İşte size, sonsuza kadar hiç değişmeyecek, gerçeğin ve hakikatin tek gerçek bilgisi! Ne kadar bilirsen bil, ister evliya ol ister alim, ister ulema ol, ister felsefeci, ister bilgin. İsterse tahayyül-i idrakin sonsuzluğu sağ eliyle kucaklasın. Bugün doğru bildiğin, yarının hakikate giden yolda, gerçeğin ağaç kolları gibi kurumaya mahkum, devri
Kösedağ Savaşı'nın akabinde Baycu Noyan komutasındaki Moğol ordusunun Kayseri'yi harabeye çevirdiği sırada Seyyid Burhaneddin'in hayatta olduğunu ve Kayseri halkının neredeyse tamamını katleden Moğol askerlerinin Burhaneddin'in ayağına para saçtıklarını Eflaki'den öğreniyoruz. Mevlana'yla aynı dönemde Şam'da bulunan Şems'in de Halep, Kayseri, Aksaray, Sivas, Erzurum ve Erzincan'a gittiği bilinmektedir. Kösedağ Savaşı'ndan sonra Anadolu'yu harabeye çeviren Moğol ordusunda Kalenderi dervişlerinin bulunduğundan yola çıkan Mikail Bayram, bir Kalenderi dervişi olan Şems'in Moğol ordusunun geçtiği yerlerde görüldüğünü söyler ve buradan Şems'i Moğollarla ilişkilendirir. Ona göre Moğollar Erzurum'da iken Şems Erzurum'da, Moğolların Kayseri kuşatması sırasında Şems Kayseri'dedir.
Reklam
Osmanlı sultanlarının İslamiyet'e ve Haremeyn'e hizmeti, Dört Halife devri müstesna, önceki İslam devletlerinin hepsini geçmiştir. Padişahlar, devlet adamları ve hanım sultanlar hep o mukaddes beldelere hizmet aşkıyla yanıp tutuşmuşlardır. Yavuz Sultan Selim ise Osmanlı sultanları arasında, Peygamber Efendimiz'e sonsuz hürmet ve muhabbetiyle öne çıkan ve halifesi mertebesine yükselen padişahtır. Kâbe'nin içini süpürmeye mahsus olan süpürgelerden birisi kendisine sunulduğunda onu bir taç gibi kaldırarak başına koymuştur. Kendinden sonra gelen sultanların taçlarına koydukları sorguç işareti işte buradan gelmektedir. Halep'de iken hutbede adı "Hâkimü'l- Haremeyni'ş-Şerifeyn diye okunduğunda göstermiştir. Gözlerinden yaşlar gelerek: "Hayır, biz bu mukaddes beldelerin hâkimi değil hâdimiyiz. Bizi Hâdimü'l-Haremeyni'ş-Şerifeyn diye anınız" demiştir. Gerçekten de Yavuz'un sözlerinde manasını bulan bu hakikati, Osmanlı; mukaddes topraklara sancak asmaktan ve vali adı altında idareci göndermekten hâyâ edip, atadığı kişilere Medine Muhafızı unvanını vererek, kuru bir söz olmaktan kurtarıp fiiliyâta dökmüştür.
Günün ilk ışıklarıyla, vedalaşmak üzere kapıya geldiler. Mustafa Kemal'in elinde Kuran-ı Kerim vardı. Trablusgarb Savaşı'da Derne komutanıyken, Libyalı mücahit şeyh Ahmet Sunusi tarafından kendisine hediye edilmişti. Sekiz yıldır nereye gitse, oraya götürüyordu. Sofya'da, Çanakkale' de, Şam'da, Halep'te, Filistin'de hep yanındaydı.
Halep'ten Aden'e kadar süren o koca memlekette bir Arap meselesi vardı zannetmeyiniz. Arap meselesi denen şey Türk düşmanlığı idi.
Sayfa 42 - Bateş yayıneviKitabı okudu
Çıplak İsa, Nâsıra'da marangoz çırağı idi; Zeytindağı'nın üstünden geçtiği zaman, altında kendi malı eşeği vardı. Biz Kudüs'te kirada oturuyoruz. Halep'ten bu tarafa geçmiyen şey, yalnız Türk kâğıdı değil, ne türkçe ne de Türk geçiyor.
Sayfa 39 - Bateş yayıneviKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.