"Beni neden öptün?” diye sordum.
Yüzündeki gülümseme azalınca bakışlarındaki yoğunluk aydınlandı. Etrafımda dönerek ellerini başımın iki yanına yerleştirip beni kafese kapattı.
Bu... bu içinde olmak istediğim tek kafesti.
“Okyanusta öyle derin bir yer var ki içinden tek bir ışık noktası geçmez. Ve o kadar uzun süre orada hapsoldum ki nefes alamıyordum. Seninle tanıştığımda beni o karanlıktan çıkardın ve ilk kez hava almak için yukarı çıktım. Sen benim oksijenim oldun, bella ladra ve ben artık sensiz nefes alamam."
Duygularım beni zehirliyor, bunu kimse bilmiyor. İyileştim dediğim anda yeniden kanımı bulandıran lanetli bir döngüye hapsoldum ve bu sonsuzluk çemberi ölümden daha zor. Zerre kadar duygu kalmasın isterdim her yandan kuşatılmış zayıf kalbimin içinde. Keşke bir karanlığın orta yerinde öylece unutulup kalsaydım. Beklenenden erken gelen misafir gibi kapıda beklerken ölüm, alelacele saçlarımı tarayıp güler yüzle buyur etseydim içeri. Oyalanmak için bir sebebim yoktu. Böylece hep genç kalsaydım, hep masum. Oysa şimdi kırık dökük bir yazgım var.
“Duygularım beni zehirliyor, bunu kimse bilmiyor. İyileştim dediğim anda yeniden kanımı bulandıran lanetli bir döngüye hapsoldum ve bu sonsuzluk çemberi ölümden daha zor.”
Gel ey nefesini kendime el edip haram kıldığım! Hissini hiçe saydığım... Işığına kör kaldığım... Tut ellerimi! Sensizliğin cehennemi yangınlarında hapsoldum. Şu asi kul Eb'ul As'ı unutma! Yangınlarıma yağmur ol!