnız yaşadığım bu küçük şehirde ne kitaba, ne de filme ulaşmak söz konusu bile değildi. Ta ki, birgün ders çalışmak için şehrin tarihi kütüphanesine gidene kadar... O gün 'Türk edebiyatı' rafları arasında okumak için kendime kitap araken bir anda kapkara ciltli ve üzeri numaralı onlarca kitap arasında Anayurt Oteli yazısı takıldı gözüme... Şok dalgasını üzerimden attıktan sonra kitabı adı görünmeyecek şekilde elimde tutup kuytu bir köşeye attım kendimi. Sanki Hz. Musa'nın kayıp sandığını bulmuşum gibi gözlerim heyecanla kitabın satırlarını taramaya başladı. O satırlarda ne aradığımı az çok tahmin edersiniz sanırım:) Cinselliğin bu ülkede nasıl bir tabu olduğunu ve ilk gençlik dönemini yaşayan birinin cinsellik üzerine birşeyler yakalama uğruna edebi bir eseri dahi nasıl sömürdüğünü anlatması açısından örnek bir hikayedir bu hikaye:) Her neyse, kitaptan pek bir şey anlamamıştım, cinsellik konusunda ise açıkçası aradığımı bulamamıştım:) Yine de 2-3 gün kütüphaneye giderek sıkıla sıkıla kitabı sonuna kadar okuduğumu çok net hatırlıyorum:) Bilemiyorum, belki de benim gibiler yüzünden bu kitap 100 temel eser listesinden çıkartılmış olabilir:)) ----------------------------- Bu kısa aranın ardından tekrar günümüze dönebiliriz... Bu sefer tabii ki ne okuduğumu bilerek (ya da bildiğimi sanarak) aldım kitabı elime... Düz ve yüzeysel bir okumanın ardından yukarıda bahsettiğim boğucu ve karanlık hisler içerisinde kitabı rafa kaldırdım... Hayatın kendisi zaten yeterince boğucu ve dramatik olduğu için bir de üzerine böyle kitaplar okumak insanı gerçekten daraltan bir durum... Ancak tam bu esnada puzzle'ı tamamlayacak olan ve bana yazının girişinde 'bu kitap benim okuma serüvenimde kilometre taşlarından biri oldu' cümlesini yazdıracak olan yepyeni bir kitap çıktı karşıma:
Zebercet'ten Cumhuriyete Anayurt Oteli
Zebercet'ten Cumhuriyete Anayurt Oteli
Bu kitabın kitaplığıma katılma hikayesi de ilginç aslında... Bizim gazeteye zaman zaman yayınevlerinden tanıtım amaçlı kitaplar gelir. Herkes genellikle bu kitapların içinden en popüler yazarları ve kitapları seçip evine götürür. Kimsenin ilgisini çekmeyen ve ortada kalan kitaplar ise, benim 'kimsesizler çekmecesi' adını verdiğim çekmeceye kaldırılır. Geçen yıl o çekmeceye göz atarken almıştım bu kitabı, belki okurum diye... Meğerse bilmeden de olsa hayatımın en güzel kararlarından birini vermişim o gün:) Bu kitabın kendi sayfasına ayrı bir inceleme yazmayı planladığım için çok detaya girmeyeceğim. Kısaca ifade etmek gerekirse, bu kitap bir anlamda Anayurt Oteli'nin deşifresi diyebiliriz. Anayurt Oteli demirden bir kilitse işte bu kitap da o kilidin anahtarı... Bilgi Üniversitesi'nden Prof.Dr. Murat Belge ve öğrencileri gerçekten harika bir çalışmanın altına imza atmışlar. Aslında çok detaylı olan bu akademik çalışma, daha sonradan kısaltılıp düzenlenerek kitap haline getirilmiş. Kitap, Anayurt Oteli'ni neredeyse kelime kelime büyütecin altından geçirip, içindeki tüm simgeleri, bilinç akışını, neyin neye karşılık geldiğini, karakterlerin psikolojik tahlilini, kitabın siyaset ve toplum bağlantısını, gizleri, sırları ve hatta Yusuf Atılgan'ın dahi yazarken düşünmediği pek çok detayı 'derin okuma' yöntemiyle tek tek önümüze seriyor. Kitabın sonuna geldiğinizde 'Eğer Anayurt Oteli bu ise, o zaman benim okuduğum şey neydi' yorumunu yaparken buluyorsunuz kendinizi... İşte böylelikle, bu kitap sayesinde Anayurt Oteli hakkında edindiğim tüm bilgi ve izlenimlerimi unutup her şeye yeniden başladım. -------------------------------
Yusuf Atılgan
Yusuf Atılgan
gerçekten çok özel bir yazar. Gerçek bir entelektüel... Siyaset, tarih, sosyoloji ve özellikle psikoloji alanlarında muazzam bir birikime sahip. Sıkı bir Freud takipçisi. Zaten kitapta adım adım Freud etkilerini görmek mümkün... Yazdığı eserlerde kelime kullanımı konusunda çok cömert bir yazar olduğu söylenemez. Size sadece kapıyı açıyor bu kitapta. Yolun tarifini kendiniz bulmak zorundasınız. Eğer bu zahmete katlanmam diyorsanız o zaman kitaptan negatif ayrılmanız çok olası. Ancak bu iki kitap gösterdi ki, kesinlikle bu zahmete katlanmaya değer! İncelemenin başından beri kitabın içeriğine çok fazla girmeyişimin nedeni sadece spoiler kaygısı değil, biraz da yaşadığım bu okuma tecrübesi aslında... Kitap hakkında yazılmış 167 sayfalık bir inceleme okuyup, ardından gelip de 'Anayurt Oteli'nde yazar aslında şunu demiş...' temalı cümleler kurmayı içime sindiremedim açıkçası:) Ancak günümüz Zebercet'lerine de söyleyecek iki çift lafım var tabii ki... :) Ama öncesinde, madem o kadar lafını ettik, birkaç cümle de filmden bahsedelim. 1987 yapımı ve Ömer Kavur imzalı Anayurt Oteli filmini de bu hafta tekrar seyrettim... Film zamanında çok ses getirmiş olsa da, bana göre gerçekten çok başarısız bir uyarlama... Şöyle ki; kitap hakkında konuşurken dedim ya, bu kitabı olduğu haliyle yüzeysel bir şekilde okursanız, yani kendinizi 108 sayfa ile sınırlandırırsanız çok da keyif alamazsınız diye... Çünkü, kitaptaki her karakterin, her cümlenin, her kelimenin, her nesnenin çözümlenmeyi bekleyen ayrı bir alt metni var... Kitabı gerçek anlamda okumak için o derinliğe inmek zorundasınız. İşte filmin de başaramadığı şey tam olarak bu olmuş. Ömer Kavur, aslında 108 sayfayı filme uyarlamış. O nedenle film, kitapta anlatılan pek çok detayı atlamış ve ortaya birbirinden kopuk, anlamsız sahneler çıkmış. Belki de tek olumlu yanı, kitaptaki karakter ve mekanlara bir görüntü kazandırmak olmuş diyebiliriz. --------------------------------- Sona doğru yaklaşırken gelin biraz da günümüz Zebercet'lerinin dünyasına küçük bir pencere açalım... Geceli gündüzlü 10 günümü adadığım bu kitap bana günlük yaşantımız hakkında da yeni bakış açıları kazandırdı... Zebercet, pek çok insan gibi, bilinçaltında biriktirdiklerini günlük yaşam içerisinde harcayan sıradan bir insandı... Günün sonunda, bu bilinçaltı evreninin hem faili hem de maktûlü oldu... Tabii ki bozuk ruh sağlığı, onun zaafı ve aynı zamanda tetikçisiydi... Ancak şunu da kabul etmek lazım ki, bu ruh sağlığı dediğimiz şey, kışın soğuk havada bozulan birşey değil! Gece yatmadan önce bir Benical alarak kontrol altında tutulan bir şey hiç değil... Günümüzde henüz Zebercet seviyesine gelmeyen ama ruh sağlığı da kesinlikle fabrika ayarlarında olmayan binlerce insan var... Bu tespiti yaparken kendimizi de çok dışarıda tutmamamız gerekiyor aslında... Bilinçaltı evrenimiz biz farkında olmadan her gün sayısız duyuma maruz kalıyor. Bu duyumların, fay hatlarında oluşan birikimler gibi kendi içimizde nasıl bir birikim oluşturduğu ve bize ne zaman, nasıl bir oyun oynayacağını kestirmek kolay değil... Dışarıdan bakınca gözle görülen, elle tutulan bir hayat yaşıyoruz ama bu hayatın gözümüzle göremediğimiz, elimizle tutamadığımız soyut gerçeklikleri her gün üzerimizde daha fazla hasar meydana getiriyor. Zebercet'in karakterini, bilinç akışını, nispeten geçmişini ve karşılık bulamadığı beklentilerini az çok bildiğimiz için, onun kararları ve davranışları üzerinde bir neden-sonuç ilişkisi kurabiliyoruz. Oysa kendi dünyamızda ve kendi davranışlarımızda bu neden-sonuç ilişkisini rasyonel bir şekilde kurabilmek için ciddi bir çaba ve mesai harcamamız gerekiyor. Günümüzde bilinçaltı üzerine uygulanan baskı geçmişle kıyaslanamayacak kadar fazla... Instagram'da geçirdiğiniz her saat, seyrettiğiniz dizinin her bölümü, açıktan veya örtülü bir şekilde maruz kaldığınız reklamlar, alışveriş için çıkıp hiçbir şey almadan döndüğünüz sıradan bir AVM günü ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz pek çok etken, tıpkı beklenen büyük İstanbul depremi gibi her geçen gün zihninizdeki fay hattının biraz daha birikmesine, biraz daha gerilmesine neden oluyor. Sosyal medya hayatı, idealize edilmiş bir hayat... 24 saat tepeden tırnağa bakımlı güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, lüks restoranlarda yenilen yemekler, sürekli konsere giden insanlar, yılın 12 ayı seyahat eden gezginler, bir giydiğini bir daha giymeyenler, tüm günü spor salonunda geçirecek kadar boş vakti olanlar, çocuklarının odalarını Disneyland'e çevirenler ve salonunun dört duvarını kitaplıkla donatıp kedili kupalarındaki kahve eşliğinde bütün gün kitap okuyup bunu gözümüzün içine sokanlar aslında gerçek bir hayatı temsil etmiyorlar... Sosyal medya sadece tekil parçaların seçilip yapıştırıldığı sanal bir kolaj... Acımasız bir bilinçaltı savaşındaki düşmanın ta kendisi! Yani Zebercet'i kendi içimizde yargılamadan önce onun bilinçaltı savaşını seyretmemiz ve önce onun bilinçaltı düşmanlarıyla yüzleşmemiz gerekiyor. Ancak bu şekilde kendi düşmanlarımızın da farkına varabiliriz. Dediğim gibi, ruh sağlığımız bizim değil, çevrenin kontrolü altında... Onu tekrar kendi kontrolümüz altına almak ve olabildiğince dış etkenlere karşı korumak için; bize çuvallar dolusu mutsuzluk taşıyan, zihnimizi tahrip eden, bizi vahşileştiren, vicdanımızı küçülten, yaşama sevincimizi emen, küçük mutlulukları bize unutturan, tatminsizleştiren, kendimiz başta olmak üzere herkesle kavgaya tutuşturan o kaynağı belirsiz 'arzu nesneleri'ni daha fazla vakit kaybetmeden hayatımızdan bertaraf etmek zorundayız... Eğer bunu başaramazsak, bu savaşı kaybeder ve nihayetinde kendimizi bilinçaltımızı tamamen ele geçiren düşmanın sinsi elleri arasında boğulurken buluruz... Kitabın en meşhur cümlelerinden birinde şöyle diyordu yazarımız; "Değişmez tek bir kesinlik vardı insan için: Ölüm" Cevap mahiyetinde ben de şunu söylemek istiyorum o halde: "Değişmez bir kesinlik daha vardı insan için: Ölümden önce YAŞAM" Henüz elimizdeyken, lütfen onun farkına varalım ve lütfen ona hak ettiği değeri verelim... Bilinçaltımızın güzel şeyler duymaya ihtiyacı var:))) Herkese keyifli okumalar dilerim...
Anayurt Oteli
Anayurt OteliYusuf Atılgan · Yapı Kredi Yayınları · 201729,8bin okunma
··5 alıntı·
1 artı 1'leme
·
18,5bin görüntüleme
Sultannn okurunun profil resmi
Kaç kişi kaynağı belirsiz o 'arzu nesneleri'ni hayatından çıkarabildi? Kendimiz de dahil hiç kimse, bana göre. Çünkü insanları hayata bağlayan biraz da o' arzu nesneleri'dir. İnsan mutlu olduğu sürece yaşamanın farkına varır. İnsanları mutlu eden hemen hemen tek şey de o 'arzu nesneleri'dir. Ama şu da bir gerçek, o' arzu nesneleri' kişiden kişiye değişir. Yani mutluluğun kaynağı herkes için farklıdır. Bir zamanlar ben de filmini izlediğim zaman sıkıcı gelmişti. Sanırım zamanı değilmiş. Bu incelemenin üzerine de izlemek lazım aslında. Kitabı okumadığım için beğeneceğime eminim. Ellerinize sağlık.
Necip G. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Sultan hocam. Haklısınız, onları hayatımızdan çıkarmak kolay değil ama yine de bir dengeye oturtmak gerekiyor bana göre. Bazen kontrolü tamamen dış dünyaya bırakıyoruz ve karar alma noktasında çok kolay yönlendiriliyoruz. Ancak insan kendine döndükçe, kendini tanıdıkça, aslında neye ihtiyacı olduğunu, hayatından neleri çıkartması gerektiğini daha net anlıyor. Ancak çevreden aldığımız sayısız duyum maalesef kendimize dönmeyi sık sık engelliyor... Film bence kitabın derinliğine göre biraz yüzeysel kalmış. Ancak kişiden kişiye değişebilir tabii ki bu durum. Vakit ayırdığınız için tekrar teşekkür ederim... Sevgiler...
Seda okurunun profil resmi
Necip G.
Necip G.
Hocam her üç, beş yılda bir açıp okuyan, okudukça lezzetine doymayan sadık bir Anayurt Oteli okuruyum ben... Yine okuma zamanımın nakşettiği bu dönemde, incelemelere bir göz atmak istedim. Bir Berna Moran bir de Nurdan Gürbilek'in Anayurt Oteli tespitlerini çok başarılı ve kendimce yerinde bulurum. Tüm samimiyetimle söylüyorum ki, onlardan geri kalır yanı olmamış sizin tespitlerinizin de. Öyle alalade bir yazı değil de bilakis eseri psikanalitik açıdan masaya yatıran akademik bir çalışma bu. Kaleminiz var olsun. Sizin gibi nitelikli, donanımlı okur-yazarları gördükçe bu platformda olmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Bence inceleme işine biraz daha zaman ayırmaya çalışın lütfen, siz yazın, biz okuyup feyizlenelim. Edebiyat adına tekrar çok teşekkür ediyorum bu güzel değerlendirmeniz için.
Necip G. okurunun profil resmi
Seda hanım selamlar. Yeni bir çalışma haftasına göz kırpan sıcak ve boğucu bir Pazar gecesinde sizden bu yorumu okumak tüm atmosferi bir saniyede değiştirdi:) İnanın çok mutlu oldum. Hem samimiyetiniz hem de vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim. İncelemeyi yazarken de Anayurt Oteli’ne matruşka benzetmesi yapmıştım. Bu eseri çok iyi ifade ettiğini düşünüyorum. O katmanlı yapısı ve okuru yüzeyde küçük bir kayıkla gezdirirken hemen altında fersah fersah derinlikler vaadetmesi, sanırım bu kitabı bu kadar özel bir hale getiriyor. Tekrar tekrar okuma ihtiyacının hissedilmesi tesadüf olmasa gerek. Çünkü okur her seferinden elinde yeni birşeylerle dönüyor. Yine incelemede bahsi geçen Murat hoca ve ekibinin kitabı bu son seferimde bana rehberlik etti. Çok da güzel bir tesadüf oldu. İncelemeler, sizin de çok iyi bildiğiniz (ve uyguladığınız) gibi, kitapların niteliğiyle paralel olarak zenginleşiyor. Okurken zihni kurcalayan, bir bağ kurabildiğimiz eserlere inceleme yazarken daha verimli olabiliyoruz. Aynı şekilde beni de buraya bağlayan en önemli etken, sadece yeni okurlarla değil, yeni fikirlerle, yeni bakış açılarıyla da tanışma imkanı sunması. Umarım bu havuza daha fazla inceleme ekleme fırsatımız olur. Bu anlamda motive edici sözleriniz için ayrıca teşekkür ederim:) Keyifli okumalar dilerim Seda hanım, varolun...:)
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
6 puan verdiğini gördükten sonra 10 puana tamamlamış olman kitap hakkında ekstra bir okuma yapıp da 4 puanlık eksiği kapatmış olmana işaret olmuş abi. Bu inceleme de bu uğraşının ve emeğinin karşılığı resmen. İlk paragraflarından başlayacak olursam, kesinlikle en sevdiğimiz kitapları farklı yaşlarda tekrar okumamız gerekiyor. Zaman geçtikçe okuduklarımızı anlamlandırmak üzere farklı yollar keşfediyoruz, farklı kadınlar tanıyoruz, farklı deneyimler yaşıyoruz çünkü. Bu deneyimlerin kitaplarla birleşebilmesi açısından özel kitapların farklı dönemlerde okunması keza çok önemli oluyor kanaatimce. Kitap ve yardımcı kitap olan
Zebercet'ten Cumhuriyete Anayurt Oteli
Zebercet'ten Cumhuriyete Anayurt Oteli
hakkındaki tanışma hikayelerini keyifle okudum. Bahsettiğin 'kimsesizler çekmecesi' tamlaması da epey hoşuma gitti. Diğer popüler kitaplardansa sana düşmüş olan pay gerçekten de epey değerli olmuş... :) Zebercet'in bilinçaltındaki savaşlarla birlikte
Necip G.
Necip G.
'nin de bilinçaltındaki savaşları karşılaştırabileceğimiz aynı zamanda kitaba paralel olarak başka bir kitap ve kitabın filmi hakkında da yorumunu görebileceğimiz aşırı bombastik bir inceleme olmuş. Bazı kitaplar aslında kendiliğinden 9 ya da 10 puanlıktırlar, okurun onu keşfetmesini beklerler. Okur onun parçalarını ne kadar tamamlayabilirse kafasındaki puanı teker teker arttırır. Artık bir süre sonra sadece kendi okuma deneyimimiz değil de, kitaba paralel olarak okuduğumuz ve tarafları yazar-kitap-okur olan edebiyat savaşında kitabı savunmaya çabaladığımız bilgilendirici ek incelemeler, tezler, makaleler, yardımcı kaynaklar da verdiğimiz puanlarda rol sahibi olmaya başladı desek yanılmış olmam sanırım? Her Anayurt Oteli incelemesinde yazdığım gibi, bu incelemeyi
Ged
Ged
'in de okumasını isterim. Eline, emeğine sağlık abi...
1 önceki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
Abi bu nasıl iş? :) Sitenin çöktüğü sırada sana yazdığım cevap duruyordu. Hatta site geri geldikten sonra diğer yorumları da cevapladım, onlar şimdi duruyor ama ilk yazdığım cevap gitmiş! O zaman geriye dönük 1-2 saatlik veriler silindi anladığım kadarıyla... Neyse, eğer o yanıtın muhattabı olarak sen okuduysan bir teselli olarak sayabiliriz. Anlık yazdığım bir cevabı yeniden kurgulamak abes olur ama en azından senin güzel yorumun için bir kez daha teşekkür edeyim değerli dostum:) Sevgiler...
1 sonraki yanıtı göster
Resul Bulama okurunun profil resmi
Yine dolu dolu bir inceleme olmuş Necip bey. Günümüz zebercetleri, sosyal medya, ruh sağlığı ve çevre etkisini biraraya getirdiğiniz için kitap kadar faydalı bir inceleme olmuş. Emeğinize, kaleminize sağlık...
Necip G. okurunun profil resmi
Resul hocam çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için… Selam ve sevgilerimle…
2 sonraki yanıtı göster
Sümeyra Özat okurunun profil resmi
İyi akşamlar Necip Bey, İncelemenizi birkaç gün evvel daha müsait bir vakitte okuyabilmek adına kaydetmiştim. Çünkü bazı okumalara ayrılan zaman, okunduğu süre ile sınırlı değildir. Sizin yazılarınız da benim için böyle bir niteliğe sahip :) Bu kitap üzerine yazdığınız inceleme ilgimi özellikle çekti. Hakkında olumsuz kanıların çoğunlukta olduğu böylesi bir kitabı sizin gibi değerli bulduğum bir okurun bakışıyla yeniden irdeleme fırsatı bulmak beni heyecanlandırdı. Kitabın turnusol kağıdı işlevi çok yerinde bir benzetme :) Cinselliğin -bence günümüzde dahi- bir tabu olduğu gerçeğine rağmen samimi itiraflarınız incelemeye keyif katmış. Evet, bence cinsellik hala bir tabu! Zira tüm insanların merakına mazhar olan böylesi bir konunun uzmanı olan seksologların, ülkemizde bir elin beş parmağını geçmemesi bu durumun bir kanıtı bence. İncelemenizin her bir paragrafı çok değerli. Bununla beraber bilinçaltına değindiğiniz bölümler ayrıca ilgimi çekti. Bilinçaltına yapılan baskının geçmişe nazaran günümüzde daha fazla olduğu konusunda sizinle hemfikir olduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Geçmişte insanlar çeşitli sebeplerle duygularını daha çok bastırmak durumunda kalmış olsalar da günümüzde -sizinde belirttiğiniz gibi- uyarıcı fazlalığı ve çeşitliliği bilinçaltı istilasını katlamıştır. Yani bilinçaltı, yalnızca aşikar veya giz kavramlarıyla değil aynı zamanda uyarıcı zenginliği ile de alakalıdır. Son olarak kitaptan uyarlanmış filme de değinmek istiyorum. Açıkçası ben de filmi tatmin edici bulmadım. Nitekim böyle bir beklenti ile de izlemedim. Çünkü genel itibarıyla bilişe hitap eden böylesi kitapların tatmin edici bir biçimde uyarlanabileceklerine pek ihtimal vermiyorum. Nietzsche Ağladığında ve 1984 kitaplarından uyarlanmış filmler gibi... Böyle uzun uzadıya yazmamı mazur görün. İncelemeniz kayıtsız kalınmayı ve yüzeysel bir yorumu hak etmeyecek bir dolulukta. Ödeştik yani :) Kaleminiz daim olsun, keyifli okumalar...
Necip G. okurunun profil resmi
Sümeyra hanım, vakit ayırıp okuduğunuz için, yazdıklarıma bir değer atfında bulunduğunuz için, ve daha da ötesi böyle güzel bir yorumla verdiğiniz katkı için ayrı ayrı teşekkür ederim... Evet, cinselliğin tabu olma hali etkisini çok da yitirmeden her dönem varlığını sürdüren bir durum. Günümüzde biraz aşılmış gibi dursa da, çok çok küçük bir azınlığın hayatına dokunduğu için genele kıyasla çok önemli bir değişimden söz edemeyiz bana göre... Ha bu arada, cinsellik tabu olarak kalmalı mı yoksa bu durum toplum içinde aşılmalı mı konusu da aslında farklı bir tartışma konusu... Oralara hiç girmiyorum şimdilik... Öte yandan, bir psikolojik danışmanın ağzından yazdıklarımın müspet bir şekilde değerlendirilmesi beni ayrıca mutlu etti... Bilinçaltı konusundaki ifadelerinizi dikkatle okudum ve "bilinçaltı, yalnızca aşikar veya giz kavramlarıyla değil aynı zamanda uyarıcı zenginliği ile de alakalıdır" şeklinde konuyu özetlediğiniz cümlenizi bir çeşit teyit olarak değerlendirdim:) Sümeyra hanım, dediğim gibi yorumunuz benim için oldukça değerli ve 'ödeşme' noktasında kesinlikle aynı fikirdeyim sizinle:) Yazdığımız incelemelerin, okur dostlarımızın katkıları ile zenginleştiğini görmek harika bir duygu... Böylelikle, sonradan gelip bu sayfayı ziyaret edecek okurlara da zengin ve çok sesli bir içerik bırakmış oluyoruz... Tekrar teşekkür eder, keyifli okumalar dilerim... Selam ve sevgilerimle...
2 sonraki yanıtı göster
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Necip Bey, incelemenizi geç fark ettim ama görünce de çocuklar gibi sevindim. :)Zira önce Anayurt Oteli ardından da Murat Belge' nin hazırladığı kitabı okuduğunuzu fark etmiştim ve açıkçası muhteşem bir inceleme geleceğini de tahmin ediyordum... Yanılmamışım ve yanılmadığım için çok mutlu oldum:)) Uzun zamandır hem kitap hem de kitabın size düşündürdüklerini böyle detaylı yazmıyordunuz. Bilhassa sosyal medya çılgınlığının şu anda öngöremedigimiz bilinçaltı etkileri konusundaki tespitler harikaydı, defalarca okudum inanın. İroni yine dozundaydı, kitaba dair şifrelere yeniden bakmamız konusundaki uyarılarınız ve Camus /Yabancı ile Atılgan / Anayurt Oteli konusundaki paralel okuma tavsiyenize de katılıyorum hatta buna benzer başka paralel okuma önerileri de zihnimden geçiverdi bir anda. Elinize, emeğinize, yüreğinize sağlık. Daha sık yazın lütfen...
Necip G. okurunun profil resmi
Ayşe hanım çok teşekkür ederim, yine her zamanki gibi harika şeyler yazmışsınız:) Siz böyle yazdıkça inanın bir öğrenci gibi mutlu oluyorum:) Buna benzer diğer paralel okuma önerilerinizi merakla bekliyorum… Sizin karşılaştırmalı okuma konusundaki ustalığınızdan olabildiğince faydalanmak isterim... Her incelemenizde yazarları, kitapları buluşturarak zaten çok güzel örnekler sunuyorsunuz bize… Ayşe hanım elimden geldiğince daha sık yazmaya çalışırım elbet… Özellikle böyle farklı konu ve deneyimlerle karşılaştıkça onları diğer okur dostlarımla paylaşmak için büyük bir heyecan duyuyorum:) Güzel paylaşımlarda görüşmek dileğiyle… Selam ve sevgilerimle…
2 sonraki yanıtı göster
Semih Doğan okurunun profil resmi
Muhteşem bir inceleme bu Necip abi. Kitabı az önce bitirdim. Aklımda yazmış olduğun bu yazı kısmen de olsa kalmış. Hemen geldim ve üst üste iki kere okudum. Kesinlikle tekrar tekrar okunması gereken bir kitap. Ben yaklaşık 1 buçuk günlük ciddi mesai harcayarak kitabı okudum ve bitirdim. Fakat senin dediğin gibi çok daha dikkatli ve ayrıntılarına değer verilerek okunması gereken bir eser. Zaten okurken yer yer eksik kaldığını da fark ediyor bence okur... Meursault ile benzerlik çok net fark ediliyor. Dolayısıyla incelemede yer verdiğin eseri de çok merak ettim. Sanırım ben de tıpkı senin gibi belli bir zaman sonra hem o inceleme eserini hem de Anayurt Oteli’ni bir kez daha okuyacağım. O güzel zamanı bekliyorum şimdiden :) Emeğine sağlık Necip abi.
Necip G. okurunun profil resmi
Semih çok teşekkür ederim değerli dostum... 'Hacimli kitap' ifadesini kendi içimde silbaştan yeniden tanımladığım kitaplardan biri oldu Anayurt Oteli:) Buradaki hacim nerede? Sayfa sayısında mı yoksa kitabın derinliğinde mi? Ancak incelemede de sık sık vurguladığım gibi bu kitabın derinliğini keşfetmek için ayrı bir mesaiye ihtiyaç var. Murat Belge hoca ve öğrencilerinin inceleme eseri bu konuda benim için oldukça faydalı oldu. Bu yardımcı kaynak sayesinde sanki Anayurt Oteli'ni 2-3 defa daha okudum diyebilirim:) Senin de belirttiğin gibi ilk okumanın üzerine makul bir zaman koymak, kitabı sindirmek bence de doğru bir tercih... İleride sırasıyla peş peşe okunacak
Yabancı
Yabancı
,
Anayurt Oteli
Anayurt Oteli
ve Murat Belge'nin kitabı
Zebercet'ten Cumhuriyete Anayurt Oteli
Zebercet'ten Cumhuriyete Anayurt Oteli
keyifli bir tat bırakacaktır... Değerli yorumun için tekrar çok teşekkür ederim Semih... Görüşmek dileğiyle, sevgiler...
marie sklodowska okurunun profil resmi
Bir satırı bile boş geçmemişsiniz, çok güzel bir inceleme olmuş. Taa ortaokuldayken bu kitabı elime alıp öylesine okumaya başlamıştım ama pek bir şey anlamamıştım. :)) Şuanda da bu kitap ve YA'nın diğer kitapları okuyacaklarımda bekliyor ama başlayamıyorum. Sanırım bu kitabı okumadan önce belirli makale ve/veya kitaplardan faydalanmak gerekiyor. Nitekim siz de öyle yapmışsınız ve ortaya çok kaliteli bir kitap incelemesi çıkmış. Herkesin okuyabileceği bir kitap olmadığını şuana kadarki inceleme ve yorumlardan anladım. Ama yine de okumanın önemli olduğunu düşünüyorum. Toplumumuzdaki Zebercet'leri anlamak adına, onların iç dünyasını bilip ona göre davranmak adına gerekli gibi duruyor.
Necip G. okurunun profil resmi
Marie çok teşekkürler öncelikle… Sen de benim gibi ilk gençlik döneminde karşılaşmışsın bu kitapla. Hoş bir tesadüf olmuş:) Aslında bu kitap isteyen herkesin okuyabileceği bir kitap. Ancak düz bir okumada kitap okura kendini tam olarak açmıyor ve kitaptan geriye karanlık sahneler dışında fazla bir şey kalmıyor… Kitabın içine girildiğinde ise kitap bambaşka bir yönünü gösteriyor okura… Ve okur kitabı takip ettiği sürece bu sürprizlere yenileri ekleniyor… Eğer birgün tekrar okumayı düşünürsen kitapla bu şekilde bir ilişki kurmanı kesinlikle tavsiye ederim… Selam ve sevgilerimle…
35 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.