Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Sinemadan nefret ediyor olmasaydın, hangi filmi izlemek isterdin?" "Ne olursa," dedim. "Ama muhtemelen bir aşk filmi olurdu, değil mi? Simon'ca, sonu mutlu olan bir şey." "Alaycı bir tip olabileceğime neden kimse inanmıyor?" "Hımmm." Güldü. Üstünde uzanırken, vücudumu saldım ve başımı boynunun girintisine gömdüm. "Sonu olmayan şeyleri seviyorum," dedim. "Hiç bitmeyen şeyleri."
Sayfa 312
Tarım devrimi
Hangi aklı başında birey Homo sapiens cinsinin sayısı artsın diye kendi hayat standartlarını düşürür? Bunu kimse onaylamamıştı zaten: Tarım Devri bir tuzaktı.
Reklam
Yazara ve Kitaba Uzunca Bir Eleştiri(!);
"(...)Birinci Dünya Savaşı'ndan İkinci Dünya Savaşı'na ve Soğuk Savaş'a, Ermeni Soykırımı'ndan(?), Yahudi Soykırımı......... diye giden bir cümleye devam ediyor yazar.. Yalnız Ermeni Soykırımı derken? Kitap bir çok örneklere ve detaylara gebe yalnız, böyle bir şeyi tanımış ve net olarak yazmış olması hoşuma gitmedi. Az biraz tarih
Sayfa 359 - Kolektif KitapKitabı okudu
Avcı toplayıcılar büyük miktarda matematiksel veriyi saklama gereği duymamışlardı. Hiçbir avcı toplayıcının, mesela ormandaki her ağaçta kaç meyve olduğunu bilmesi gerekmiyordu. Bu yüzden insanların beyni sayıları depolayıp işlemek üzerine gelişmemişti. Ancak büyük bir krallığı idare etmek için sayılar hayati önem taşıyordu; yasalar çıkarmak ve koruyucu tanrılar hakkında hikayeler anlatmak yeterli değildi, vergilerin de toplanması gerekiyordu. Yüz binlerce kişilik bir nüfusu vergilendirmek için insanların meslekleri ve gelirleri hakkında bilgi toplamak; yapılmış ödemeleri, bakiyeleri, borçları ve cezaları, indirimleri ve istisnaları belirlemek gerekiyordu. Tüm bunlar, saklanıp işlenmesi gereken milyonlarca ufak tefek veri ortaya çıkardı. Böyle bir veri depolama ve işleme kapasitesi olmadan devlet, elindeki kaynakların neler olduğunu ve daha başka hangi kaynaklarını işletebileceğini asla bilemezdi. Bu miktarda bir bilgiyi hafızasında tutmaya çalıştığında çoğu insanın beyni ya aşırı yüklenir ya da uykuya dalar.
Sayfa 136 - undefinedKitabı okudu
Aldous Huxley'nin Büyük Buhran döneminin tam ortasında, 1932'de yayımlanmış distopik romanı Cesur Yeni Dünya'da, mutluluk en üst değerdir ve psikiyatrik ilaçlar siyasetin temeline yerleşerek oy sandığının ve polisin yerini alır. İnsanlar her gün, üretkenliklerini ve etkinliklerini azaltmadan mutlu eden sentetik bir ilaç olan "soma"dan bir doz alırlar; tüm gezegeni yöneten Dünya Devleti asla savaşlar, devrimler, grevler ve gösterilerle tehdit edilmez, tüm insanlar hangi koşullarda yaşarlarsa yaşasınlar hâllerinden son derece memnundurlar. Huxley'nin gelecek vizyonu George Orwell'in 1984'inden çok daha tedirgin edicidir. Böyle bir dünya fikri çoğu insanı rahatsız eder ama bunun neden olduğunu kolay açıklayamazlar. Herkes sürekli mutlu olacaksa, bunda kötü olan nedir ki?
Sayfa 381 - Kolektif YayıneviKitabı okudu
Hangi aklı başında birey Homo sapiens cinsinin sayısı artsın diye kendi hayat standartlarını düşürür? Bunu kimse onaylamamıştı zaten:Tarım Devrimi bir tuzaktı.
Sayfa 95
Reklam
2,5 MİLYON YIL BOYUNCA İNSANLAR, müdahale etmedikleri bitki ve hayvanları yiyerek yaşadılar. Homo erectus, Homo ergaster ve Neandertaller incirleri dallarından koparıp yabani koyunları avlarken, incir ağaçlarının nerede kök salacağını veya koyun sürülerinin hangi çayırda gezebileceğini ve hangi erkek keçinin hangi dişiyi dölleyeceğini düşünmüyorlardı. Homo sapiens Doğu Afrika'dan Ortadoğu'ya, Avrupa'ya ve Asya'ya, son olarak da Avustralya ve Amerika'ya doğru yayıldı, ve her gittiği yerde de yabani bitkileri toplayıp hayvanları avlayarak yaşamını sürdürdü. Yaşam tarzınız sizi gayet iyi besliyor ve zengin bir toplumsal yapı, dini inanç ve siyasi dinamik sağlıyorsa başka bir şey yapmanıza ne gerek ki? Bütün bunlar 10 bin yıl önce, Sapiens tüm vaktini ve enerjisini birkaç hayvan ve bitki türünün yaşamını değiştirmeye adayınca değişti. Gündoğumundan günbatımına kadar insanlar tohum ektiler, bitki suladılar, kökleri topraktan söktüler ve koyunları bereketli çayırlara sürdüler. Bu çabanın onlara daha çok meyve, tahıl ve et olarak geri döneceğini düşünüyorlardı. İnsanların yaşamında bir devrimdi bu: Tarım Devrimi.
Akademik çevrelerde çoğu kişi saf bilime inanacak kadar naiftir. Devletlerin ve özel şirketlerin özveriyle, onlara canları hangi bilimsel araştırmayı yapmak istiyorsa onu yapmaları için para verdiklerine inanırlar, ama bilimin finanse edilmesindeki gerçeklik bu değildir.
"insanın kanıtlanmış bir gerçek olan sinir sisteminin, yiyecek peşinde koşan ve tehlikeli hayvan dünyasına yem olmaktan kendisini ve ailesini koruyan göçebe avcının yöneticisi, kılavuzu ve denetleyicisi oluşunu ciddiye almalıyız. Gelişiminin ilk 600.000 yılında durumu böyleyken, ancak 8.000 yıldır görece güven içinde, makul bir çiftçi, tüccar, profesör olmuştur (bilinen zamanın ancak %1.5'u kadar bir süre). Adımız Homo sapiens değil Pithecanthropus ve Plesianthropus ya da belki -binlerce yıl önce- Dryopithecus iken uyarıcı mekanizmalarımıza hangi bulgu uyarımlarının etkide bulunduğunu kim söyleyebilir? Ve anatomimiz hakkında, "hayvan" olduğumuz günlerden kalma sayısız kalıntımızın olduğunu bilince (örneğin bir zamanlar kuyruğumuzu sallayan kuyruksokumu kasları) merkezi sinir sistemimizde benzer kalıntıların olması gerektiğinden kim kuşkulanabilir? Doğada artık uyarıcılar olmadığında imgeler uyur -fakat sanatta ortaya çıkabilirler mi?"
Sayfa 50 - İmge KitabeviKitabı okudu
Günlük gıda arama etkinliğini en üst düzeye çıkarmak için, tüm hayvanların alışkanlıklarını ve tüm bitkilerin büyüme biçimlerini bilmeleri gerekiyordu. Hangi gıdaların besleyici, hangilerinin hasta ettiğini ve diğerlerinin de nasıl ilaç olarak kullanılacağını bilmeleri gerekiyordu. Mevsimlerin ilerleyişini, bir kuraklığın veya fırtınanın öncü işaretlerini tanımaları gerekiyordu. Bu yüzden de yakınlarındaki tüm akıntıları, ceviz ağaçlarını, ayı mağaralarını ve çakmaktaşı birikimlerini inceliyorlardı. Tüm bireyler taştan bıçak nasıl yapılır, yırtık bir pelerin nasıl onarılır, tavşan tuzağı nasıl kurulur, çığ düşünce, yılan ısırınca ve aç bir aslanla karşılaşınca ne yapılır, bilmek durumundaydı.
Reklam
Evrimin geçer akçesi ne açlık ne de acı çekmektir, sadece DNA sarmallarının kopyalanmasıdır. Nasıl bir şirketin başarısı çalışanlarının mutluluğuyla değil de banka hesabındaki liralarla ölçülüyorsa, bir türün evrimsel başarısı da DNA kopyalarının sayısıyla ölçülür. Ortalıkta DNA kopyası kalmazsa tür yok olur, tıpkı parası kalmayan şirketin iflas etmesi gibi. Eğer bir tür çok sayıda DNA kopyasına sahipse bu bir başarıdır ve tür gelişir. Bu perspektiften bakılırsa bin kopya her zaman yüz kopyadan iyidir. İşte bu Tarım Devrimi'nin özüdür; daha çok sayıda insanı daha kötü koşullar altında da olsa hayatta tutmak. Gerçi bireyler bu evrimsel hesabı niye dikkate alsın ki? Hangi aklı başında birey Homo-sapiens cinsinin sayısı artsın diye kendi hayat standartlarını düşürür? Bunu kimse onaylamamıştı zaten: Tarım Devrimi bir tuzaktı.
Geri119
298 öğeden 286 ile 298 arasındakiler gösteriliyor.