Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
...Mustafa İnan'ın böyle akıllı bir öğrencisi varmış. Hayata atıldıktan sonra da ikide bir hocaya uğrar bedava akıl danışırmış. Günlerden bir gün bir duvar hesabı sormuş hocaya. Hoca hesap yolunu anlatmış. Biliyorum, ama bu uzun bir hesap yolu demiş öteki. Peki demiş hoca, basitleştir sistemi. Öğrenci bir hafta sonra bir daha gelir, hocam bu hesap yine uzun oluyor. Hoca yine basitleştirici tavsiyelerde bulunur. Öğrenci durmadan gider gelir. Aslında niyeti bozuktur ister ki hoca ona eni boyu şu kadar yüksekliği bu kadar olsun diye boyutları versin. Bir gün yine öğrenci gelince hoca ona şimdi sana gerçekten çok kısa bir yol göstereceğim demiş. "Aman hocam sağ olun" bir kısa yol daha var demiş Mustafa Hoca ciddiyetle: "O da bu hesabı sen yapmazsın oğlum."
GÜNLERDEN OĞUZ ATAY
"Bütün arzum hamamda kız kovalarken düşüp ölmektir."
Reklam
Önsözde yer alan Oğuz Atay:
Türk edebiyatında Oğuz Atay diye bir yazar olmasaydı ve çevirmen Ahmet Cemal günlerden bir gün onunla tanışmasaydı, Körleşme diye bir roman dilimize belki de çok daha geç bir tarihte ve bir başkası tarafından çevrilecekti. Yetmişli yılların ikinci yarısıydı. O sıralarda İstanbul'da Teşvikiye'deki Belveder Apartmanı'nda bulunan
Sayfa 13 - Sel Yayıncılık
Pazar Postası ve Olaylar dergisi deneyleri Oğuz Atay'ı politikadan soğutuyor. Oğuz Atay'ın politik deneyiminden çıkardığı sonuç ne? O günlerden başlayarak bireyi öne çıkarıyor. Birey kalarak sosyalist mücadele verilebilir mi?
Tarih 5 Ağustos 1967;vakit gece yarısını geçiyordu. Mustafa İnan bir daha uyanmadı:sabaha karşı dört buçukta ölmüştü. Hayatı boyunca kendi ülkesinde yaşamak isterdi Mustafa İnan ve herhalde kendi ülkesinde ölmek isterdi. Bu isteğin de herhalde haklıydı. Çünkü, çok sevdiği Karacaoğlan'ın dediği gibi "illeri var bizim ile benzemez" bir
Sayfa 249Kitabı okudu
Güzel günlerden öyle uzaklaşmış bulunuyordu ki, en kötü anılarla dolu günleri bile özler oldu..
Reklam
Eğer Türk edebiyatında Oğuz Atay (1934-1977) diye bir yazar olmasaydı ve çevirmen Ahmet Cemal günlerden bir gün onunla tanışmasaydı, Körleşme diye bir roman dilimize belki de çok daha geç bir tarihte ve bir başkası tarafından çevrilecekti. ""Yetmişli yılların ikinci yarısıydı, Oğuz Atay'la hiç karşılaşmamıştım. Onu sadece Tutunamayanlar adlı romanından tanıyordum. Bir öğlen vakti bağlanan telefonda karşıma Oğuz Atay çıktı. Söze derhal -sen- diyerek başladı."" --Sen rakı içer misin? **Arada evet... --Peki şalgam suyu ile birlikte içtin mi? **Hayır. --Güzel. O halde bu akşamüstü saat altıda Atlas Sinemesı'nın girişinde ol. Seni bir yere götüreceğim. **Dediği saatte buluştuk. 'bir yer' dediği, Ağa Camii'nden sapınca gidilen, 'kendin pişir kendin ye' tipi bir meyhaneydi. Oturup etlerimizi seçtik. Daha doğrusu Oğuz Atay seçti. Benimle yıllardır tanışıyormuş gibi konuşuyordu. O güne kadar yaptığım çevirilerin neredeyse hepsini okumuştu. Bu arada şalgam suyu ile rakı nefis gidiyordu. Bir ara çantasından Elias Canetti adlı bir yazarın Auto da fe başlıklı romanı çıkardı. Canetti'nin -sonradan benim 'Körleşme' diye Türkçeleştireceğim- Die Blendung'unun İngilizce çevirisiydi. --Bu romanın aslı Almanca. Ben Ingilizce çevirisini bir solukta okudum. Şimdi sen en kısa zamanda romanın Almancasını getiriyorsun ve yine en kısa zamanda çeviriyorsun. Müthiş bir yazar, romanı da öyle!
Sayfa 13
19 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.