Ölüler cevap vermez. Tanrı cevap vermez. Gelgelelim yaşayanlar, yaşayanlar soruyorlar. Her gece soruyorlar, binbaşım. Kadınlar, yaslı üzgün kadınlar. Ağarmış saçları, katı çatlak elleriyle yaşlı kadınlar. Issız, özlemli gözleriyle genç kadınlar. Çocuklar, binbaşım, çocuklar, pek çok küçük çocuk. Karanlıkların içinden sesleniyorlar: Beckmann çavuş, babam nerede, Beckman çavuş? Kocamı ne yaptınız? Oğlum nerede Beckman çavuş, ağabeyim nerede, nişanlım nerede? Nerede? Ortalık ağarana kadar hep böyle fısıldaşıyorlar. Yalnız on bir kadın, binbaşım, benimkilerin sayısı on bir. Ya sizinkiler ne kadar, binbaşım? Bin mi? İki bin mi? İki bine ek olarak şu benim on bir kişinin sorumluluğunu da size verirsem ne kaydebersiniz ki! İyi uyuyor musunuz, binbaşım? Geceleri iki bin hayaletle? Uyumayı bırakın, yaşayabiliyor musunuz, haykırmadan bir dakika yaşayabiliyor musunuz?
Öyle bir kitap ki Kapıların dışında, üstüne tek bir söz söylemek haddim değilmiş gibi. Uzun zamandır okuduğum en çarpıcı eser diyebilirim sadece. Savaşa; savaşın ardında, kapıların dışında bıraktıkları üzerine yazılmış tokat niteliğinde bir eser hem de... Her bir satırını tüylerim diken diken, gözlerim yaşlarla dolu okudum. Üzerine olumsuz söylenecek tek bir şey yok, söylemek de biz yirmi birinci yüzyılın savaş görmemiş insanlarının haddi değil gerçekten. Umarım ki en yakın zamanda hakkını vererek sahnelere taşınmasını izleme şerefine nail olurum.
10/10