'Vicdan' kavramıyla Stirner aydınlanmacılarla birlikte filozoflara karşı köktenci bir mücadele başlatır. Tanrı'yı ve onunla birlikte tüm kutsalları ve 'öte dünya'yı sözüm ona imhâ eden filozoflar, hiç farkında bile olmadan Tanrı'yı da kutsalları da öte dünyayı da iç dünyalarına yerleştirdiler: yani ‘vicdan' adı verilen soyut bir organa, tam olarak: insan yüreğine. Oysa vicdan, midededir. Onları yiyen bir bakteri gibidir. Yer, yer ve insanı bitirir. Modern insanın sorunu mide sorunudur. Ülser' tipik bir örnektir bunun için. İnsan birçok şeyi sindirebilir, ancak bir tek vicdanını sindiremez. Bu nedenledir ki Stirner'e göre insan içine düştüğü bu iç savaşta yaşamı boyunca nevrozlarla, psikotik davranışlarla boğuşacaktır. Ya da denebilir ki – mide ağrılarıyla. 'Kutsallık' bağlamında günümüzde psikosomatik diyebileceğimiz bir örnek sunuyor Stirner: Atla kutsallığın derinliklerine! Eğer kutsallığı midene indirirsen, bil ki o Senin-Olan'dır! Hazmet kutsal ekmeği ve kurtul!
Bu
…bir gerçek derinlemesine ürkütücü olsa bile, sağlıklı bir korkuya benzer bir şeyin var olduğudur. Örneğin bir insan sinsice öz-yıkıma sürüklendiğini algılarsa, bu itkiyi net olarak algılaması, bunun sessizce etkinlik göstermesine göz yummasından çok daha az tehlikelidir. Algılama ürkütücüdür ama bu, bireyde bir yaşama iradesi olduğu sürece, karşı eyleme geçecek olan öz-koruyucu enerjileri mutlaka harekete geçirecektir. Ve eğer bir insanda yeterli yaşama iradesi yoksa, analiz olsun ya da olmasın, nasıl olsa yıkılacaktır. Benzer bir düşünceyi daha olumlu bir açıdan dile getirecek olursak: Eğer bir insan kendine ilişkin bir gerçeği keşfedecek yeterli cesareti göstermişse, cesaretinin onu sonuna kadar götürebilecek ölçüde güçlü olduğuna rahatlıkla güvenebiliriz. Onun bu kadar ileri gitmiş olması gerçeği, kendisiyle yüzleşme iradesinin, onu ezilmiş olmaktan alkoymaya yetecek kadar güçlü olduğunu gösterir. Ama bir sorunu yakalama ve bunu çözme ve bütünlestirme arasindaki dönem kendi kendine analize uzayabilir.
Reklam
Hepimizin de şu ya da bu şekilde travma yaşadığımıza kesinlikle inanıyorum. Kusursuz ana babalar, kardeşler, komşular, arkadaşlar dünyası dışında nasıl olur da böyle şeyler yaşamazdık? Sonra çoğu şeyin bağlı olduğu, bu travmaya nasıl tepki gösterdiğimiz sorusu var: bu travmayı kabullenmemiz ya da bastırmamız ve bunun başkalarıyla olan ilişkilerimizi nasıl etkilediği. Bazıları travmayı kabul edip onu hafifletmeye uğraşıyor, bazılarıysa yaşamlarını travma görmüş başkalarına yardım ederek geçiriyor ve bir de esas kaygısı, ne pahasına olursa olsun kendilerine daha fazla zarar verilmesinden kaçınmak olanlar var. Bunlar acımasız olanlardır ve dikkat edilmesi gereklidir.
Eğer fazla yağlarınız varsa bilin ki bunun sorumlusu bağırsaklarınızda yaşayan bir grup bakteridir. Yani sorunu kök­ten çözmek istiyorsanız bu bakterilerle mücadele etmelisiniz.
Kadında ve Erkekte Duygusal Zeka
Kadınla erkeğin duygulara yaklaşımı, birbirlerinden beklentileri farklıdır. Kadınların duygusal zekâları daha yüksektir. Bunun yansımalarını problemlerle karşılaşıldığında rahatlıkla görebilirsin. Erkek bir sorun söz konusu olduğunda zihinsel sığınağına çekilip sorunu çözme eğiliminde iken, kadının ilk eğilimi yalnızlığı gidermek olur. Erkek zihinsel paylaşıma önem verirken kadın duygusal paylaşıma önem verir, kendini kötü hissettiğinde yalnız kalmamak, birileriyle konuşmak ister. Kadın erkeğe göre sevilmediğini çok daha kolay hissedebilir. Kadın "Seni seviyorum" cümlesine ihtiyaç duyarken, erkek "Sen haklısın" cümlesini duymak ister.
Sayfa 118 - Timaș Yayınları, 28. Baskı, Haziran 2023Kitabı okudu
Öğretim ve Eğitim
Çağımızın üstün düşüncelerinin ilk sırasında şu fikir bulunuyor: Eğitim ve öğretimden beklenen sonuç, insanları iyileştirmek ve hatta eşit kılmaktır. Sürekli tekrar edilen bu iddia, sonunda demokrasinin en sarsılmaz bir inancı haline gelmiştir. Bir zamanlar kilisenin dogmalarına dokunmak ne kadar tehlikeli idiyse, bugün de bu inanca dokunmak o
Reklam
1.000 öğeden 161 ile 170 arasındakiler gösteriliyor.