Kabz halinde birden daraldığımız, anlam veremediğimiz, içimizden hiçbir şey yapmanın gelmediği, herkese kötü tablolarla bakabildiğimiz, dünyanın sonsuz gibi geldiği ve bu yüzden de dertlerimizden kurtulamayacağımız fikri doğduğunda, dertler, belalar devam edecek gibi geldiğinde dikkat etmemiz gereken bir konu var. İşte tam burada şeytan bizi daha çok tuş etmek, yani yenmek için kurnaz hamlelerle saldıracaktır. E bizim de elimizin elbette armut toplamaması gerekir. Peki, neler yapmamız gerek derseniz kesinlikle şunlara dikkat etmek zorundasınız: Kabz halinde önemli kararlar almayın. Kabz halinde ince teferruatlara takılmayın. Kabz halinde zihin bir parça kapalı olduğundan dolayı ruhu ihtiyacı olduğu evrede ezkara, virde ve zikre doyurun. Kabz halinde bulunduğumuz yerde sabit kalmayın ve mutlaka yerinizi değiştirin çünkü kabz halinde bulunduğumuz yer metafiziksel olarak bunalımlı bir hale gelmiştir, mutlaka yer değiştirmek gerekir. Su sesi dinleyebileceğiniz, tabiatla iç içe kalıp Rabbinizi tefekkür edebileceğiniz ve size şefkatle yaklaşabilecek dostlarınızın mutlaka ve mutlaka yanına gitmeniz size iyi gelecektir. Sabit bir yerde kaldığınız anda bu halden kurtulma imkânınız çok zordur. Bu dört öneri çok önemli. Mekân değiştirmek için Peygamber Efendimiz (sav) hadiste buyuruyor ki, su sesi dinleyin. Yeşillik, su sesi ne kadar önemli detaylar. Ya da sürekli vird, zikir çekilen manevi yerler. Çok ilginç ama bir o kadar da önemli.
Bir gün Allah’ın Resûlüyle yemek yerken Sahabilenden biri soruyor: – Ey, Allah’ın Resûlü; biz sizin saadet devrinizde imana gellik ve emrinizde düşmanla cihad ettik. Bizden daha hayırlı var mıdır? Allah’ın Resûlü buyuruyorlar: "–Vardır! Benden sonra gelip de beni görmemiş oldukları halde iman edecek olanlar sizden daha hayırlıdır." Bu hadisi Ebu Cüm'a rivayet etti.
Reklam
4 - Kibirli olanlar Cehennemde azap göreceklerdir. Nitekim Kutsi hadiste (Hz. Peygamber vasıtasiyle) Cenabı Hak buyuruyor: "Kibir ve azamet bana mahsustur. Nasılki herkesin, elbisesi kendine mahsustur, kimse ile ortak değildir. Bu sıfatta benden başkasına layık değildir. Dünyada bu sıfatımı takınanları yarın Cehennem ateşinde yakarım" O halde bir huy ki, Cenab-ı Hakkı tanımaya engel, Cehennem azabını çektirmeğe sebep, Allah'ın hikmetlerini ve sanat eserlerini idrak ettirmeğe manidir. Dünyada nefret, Ahirette sorumluluk doğurmaktadır. Akıllı olanlar, böyle kötü bir huyun âfetlerinden gafil olmaz. Zararlarından korunmağa çalışır ve şerrinden Allah'a sığınır. işte bu açıklamadan anladık ki kibirlenmenin bu dört âfetinden yalnız bir tanesi bile insana zarar veriyor ya dördünün birden vereceği zararın büyüklüğünü düşünün. Cenab-ı Hakka yalvaralım, lütuf ve kere-miyle bizi bu kötü huylardan korusun.
İmâm Mâlik’in zühdü
ོ İmâm Şâfii’den rivâyet edilen şu hadise de onun dünyaya kıymet vermediğinin açık bir misalidir. İmâm Şâfii radıyallahu anh diyor ki : “ Mâlik’in kapısında Horasan atlarının Mısır katırlarının en güzellerini görünce Mâlik’e : “Bunlar ne güzel ” dedim Mâlik: “ Benden sana hediye. olsun ”dedi. Ben de : “ Bir tânesini olsun kendine binek alarak bırak ”dedim Mâlik “Resûlullah'ın bulunduğu beldenin topraklarını ben atımın tırnağına çiğnetmem ”dedi. Mâlik'in, bütün hayvanları birden Şâfii’ye hediye edişindeki cömertliği ile Peygamber efendimizin ﴾ﷺ﴿ medfun bulunduğu Medine'ye olan saygısına bakın ki (saygıdan hayvana binmemiştir)
3.cilt
442. Câbir İbni Abdullah radıyallâhu anhüma şöyle dedi: Vefâtından üç gün önce Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinledim:  "Hiç biriniz sakın Allah'a hüsn-i zan beslemeden ölmesin!" Müslim, Cennet 81, 82. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 13 Hüsn-i zan, düşünce güzelliği, güzel şeyler temenni ve beklentisi demektir.Allah’a karşı hüsn-i zan beslemek ise; O'nun merhametini, rahmetini ve keremini dilemek, af ve rahmetiyle muamele edeceğini ummak, hatta tereddütsüz bir şekilde böyle bir mutluluğa ereceğine inanmaktır.Nitekim önceki hadîs-i kudsîde görüldüğü gibi bizzat yüce Yaratıcı, “Ben, kulumun beni düşündüğü gibiyim, benden ne bekliyorsa ona öylece muamele ederim.” buyurmaktadır. İnsanın hangi hal üzere öleceğini bilmek ve tayin etmek kendisinin elinde değildir. Böyle olunca Sevgili Peygamberimizin bizden hüsn-i zandan başka bir hal üzere ölmemeyi istemesi, ümit ve recâ üzere yaşamamızı ve ölümü de o hal ile karşılamamızı istemesi anlamındadır. Yani Allah Teâlâ’dan güzel şeyler beklentisi içinde olabilmek için, güzel bir hayat yaşamaya çalışmak gerekmektedir. Nitekim “Ey iman edenler, Allah’tan O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak ölün.” [Âl-i İmrân, (3)102] âyet-i kerîmesi de bizden sürekli iman üzere olmamızı istemektedir: ... Ali el-Karî de “Bu konuda sadece ''Rahmetim gazabımı aşmıştır." (420 numaralı hadis) hadisi bile yeter.” demektedir. Kulluk ya ümit ya da korku ile yapılır. Ümitle yapılan kulluk daha üstündür. Çünkü o hürlerin kulluğudur, korku ile yapılan ise, kölelerin kulluğudur.
Sayfa 140Kitabı okudu
Sultan Reşat'ın gezisi üç hafta sürer. 7 / 8 Haziran 1911'de Selanik'te onuruna bir gece eğlencesi düzenlenir. Ömer Naci, Erzurum heyetini içki masasında konuk eder. Ömer Naci'nin arkadaşı Nazım Ören de oradadır. Nazım Ören ilginç giysili Said-i Kürdi'yi o gece tanır ve şunları yazar: “O, Erzurum Heyetine İstanbul'dan katılmıştı. Benden
Reklam
27 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.