İnsanın kendi kendini suçlamasının keyif veren bir yanı vardır. Kendi kendimizi suçladığımız zaman başka birinin bizi suçlamaya hakkı kalmadığını düşünürüz. İnsanın ruhunu suçluluk duygusundan arındıran şey itiraf etme eyleminin kendisidir.
"Kul hakki sadece birisinin parasini yemek degildir. Karşımızda ki insanin duygularin sömürmek,
psikolojisini alt üst etmek,
hayallerini almak da bir kulun hakkina girmektir. "
Şeklen tesettüre riayet ediyormuş gibi gözüküp de **kendini teşhir etmek ve dikkat
çekmek için işveli**, cilveli tavırlar ortaya koyanlar; **ince ve transparan elbiseleri tercih edip vücut hatlarını belli edecek derecede giyinenler** ve Âkif ’in ‘ne çirkin yüzler örtermiş meğer o incecik perde’ dediği gibi zahiren tesettüre riayet ediyor gibi gözüküp de iç dünyaları ve kalpleri itibarıyla üryan bulunanlar, hadisin ifadesiyle giyinik çıplaklar veya giyinmiş ama örtünmemiş kadınlar.
Bazı insanlar vardı hayatta, kısa bir iyiyim sorusunda bile mutlu olabiliyorlardı. Çünkü onları kimse umursamıyordu. Ailesi dahi nasıl olduğunda ilgilenmiyordu. Peki, neden? İnsanlık böyle bir şey miydi? Değildi. Biz insandık. Değer verilmesi gereken en güzel varlıklardık. Uçsuz bucaksız bir hayal gücümüz, gülen gözlerimiz, seven bir kalbimiz vardı. Biz vardık. Biz insandık. Saçımızın teline dahi kimsenin zarar vermeye hakkı yoktu. Kimsenin bizi dövmeye, öldürmeye, psikolojik baskı yapmaya hakkı yoktu. Kimdi onlar? Neye güveniyorlardı? Onlar iki gram dahi ruhu olmayan, vicdanı olmayan insanlardı. Küçüklükten itibaren gaddar yetiştirilen çocuklardı. Onlarda sevgiye muhtaçtı. Onlarda nasılsın sorusunu duymak istiyorlardı ancak kimse sormuyordu. O halde ben sana sorayım. Nasılsın?
" Kendi kendimizi suçlandığımız zaman başka birinin bizi suçlamaya hakkı kalmadığını düşünürüz. İnsanın ruhunu suçluluk duygusundan arındıran şey itiraf etme eyleminin kendisidir."
Dünyada kuvvetlinin ve zayıfın, akıllının ve budalanın, faziletli olanın ve sefilin aynı derecede malik oldukları bir hak vardır: Yaşamak hakkı!.. Hiçbir meziyet, hiçbir kuvvet bu hakkı birinden alıp diğerine vermek salahiyetinde değildir.
Şeyh Sa’dî der ki:
Sen başını önüne eğmiş bir yetimi gördüğünde,
Kendi oğlunu öpme ki, o yetim mahzûn olmasın.
Dikkat et, yetim ağlayıp Arş-ı Âlâ titremesin.
Çünkü yetimin ağlaması Arş’ı titretir.