Kesin olarak bildiğim bir şey varsa o da adımın Mattia Pascal olduğudur.
Bundan da her fırsatta yararlanırım.
Biri benden herhangi bir öğüt isteyecek kadar şaşkınlığa düşmüşse,
omuz silker, gözlerimi kırpıştırarak ona şöyle derim:
“Benim adım Mattia Pascal.”
“Evet evet, biliyorum bunu.”
“Peki sence bunun bir önemi yok
Bazı sabahlar rüya görmeden uyanıyorum. Bu öyle bir his ki abi, boşa geçirilmiş bir hayatın sonunda son nefesini verirken, gözünün önünden film şeridi gibi geçmesini beklerken hayatının, film şeridinin boş olması gibi. Gecenin anlam ve önemi rüyalar olmalı. Günün özeti gibi olmalı. Geleceğin fragmanı gibi olmalı. Olmalı abi olmalı. Hiç rüyasız sabahlar olmamalı. Sabahlarımızı etkileyecek rüyalar hatırlamalıyız. Gecemizi tedirgin edecek rüyalara uyanmalıyız. Uyanmalıyız abi. Rüyaların en önemli kanıtı uyanmak değil midir?
O gider gitmez Dorian koştu, paravanı çekti. Yok, resimde başkaca değişim olmamıştı. Demek Sibyl Vane'in ölüm haberini resim ondan önce almıştı. Dorian'ın hayatındaki olayları oldukları sırada öğreniyordu. Ağzın o güzel çizgisini çirkinleştiren gaddarlık, hiç kuşku yok, kızcağızın zehri içtiği anda belirmişti. Yoksa portre sonuçlara karşı kayıtsız
1926 Eylülünde, iki arkeolog Peru'nun güneybatısında, Nazca kasabası yakınlarındaki kayalık yamaçlara tırmandı. Perulu Toribio Mejia ve Amerikalı Alfred Kroeber'in amacı yakınlardaki bir mezarlığı görmekti. Sonra, bir an için durup, aşağıdaki düz, taşlık çöle baktıklarında, gözlerine ufka doğru uzanan çok sayıda uzun, doğru çizgiler çarptı. İki